Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atamasına karşı protestolar sürüyor. Biz de Çatlak Zemin olarak bu protestolara kulak veriyoruz. Bugün öğrencilere ne düşündüklerini sorduk. BÜKAK’tan (Kadın Araştırmaları Kulübü) İmge, BÜLGBTİ+’dan Ege ve KAK’tan (Kulüplerarası Kurul) Deniz anlatıyor…

Cemre: Bir ayı geçen protestolar söz konusu. Kendi katıldığın yerden bize aktarır mısın, neler yapılıyor ve sen neleri anlamlı buluyorsun? 

İmge: Çok temel bir demokratik taleple başladı eylemlerimiz ve öyle de devam etti aslında. Üniversitelerin, akademilerin özerk olması ve kendi yönetimi hakkında söz sahibi olması gibi bir talep bu. Kayyum rektör atandığı günden bu yana hem üniversite içinde hem de dışında sürdürdüğümüz tüm eylemlilikler barışçıl ve demokratik haklarımız çerçevesinde geliştirdiğimiz etkinliklerdi. Kendi katıldığım yerden, yaptığımız yaşam alanı savunusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız, ders aldığımız, kulüp faaliyetlerimizi yürüttüğümüz üniversitede söz sahibi olmak ve bu alana zarar gelmesini önlemek gibi bir motivasyonumuz var. Ama elbette ki bu mücadeleyi sadece Boğaziçi özelinde vermemek gerek. Çünkü kayyum rektör atamaları uzun zamandır birçok üniversite için geçerli bir durum. Keza Melih Bulu da Boğaziçi’ne atanan ilk kayyum rektör değil. Bu doğrultuda da öğrenci dayanışmasının kayyum rektöre karşı eylemlerde çok önemli ve görünür olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda akademisyenlerin arkalarını “kayyumluğa” dönerek tepkilerini göstermeleri de kamuoyunda oldukça etkili oldu. Boğaziçi direnişi sırasında öğrenciler olarak birçok farklı eylemlilik düzenledik. Bu özellikle Boğaziçi’nde uzun yıllardır var olan kulüp kültürü ile ilişkili diye düşünüyorum. Skeçlerden şarkılara, meditasyondan yürüyüşlere, pankart atölyelerinden helva kavurmalara, açık derslerden sergilere… İnisiyatif alan öğrencilerin bir eylem biçimi olarak düzenlediği sergideki bir eser kamuoyunda tartışma konusu oldu. Sadece bir tartışma olarak kalsaydı sanat eseri işlevini gerçekleştirmiş olurdu sanırım. Ama inanılmaz bir hedef gösterme ve yanlış bilgilerin devlet yetkililerince de kamuoyuna servis edilmesi sonucu LGBTİ+ öğrenciler ve özellikle BÜLGBTİ+ Çalışmaları Kulübü “eylemlerin sorumlusu” ilan edildiler. Halbuki hepimiz eylem alanındaydık ve LGBTİ+lar olarak her yerde olduğumuz gibi tabii ki eylemlerdeydik. Bu süreçte değerli bulduğum noktalardan biri de eylemler başladığında gökkuşağı bayraklarına gösterilen tepkilerle başlayan ve giderek büyüyen LGBTİ+ karşıtlığına karşı büyük bir tepki oluşması ve bu konuda birçok kişi ve kurumdan destek bulmamız oldu.

Cemre: BÜKAK’ın (Kadın Araştırmaları Kulübü) ve BÜLGBTİ+’nın başına gelenler malum. Sen bir BÜKAK üyesi olarak, ne düşünüyorsun? Kulüp çalışmaları nasıl sürecek?

İmge: Hukuksuz ve usulsüz bir kulüp araması süreciyle başladı başımıza gelenler. Buradan başlayarak okul içi kanalları ve hukuki kanalları kullanmayı düşünüyoruz. Soruşturma BÜKAK üzerinden yürümüyor ama BÜLGBTİ+ ile dayanışma içinde bu süreçleri yürütmeye çalışıyoruz. Ayrıca okulumuzun demokratik yapılarından biri de Kulüpler Arası Kurul (KAK). KAK’taki birçok kulüp olarak da hedef göstermelere karşı veya yapılan hukuksuzluklara, usulsüzlüklere karşı bir aradayız. Ancak bizim de kulüp çalışmalarımızı yaptığımız kulüp odasına girişimiz rektör tarafından engellenmiş durumda. Online dönemdeydik ve çalışmalarımızı da online döneme adapte etmiştik ancak keyfi bir biçimde odamızın kapatılması kabul edebileceğimiz bir şey değil. Çalışmalarımıza bu gündemde devam ederken elbette zorlanıyoruz ama elimizden geldiğince iletişim hâlinde kalmaya ve bu alana sahip çıkmaya, tartışmalarımıza, çalışmalarımıza devam etmeye çalışıyoruz. 8 Mart hazırlıklarına ve yılda iki kere çıkardığımız bültenimizin hazırlıklarına başlamış durumdayız. Umuyorum ki eylemlerimizi de kazanımla sonuçlandıracağız ve bu süreçte yaptığımız çalışmalarımız da bu eylemlerden beslenecek.

Cemre: Sen kendi açından bir ayı geçen protestoları nasıl değerlendiriyorsun? Protestoları LGBT nefreti odağına çekilmek istenmesini nasıl yorumluyorsun?

Ege: Protestolarımız aslında en temelinde anti-demokratik bir atamaya karşı çıkarak başladı. Akademisyeni, öğrencisi, mezunu, işçisiyle bu protestolar desteklendi ve eylemlere katılım sağlandı. Ve her bileşen aslında kendi eylemliliklerini belirledi. Akademisyenler müthiş bir kararlılıkla 1 ay boyunca eylemlerini sürdürmenin yanında ortak tepkide anlaşarak rektör ile çalışmayı hep birlikte reddettiler. Öğrenciler ise farklı şekillerde eylemlilikler düzenledi. Okul dışına da çağrı yapıldı, okul içinde dersler de yapıldı. Yurt dışından hocalar davet edildi, onlarla açık dersler yapıldı. İlk haftalarda yayımlanan destek metni uluslararası olarak imzaya açıldı ve Butler, Chomsky gibi isimler de destekledi. LGBTİ+lar ise politik özne olduklarını vurgulamak için en baştan beri aktif olarak protestolara katıldılar ve kendi sözlerini de üreterek kayyum rektör atamasının hem anti-demokratik zeminini tartıştılar hem de LGBTİ+lar özelinde neden kabul edilmeyeceğini açıkladılar. Sonrasında ise iktidar bu görüntüden rahatsız olmuş ki tüm bu protestoların meşruluğunu yitirmesini umarak protestoları LGBTİ+lara yıkmaya ve bizleri kriminalize etmeye çalıştı. Ancak bence fazlasıyla umut dolu bir tablo var. Müslüman öğrenciler de bir bildiri yazdı, bölümler tek tek bildirilerini yazıyor. Yani ne kadar iktidar, bir ikilik yaratarak karşısına sadece LGBTİ+ları alıp mücadelemizin meşruluğunu yok etmeye çalışsa da bu işe yaramıyor. Sıkıştırmaya çalıştıkları ikilik söylemini aşarak devam ettik, edeceğiz. 

Cemre: Uzunca süredir BÜLGBTİ+ üyesi olarak, kulübün kapısına kilit vurulmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Ege: Kabul edilemez tabii ki. BÜLGBTİ+ ve BÜKAK ortak bir açıklama yazdı bu konuyla ilgili olarak. Süreç inanılmaz şekilde manipüle edilerek işletildi. Sonrasında ÖFKK (Öğrenci Faaliyetleri Koordinasyon Kurulu) ve CİTÖK (Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu) de açıklamalar yaparak kulübün kapatılmasıyla ilgili söz ürettiler. Boğaziçi’den akademisyenler, kulüpler, kurumlar, öğrenciler hep birlikte kulübün arkasında durdular. Biraz buradan bakarak değişimin gücünü hissediyorum diyebilirim. LGBTİ+ların politik özne oluşuna gelen tepkilerin hepsi geri tepti. Boğaziçi dışından da büyük bir destek geldi ve tüm çabalara rağmen ne kriminalize edilme çabası sonuç buldu ne de eylemlerin meşru zemini sarsıldı. Bu kulüp ben okula girdiğim andan itibaren bana belki derslerden daha fazla şey katan bir yerdi. Orası aslında bir anlamda benim evimdi. Orada tanıştığım insanlarla fikir dünyam gelişti, oradan etkilenerek görüşlerim değişti. Hem dünyaya eleştirel bakmayı hem kendime yönelik özeleştirel bakmayı orada öğrendim. Kendimden olmayanlarla birlikte hareket edebileceğimi orada öğrendim. Ve benim için en değerli gördüğüm şeylerden biri de destek mesajlarıydı. Bir gün topyekûn herkesin #lgbtihaklarıinsanhaklarıdır tag’ini kullanması, bir sonraki gün ise hepimizin birlikte tüm dezenformasyona karşı #şeymayaşahidiz demesiydi. İktidarın oluşturduğu kutuplaştırmada söz üretmiyoruz. Bizler şu an bu ikiliği aşan herkesin kapsandığı bir söylem üretiyoruz. Ve aslında bundan korktuklarını düşünüyorum, hepimizin birbiriyle iletişim kurabilmesinden, kutuplaşmanın bitmesinden. Yani hem değişimden hem de farklı bir dünya idealinden korkuyorlar.

Cemre: Üniversitenin KAK (Kulüplerarası Kurul) geleneğini/kuralını ve bu süreçte nasıl bir rolü olduğunu anlatır mısın? KAK işlemezse neler olur?

Deniz: Kulüplerarası Kurul, Boğaziçi Üniversitesi bünyesindeki kulüp ve toplulukları birleştiren bir platform. Üniversitemizdeki öğrenci faaliyetleri, Öğrenci Faaliyetleri Koordinasyonu Kuruluna (ÖFKK) ve Öğrenci İşleri Dekanlığına (ÖİD) bağlıdır. KAK da ÖFKK’nın tüzüğüne bağlı öğrenciler arası bir kurul. Bu kurulun bünyesindeki kulüp ve topluluklardan en az birer temsilcinin katılımıyla haftalık düzenli KAK toplantıları gerçekleşir. Kurulun yürütücülüğünü her sene sonunda genel kurulda yapılan oylama sonucu en fazla oyu almış yedi kulübün temsilcileri yürütür.

Kulüplere ve öğrenci faaliyetlerine dair herhangi bir gündem, saydığım tüm bu kurul ve dekanlıklarda ele alınmadan önce kulüp temsilcileri tarafından KAK’a taşınır. KAK, bir karar mercii değildir, taşınan meseleyle ilgili ancak bir görüş belirtebilir, öneri sunabilir. Bu yüzden KAK’ın işletilmemesi öğrencilerin görüşlerini iletebilecek bir platformun yokluğuna neden olur.

Cemre: KAK 45 kulübün 43’ünün imzasını alarak bir bildiri yayınlandı. Anlatır mısın bu süreci bize, neydi istenen, bu kadar büyük destek nasıl alındı?

Deniz: Okulumuzda 44 kulüp var. Bu kulüplerden 41’i bu bildiriyi imzaladı. 2 topluluk da imzacı oldu. Toplamda 43 kulüp ve topluluk olarak bu bildiriyi imzaladık. 30 Ocak sabahı okulumuzdan iki kulübün kulüp odalarının polis tarafından baskına uğratılıp arandığını valilik açıklamasıyla öğrendik. Hem bununla ilgili hem de bundan önce sosyal medyada LGBTİ+lar üzerinden BÜLGBTİ+’ya yönelik başlatılan nefret söylemleriyle ilgili kulüpler KAK YK ile ilk elden iletişime geçip neler yapılabileceğini sordu. Sonrasında bir toplantı yaptık.

Yaptığımız toplantıda kulüp odalarının bizlerin çalışma alanı olduğunu ve şu anki süreçte bu alanların kriminalize edilme çabasının var olduğunu konuştuk. Bunun yanı sıra BÜKAK-BÜLGBTİ+ ortak odası ve GSK’nın kulüp odası kendilerinin düzenlemediği bir sergi nedeniyle aranmıştı, bu sergiyi iki kulübün de düzenlemediğini tüm KAK üyeleri biliyordu, çünkü etkinlik izinleri ilk burada ele alınıyor. Ayrıca BÜLGBTİ+’nın üzerinden yürütülen LGBTİ+lara yönelik olan nefret söylemleri birebir kulüplerin de bağlı olduğu okulumuzun etik ilkelerine göre ses çıkarmamız gereken bir durumdu.

Kulüp temsilcileri kulüp odalarımıza yapılmış hukuksuz aramaya ve nefret söylemine karşı ses çıkarıp kamuoyunu doğru bilgilendirmek için bir metin kaleme almaya karar verdi. Rahatça girip çalışmalarımızı yürütebildiğimiz kulüp odalarımızın bir anda suç mahalli olarak lanse edilmesi ve okulumuzun kulüplerinden biri olan BÜLGBTİ+’nın sırf kulüp üyelerinin içinde LGBTİ+lar olduğu için hedef gösterilmesi kulüplerin sahiplendiği ve ses çıkarmak istediği noktalar oldu, bu yüzden bildirinin bu kadar büyük destek aldığını söyleyebilirim. Ayrıca hem kulüp odalarına hem de LGBTİ+lara yönelik olan bu karalamalar, yaşam alanlarımıza olan bir müdahale olduğu için bu sorunlar bizi birleşmeye ve daha çok dayanışmaya itti.

Cemre: KAK ve başka kulüpler deneyimi olan biri olarak, öğrencilerin birlikte varolabilmesinin önemi nedir bu süreçte ve bugünden sonrası için neler dersin?

Deniz: Biz bu bildiriyi kaleme aldıktan sonra BÜLGBTİ+ usulsüzce kapatıldı. Örneğin bu meseleyi de KAK toplantısında ele aldık, kulüpler olarak neler yapabileceğimizi tartıştık. KAK’ı öğrenciler arası bir tartışma platformu olmasından ve buradaki süreçlerin demokratik işletilmesinden dolayı önemli buluyorum. Antidemokratik atama süreciyle başlayan devam eden/edecek olan antidemokratik uygulamalara karşı öğrencilerin kurduğu demokratik yapıların söylem üretmesi ve itiraz etmesini değerli buluyorum.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.