Neriman Hikmet’in kaleme aldığı bazı yazılarından dolayı birden fazla tutuklandığını, hapse girdiğini ve yargılandığını söylüyor kaynaklar. Ancak bunların detaylarına yönelik bilgi yok. Dönemin baskısı nedeniyle çeşitli isimlerle yazdığı tahmin edilen politik yazılarına da ulaşılamıyor. Gün ışığına çıkarılanların çoğu köylerde, fabrikalarda, öğrenci yurtlarında yaptığı röportajlar. Bir de edebiyat dergileri.
…Kendime eş istemem,
Taş toprak düşman bana
Ümitsiz kaldığım an ızdırabım eş olur
Çılgın talihim serttir, vefakâr dosttan yana
Kimsesiz günlerimde hayalim kardeş olur…
Dizeler, şair-yazar-gazeteci Neriman Hikmet’in 1935’te yayımlanan Tren adlı şiir kitabının Kendi Âlemim başlıklı şiirinden alıntı.
Erken Cumhuriyet döneminin ilk kadın gazetecilerinden Neriman Hikmet, ölümünden yıllar sonra, feminist tarih kazıcıların çabaları sonucu gün yüzüne çıkabilmiş Suat Derviş’in hem yoldaşı hem de yakın arkadaşı. Yakın tarihe kadar sadece Fosforlu Cevriye’nin yazarı olarak tanınan Suat Derviş, bugün 117 yaşında. Feminist tarih kazıcılar sayesinde sadece Fosforlu Cevriye’nin değil onlarca kitabın yanı sıra birçok makale, röportaj ve fıkra kaleme aldığı gün yüzüne çıkarılmış Suat Derviş; iyi ki doğmuş, iyi ki eserlerine ulaşılabilinmiş de yaşadıkları, yazdıklarıyla; Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Babıâli’den edebiyata, komünist hareketin tarihinden kadın özgürleşmesine bir yolculuk yapmamıza aracılık etmiş.
Benim bu yazıda niyetim; Suat Derviş’i hasta yatağında bile yalnız bırakmayarak, son nefesine kadar yoldaşlığa devam eden Neriman Hikmet’i görünür kılma çabalarına bir ilmek eklemek. Suat Derviş’in yaşamı üzerine okurken ismine rastlamıştım Neriman Hikmet’in. İthaki Yayınları’nın hazırladığı Yaz Sıcağı’nda Bir Esinti: Suat Derviş podcast serisinde, Araştırmacı Ege Öztokat’ın “Neriman Hikmet’i neden tanımıyoruz” anlatısı ile bir kez daha karşılaştım. Kimdi Neriman Hikmet? Ya da nüfus kaydına göre, Emine Neriman Öztekin.
22 Aralık 1912 Konya doğumlu olan Emine Neriman Öztekin’in çocukluğu, annesini küçük yaşlarda kaybettiği için sadece babası ile geçer. Neriman Hikmet’in babası demiryolları çalışanıdır ve küçük Neriman babası ile istasyon istasyon dolaşır, ilkokula Hereke’de başlar. Edebiyata ve basın hayatına ilgisi de bu yaşlara rastlar. Yazın yaşamında babasının ismini seçerek Neriman Hikmet’i kullanan Emine Neriman Öztekin, Servet-i Fünun Uyanış dergisinin 50. yılı nedeniyle dergide yayımlanan yazısında çocukluğuna dönerek şöyle yazar:
. . . Siz benim ilk tanıdığım mecmua ve muharrirsiniz. Sizi ilk gördüğüm Tütünçiftlik’te henüz okuduğu yazıları çözemeyen küçük bir çocukken ben, siz bana her hafta Servet-i Fünun’u gönderdiniz. İçindekileri manasını bilmediğim halde, onun nüshalarını karıştırmaktan ne büyük zevk duyardım bilemezsiniz. Bilemezsiniz size nasıl minnettardım. O vakit ne siz ne de ben tahmin edebilir miydik ki Tütünçiftlik’in o küçük kızı bir gün Babıâli’de kalem işçisi olacak. Siz bana ilk okuma hissini verensiniz. Gazeteniz ilk okuduğum mecmua olduğu gibi, ilk yazımı neşredendir de…
Hakkında çok fazla kaynak olmayan Neriman Hikmet “ilk yazım Servet-i Fünun’da yayımlandı” diyerek üniversite yıllarında dergiye gönderdiği şiirlerinden söz ediyor büyük olasılıkla. Hikmet’in gazeteciliğinin 1938’de Haber gazetesinde başladığını söylüyor Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kayıtları. Daha sonra, Tan, Tanin, Şehir, Yenisabah, İkdam, Vatan, Vakit, Medeniyet, Millet, Ankara Telgraf ve Kudret gazetelerinde fıkra, röportaj ve makaleleri yayımlanıyor. Gazeteciler Cemiyeti üyesi ve basın şeref kartı sahibi olan Neriman Hikmet’in üniversite yıllarının çalkantılı olduğu gözleniyor. Kaynakların çeşitli şekillerde aktardığına göre; 1936’da liseden mezun olduğunda İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoluyor Neriman Hikmet. Öğrenim yaşamı boyunca yoksulluk mazbatasıyla, okul harcı ödemeden okuduğu belirtilen Hikmet, aynı yılın yaz derslerinden kalınca İktisat Fakültesine naklini yaptırıyor. 1937 yılı olumsuzluklarla geçiyor ve sınıfta kalıyor. Kaldığı dersin sınavına itiraz ederek iki arkadaşıyla birlikte protesto yaptığı için okuldan bir yıl uzaklaştırılıyor. Okulu protestosu fotoğrafı ile birlikte 24 Ekim 1937 tarihinde Haber gazetesinin ilk sayfasında “Dönem talebinin protesto nutukları, radyo ile neşredildi” diye yayımlanıyor. Çünkü protesto metnini okudukları kürsüden o sırada canlı radyo yayını yapılıyordu ve protesto da böylece canlı olarak radyodan yayınlanmıştı. Ne tesadüftür ki Neriman Hikmet, protesto haberini yayımlayan Haber gazetesinde bir yıl sonra muharrir olarak işe başlıyor. Kaynaklara göre Neriman Hikmet 1939 yılında tekrar hukuk fakültesine geri dönüyor. 1943 yılında felsefe bölümüne geçtiği belirtilen Hikmet’in kaydının 1945’te silindiği öğreniliyor.
Neriman Hikmet ilk şiir kitabı Konya Yolunda Tahassüsler’i 19 yaşında iken, üniversite yaşamı başlamadan önce yayımlıyor. Üç yıl sonra da küçük yaşlarda babası ile birlikte dolaştığı demiryollarında biriktirdikleri ile oluştuğunu düşündüğüm ikinci şiir kitabı Tren geliyor. Tek romanı Köyün Dulları ise dokuz yıl sonra 1944’te yayımlanıyor. Köyün Dulları yayımlanmadan önce, 40’lı yıllarda edebiyatın yanı sıra toplumsal sorunların da konuşulup tartışıldığı ünlü Küllük Kahvehanesi’nin müdavimleri arasına katılıp, Doğuş ve Yeni Edebiyat dergilerini çıkarmıştı Neriman Hikmet. Döneminde röportajcılığı ile ön plana çıkan Neriman Hikmet’in, araştırma ve incelemeleri sırasındaki izlenimleri Gazetelerin Yazmadığı, Partilerin Konuşmadığı Hakikatler adı altında 1948’de yayımlanıyor. Kitap basıldıktan hemen sonra yasaklanıyor ve toplatılıyor. Çetin Altan o yılları ve Neriman Hikmet’i, ölümünün 16. yıldönümünde yazdığı köşe yazısında şöyle anlatıyor:
. . . Adı solcuya çıktığı için peşinden polisin ayrılmadığı, ufak tefek, ılık bir genç kadındı. Pahalılık ve yoksulluktan söz etmenin komünistlik sayıldığı yıllardı o yıllar. Gazete yönetimleri bu tür yazıların gazetelere sızmaması için gaddar bir katılık gösterirlerdi. Kadın gazeteciler arasında solcuların durumu daha da zordu. Bin bir güçlükle buldukları işlerde, küçücük paralarla ellerinden geleni yapmaya uğraşırken, 1. Şube polisinin hışımlı bir uyarısı, ekmek kapılarının suratlarına kapanmasına neden olurdu . . .
Neriman Hikmet’in kaleme aldığı bazı yazılarından dolayı birden fazla tutuklandığını, hapse girdiğini ve yargılandığını söylüyor kaynaklar. Ancak bunların detaylarına yönelik bilgi yok. Dönemin baskısı nedeniyle çeşitli isimlerle yazdığı tahmin edilen politik yazılarına da ulaşılamıyor. Gün ışığına çıkarılanların çoğu köylerde, fabrikalarda, öğrenci yurtlarında yaptığı röportajlar. Bir de edebiyat dergileri. Yayın hayatlarını sürdürebildikleri sürece yasal edebiyat dergileri; dönemin solcu, sosyalist ve komünistleri için toplanabildikleri, kendilerini ifade ettikleri tek alandı. Araştırmacı Bülent Varlık’ın derlediği 40’lı Yılların Edebiyat Dergileri Cilt-1 ve II’de belirttiğine göre, 1936’da Dilaver Berkman ile gençlik, edebiyat ve sanat dergisi Doğuş’u çıkardı Neriman Hikmet. 15 günde bir çıkan dergi 10 kuruştan satılıyordu. 1937’de ise Yeni Edebiyat dergisi çıktı. Yayın sahibi Neriman Hikmet’ti. Tek serveti olan babasından kalan evi satarak derginin çıkmasını sağlamıştı Neriman Hikmet. Yazarları arasında Hüseyin Cahit, Nazım Hikmet, Peyami Sefa, Vahdet Gültekin, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Kemal Tahir, Suat Derviş ve Hüsamettin Bozok gibi isimlerin bulunduğu Yeni Edebiyat’ın 11 sayı sonra Hasan İzzettin Dinamo’nun Vatan Şarkısı şiirinden dolayı toplatılıp kapatıldığını öğreniyoruz. Bazı kaynaklara göre Yeni Edebiyat 1940’ların başında TKP’nin yayın organı olarak tekrar yayın hayatına başlıyor ve Neriman Hikmet derginin idaresinde. Bazı kaynaklar, Neriman Hikmet’in sadece Yazı İşleri Müdürü olduğunu ve dergiye yazı yazmadığını belirtiyor. Bu kaynaklara göre Suat Derviş, Neriman Hikmet’in yazı yazması için telkin edilmesi görüşünü paylaşıyor çevresi ile. Kaynakların tek ortaklaştıkları; derginin TKP tarafından çıkarıldığı ve geri planda Suat Derviş ile eşi Reşat Fuat Baraner’in olduğu. Ancak uzun ömürlü olmuyor Yeni Edebiyat. Ülkemizdeki antifaşist görüşlerin savunulduğu bir mecra olarak tarihe geçen dergi, sadece 5 Ekim 1940 – 15 Kasım 1941 tarihleri arasında yayımlanabiliyor.
Neriman Hikmet 1937’de yakın arkadaşı Suat Derviş ile bir söyleşi gerçekleştiriyor. Servet-i Fünun, diğer adıyla Resimli Uyanış dergisinin 435. sayısında 8 Nisan’da yayımlanan söyleşide, yerli edebiyat konusunu konuşurlarken şöyle soruyor Neriman Hikmet: Bugünkü nesil içinde beğendikleriniz ve yarın da yaşacak olanlar kimlerdir?
Derviş yanıtında genç imzalar içinde Kemal Tahir’in “Ayıngacı” ismindeki şiirine bayıldığını, Ahmet Muhip’in “Darağacı” şiirini çok güzel bulduğunu belirtiyor ve “Senin şiirlerini seviyorum dersem bunu yazmayacaksın bilirim, hem de yüzüne karşı bir müdahane zannedersin, anketçi daima kaybeder.” diyor.
Neriman Hikmet kalemini şair, yazar, gazeteci olarak cesurca kullanırken sendikacılık alanına da broşürler yolu ile giriyor. Türkiye’deki sendikal mücadelenin öncü isimlerinden ve ilk kadın sendikacılardan olan Zehra Kosova yaşamını anlattığı Ben İşçiyim kitabında; sendikaların ne olduğunu anlatan, sekiz saatlik işgünü ve diğer sosyal haklar mücadelesini içeren bir broşür hazırlandığını ve bu broşürün sorumluluğunu Neriman Hikmet’in üstlendiğini belirtir. Broşürün Bursa, Yalova, İzmir ve İstanbul’daki işçilere ulaştırılmasının ardından gözaltına alınıp işkence görür Zehra Kosova. Neriman Hikmet ismine işkencehanede rastlarız bu kez. Dönemin işkencecisi Parmaksız Hamdi masaya yumruğunu vurur ve haykırır Zehra Kosova’ya; “… bana bak, sen bu Neriman Hikmet’i tanıyor musun? O Babıali’nin kaldırım yosmasıdır. Sizin gibi işçileri kendi düşüncelerine alet ediyor. Şimdi sen bana bu işin içinde başka kimlerin olduğunu söyleyeceksin …”. Devamı, küfür, dayak, falaka ve sessizlik… Kendini muktedir sananların söylemlerinin ne kadar değişmez olduğunun bir örneği değil mi sizce de, kaldırım yosması yaftalaması. Aradan 80 yılı aşkın zaman geçmesine rağmen bugün de benzer yaftalamalara, aşağılamalara, hakaretlere ne çok rastlıyoruz. Sadece işkencehanelerde değil; alenen, göz önünde, herkesin duyabileceği şekilde hem de…
Baskı ile geçen yıllarda birkaç kez tutuklandığı belirtilen ancak tutuklanmaları hakkında bir belgeye rastlanmayan Neriman Hikmet, Gazetelerin Yazmadığı, Partilerin Konuşmadığı Hakikatler’den yaklaşık 18 yıl sonra Ankara Kabristanında Açan Güller’i yayımlar. Hikmet, Ankara mezarlıklarında gezerek, kitabeleri okuyarak, mezarlık görevlileriyle, ziyaretçilerle konuşarak kendi okumalarını da kattığı izlenimlerini yazar kitapta. Kitabelerdeki kadın izlerinin peşini sürer.
Yıl 1970. Suat Derviş’in şeker hastalığı nedeniyle zor günler geçirmesine daha iki yıl var. Neriman Hikmet, Suat Derviş ile birlikte Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği’ni kurar. Mediha Özçelik, Asiye Aliçin, Fikret Elbe, Necla Özgür, Züleyha Aytüz derneğin diğer kurucu üyeleridir. Uzun ömürlü olmaz dernek.
Neriman Hikmet, 1968’de eşi Reşat Fuat Baraner’i kaybeden Suat Derviş ile birlikte aynı evi paylaşmaktadır o yıllarda. Tüm bakımını üstlenmiştir arkadaşının. O yıllar; Suat Derviş/ Efsane Bir Kadın ve Dönemi’nde Liz Behmoaras’ın kaleminden şöyle anlatılır:
Neriman’ın varlığı, iltifat ve sevgi dolu sözleri ona direnme, ayakta kalma, çalışmaya devam etme gücü veriyordu. Doğma büyüme İstanbullu, babası ünlü bir hekim olan, solcu gazeteci-yazar Suat Derviş ile Konya doğumlu, İstanbul’a edebiyat ve siyaset yapma uğruna yerleşmiş, babası demiryolları bekçisi olan solcu gazeteci ve şair Neriman Hikmet gerçekten tuhaf bir ikili oluşturuyorlardı. Neriman Hikmet’in, zaman içinde Suat’a duyduğu hayranlığa büyük bir şefkat eklenecek, yaşlılık günlerinde ise ona neredeyse kızıymış gibi bakacaktı. Ancak o dönem, o da parasız ve işsizdi; hatta Suat’tan daha da işsiz. Neriman, Suat’ı hayatının merkezine yerleştirmişti . . .
Derviş, ağırlaşarak hastaneye kaldırılır. Neriman Hikmet, Suat Derviş’in 1972’deki ölümünün ardından Konya’ya gider ve Konya Meram gazetesinde çalışır bir süre. Ardından 1975’te Mevlana: Bilimsel Gerçeklik Açısından Varoluş Felsefesi adlı kitabı yayımlanır. Hayattaki en büyük dostunu, yoldaşını kaybettikten sonra baba ocağı Konya’ya dönüş nedenidir belki de son eseri. Sol çevrelerde tartışmalara yol açtığı söyleniyor, Mevlana kitabının.
Sonra yeniden İstanbul’a döner Neriman Hikmet. Ancak yine bilgi yok İstanbul yıllarına ait. Ne zaman döndü ve neler yaptı? Kayıtlar sadece 31 Ekim 1987’de İstanbul’da öldüğünü ve Reşat Fuat Baraner, Dr. Şefik Hüsnü, Suat Derviş, Kerim Sadi, Zihni Anadol ve diğer TKP’lilerle birlikte Feriköy Mezarlığı’nda gömülü olduğunu söylüyor.
Dönem gazetelerinde yapılacak derinliğine bir kazı çalışması; döneminin toplumsal sorunlarına duyarlı yazılar üreten, döneminin kadınlardan beklediklerine uymayı reddederek inançları doğrultusunda bir yaşam süren Neriman Hikmet hakkında, daha çok bilgiye, üretime ulaşmamızı sağlar umuyorum. Çünkü biliyoruz ki kadınlara karşı duruşun günden güne arttığı günümüzde; bizden önceki kadınların hangi zorluklarla karşılaştıklarını, bunlar karşısında neler eylediklerini, yazdıklarını bilmek, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bize güç katacak…
110. doğum yıldönümünde Neriman Hikmet’in anısına saygıyla…
Kaynakça
https://sanatkritik.com/podcast-2/ege-oztokat-anlatiyor-neriman-hikmeti-neden-tanimiyoruz/
Suat Derviş / Anılar Paramparça – Bütün Yapıtlar-10 (s. 242) Hazırlayan: Serdar Soydan / İthaki Yayınları
Kadınlar Hep Vardı / Türkiye Solundan Kadın Portreleri (s. 209) Hazırlayan: Feryal Saygılıgil / Dipnot Yayınları