Tarihler 8 Mart 1987’yi gösterirken kendine doğrudan “feminist” ismini veren bir dergi yayın hayatına başlar. Aybaşı, Oklava, Cariyeniz, Cadı, Elimizin Hamuru, Feministo gibi önerilerden geçilerek Feminist isminde karar kılınır. Hizaya gelmez harflerle yazılmış bir Feminist raflarda yerini alır.
Derginin ön ve arka kapağında, kadınların kendi el yazılarıyla yazdıkları mesajlar vardır. Her biri bugün de birçoğumuza değen sözler: “Avazım çıktığı kadar sustuktan sonra konuşmak ne güzelmiş” diye başlıyor biri. Bir diğeri “antifeministlere çok bozuluyorum”.
Oldukça öngörülü bir şekilde isim altı açıklaması olarak “Belki arada bir çıkabiliriz”i düşünüyorlar. Bu tabir derginin 90’lara kadar süren, inişli çıkışlı, bol sekteli yayın serüvenini iyi ifade ediyor. 1987’de üç sayı çıkabilen derginin, 88’de 4. sayısı, 89’da 5. ve 6. sayıları okuyucuyla buluşuyor derken en nihayetinde 90’da çıkan 7. sayısıyla yayın hayatına veda ediyor.
Özel olanın politikası, ev içi emek, erkek şiddeti tüm sayıları kuşatan konular. Hem Türkiye’deki kadınları ilgilendiren değişiklikler ve gündem hem de dünyadaki deneyimler ele alınıyor.
8 Mart 87’de dolu dolu bir ilk sayı hazırlanıyor. 2600 adet basılan ilk sayının tamamı tükeniyor. “feminizmin adı” isimli ilk makalede, Sedef; herkesin kendine göre bir feminizm tanımına dayandığı, feminizmin tahrif edildiği argümanı ile biyolojik cins ve toplumsal cinsiyet, cinsiyetçilik vb. üzerine kavramsal bir tartışma yürütüyor. Deneyim ve tahlil yazılarının yanı sıra kültürel üretimlerdeki cinsiyetçiliği deşifre eden Fatma Gül’ün Suçu Ne, Halkalı Köle gibi filmlerin eleştirisi yapılıyor. Radikal feminizmin tarihi üzerine bir yazı da çevriliyor.
Büyük bir ilgi ve aynı oranda negatif eleştiri ile karşılaşan derginin 2. sayısı toplumun sessiz kaldığı ev içindeki bir işkence biçimi olarak analiz edilen dayak konusu ağırlığı etrafında çıkıyor. Şirin Tekeli’nin “Kadın ve Yaşam” konulu İnsan Hakları Derneği panelinde yaptığı konuşmanın “dayağa” ilişkin olan bölümü yayınlanıyor. Dayağa karşı yürüyüş toplantıları sırasında Filiz Kerestecioğlu heyecanla “Kadınlar vardır”ı besteliyor, şarkının notaya dökülmüş hali bu sayıda yayımlanıyor. Dayağa karşı neler yapılabileceği üzerine düşünülürken Türkiye’de olmayan sığınma evleri konusu da yavaş yavaş tartışmalar içinde görünür olmaya başlıyor.
“Kadın” “erkek” yok “insan” var, argümanını tartışan Stella …ve feministler, insanı yarattı isimli yazısının sonunda “Her erkek de teker teker egemen gruba ait olduğu için ve onun bulaşığı yıkandığı için çıkar sağlıyor ve bir sürü avantaya konarken sormuyor: Bu işleri benim için yapan insan mı? Çünkü o yapanın kadın olduğunu biliyor…” diyor.
Yine bu sayıda, hakları için mücadele eden eşcinsel, transeksüellerin açlık grevine başlamaları, 1 Mayıs’ta gönderdikleri dayanışma mesajının komite tarafından okunmayışı, (feminist kadınların ısrarlı takip ve talebi) üzerine aldıkları “vallahi ben yırtmadım” cevabı ve mesaj olduğu gibi yayınlanıyor.
Ekim 87’de çıkan üçüncü sayı; dayağa karşı kampanya ve kadın şenliği tecrübelerini ele alan yazılar ağırlıklı, kadınlara yönelik şiddetin işlevi tartışılıyor. Bu sırada gelmekte olan seçim sebebiyle “kadın kotası” ve “kadın sorunları bakanlığı” vaatleri tartışılıyor ve partilerin kadınların taleplerini kendi partileri için oya çevirmeye çalışırken taleplerin altını nasıl oyduğu teşhir ediliyor. Fransa’daki seçimlerin feministler için anlamları üzerine Simone de Beauvoir ile yapılan bir söyleşi çevriliyor. Feministleri “özel”, “kişisel” olmakla yani politik olmamakla suçlamanın kılıfı olarak “bilimsel olmadığı” konusuna cevap veren yazılar da bu sayıda yerini alıyor.
Derginin dördüncü sayısı artık “kadınların kurtuluşu” perspektifini daha cesurca ele alan sözlerle çevriliyor: “Gelecek bugünden farklı olacaksa, gelecek bizim de olacaktır, gelecek kadın olacaktır. Kadınların kurtuluşu için, kurtuluşumuz için elele”. Ve kadın dayanışması kavramı ön plana çıkıyor. Bu dönemde ortaya çıkan müslüman feministler üzerine, islam ve kadınlar üzerine değerlendirmeler yer alıyor. “Kadın bakışı”, “kadınlara dair” gibi laflardaki egemen söylemin tekrarı üzerine analizler yapılıyor.
Derginin önceki sayıları içinde feministlerin sıkça söz ettiği “kadın kurultayı” insan hakları derneği tarafından bir program taslağı ve taslağa ilişkin görüşleri soran bir anket olarak feministlere gönderiliyor. 5 ve 6. sayılar ağırlıkla bu kurultayda yaşananlara dair. Erkek konuşmacıların, tehditle mikrofon sırası alan erkek dinleyicilerin görüldüğü oturumlarda pek çok bağımsız kadına ne yorum ne sunum için süre verilmemesi, zamanında başvurusunu yapmış olan travesti seks işçisi Sedef’in tebliği kabul edilmeyince Şirin Tekeli’nin kendi süresini ona vermesine rağmen kurultayda konuşturulmaması, eleştirileri topluca kendi konuşması öncesi okumak isteyen bir feministin elinden kağıdın kapılıp yırtılması gibi pek çok skandal bu sürece damgasını vuruyor. Ayrıca Ankara’daki Bedenimiz Bizim kampanyası da bu sayıda ele alınıyor. Yine bir ilk olan “Kadınların Kurtuluşu Bildirgesi” tam haliyle bu sayıda yayımlanıyor.
1990’da çıkan son sayı, Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın tanıtımı ile başlıyor. Kadınların barış mücadelesi içindeki konumunu ele alan, zorunlu askerlik meselesini değerlendiren yazılar yer alıyor. 438 sayılı kanuna karşı protestolar ve iffet yahut vesikalılık üzerine olan tartışmalar var. Ayrıca bu son sayıda yine siyasi temsilde kota konusu ve dünyadan pozitif ayrımcılık örnekleri değerlendiriliyor. Sosyalist feminizmin “patriyarka öldü” tahliline karşı eleştiriler içeren uzunca bir çeviri makale yer buluyor. Son olarak cezaevlerindeki yoğun şiddet basına yansımasına rağmen sesleri duyulmayan tutuklu kadınların bir mektubu aktarılıyor. Böylece sayıca az yayın yaptığı dönem içerisindeki hemen tüm tartışmalara dair izler taşıyan yoğun içeriğiyle Feminist dergisi son buluyor.
Derginin tüm sayıları bugün de online olarak okunabilir.