Karen Horney Almanya’da, Hamburg yakınlarında 16 Eylül 1885’te doğdu. Babası dindar ve otoriter bir gemi kaptanı, annesi iyi eğitimli, destekleyiciydi. Babasının ilk evliliğinden dört çocuğu daha vardı, ikinci evliliğinde de gözdesi Karen’ın ağabeyi idi. Kızını görünüş ve zeka bakımından metheden bir baba olmadığı için Karen dokuz yaşındayken “güzel olamıyorsa akıllı olmaya” karar verdi. 1906 yılında Alman üniversitelerine giden ilk kadınlardan biri olarak tıp fakültesine girdi. 1909’da ekonomi ve hukuk okuyan Oskar Horney ile evlendi ve üç kızları oldu. 1927’de boşandılar. İlk kızının doğduğu yıl hem annesini hem de babasını kaybetti. Yaşadığı zorluklar ve depresyonla baş edebilmek için psikanalize başvurdu. Freud’un öğrencisi Karl Abraham’ın analizinden geçti ve onun izinden, ilerde psikanalist olarak üyesi olacağı, öğrenciler yetiştireceği Berlin Psikanalitik Topluluğu’na girdi.
Karen Horney’in kadın hekim, eş ve annelik rolleri, kadın cinsel gelişimi üzerine yaptığı araştırmalarına ilham verdi. 1924’te kadınlarda kastrasyon kompleksi üzerine yazdı ve -Freud’un aksine- penis kıskançlığının gerçek kaynağını ebeveynlerin kız çocuk yetiştirme tarzında gördü. Ortodoks Freudyen öğretiden giderek uzaklaştı. 1932 yılında Almanya’da Nazizm yükselirken Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nün davetini kabul ederek kızlarıyla birlikte ABD’ye taşındı.
Margaret Mead, Ruth Benedict, Erich Fromm gibi sosyoloji ve kültürel antropoloji alanından önemli isimlerle kurduğu yakın ilişkiler, psikolojik gelişim üzerinde sosyokültürel etkenlerin önemine olan inancını besledi. Chicago’ya geldikten iki yıl sonra New York’a taşındı. New York Psikanalitik Enstitüsü’nde yazmaya, öğretmeye ve analistler yetiştirmeye devam etti. Almanya’da başlayan Freud eleştirileri ABD’de azalmadan sürdü, öyle ki yol açtığı karmaşa onu 1941 yılında New York Psikanalitik Enstitüsü’nden istifa etmeye zorladı. Aynı yıl, kişiliğin şekillenmesinde kültürün önemine odaklanan bir derneğin (Association for the Advancement of Psychoanalysis) ve American Journal of Psychoanalysis dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 1952’de arkadaşları ve meslektaşları kendisi adına bir klinik açılmasını önerdiler, bu onu çok gururlandırdı. Aynı yıl, 4 Aralık 1952’de kanserden öldü ve üç yıl sonra, bir eğitim araştırma ve düşük ücretle tedavi merkezi olan Karen Horney Kliniği açıldı.
Karen Horney’in psikolojiye ve özellikle kadın psikolojisine katkıları önemli; halen ders kitaplarında kişilik gelişimi teorileri bölümüne ismi dahil edilen tek ve uluslararası bir konferansta kadın psikolojisi üzerine sunum yapan ilk kadın. Freud ve bütün psikoloji disiplininin erkek merkezli olduğuna dair eleştirisi, kadınların aşağı konumunun sosyokültürel belirleyicileriyle ilgili gözlemleri sayesinde ortaya çıktı. Kadınların erkeklerle ilişkileri üzerinden tanımlanmasını sorunlu buldu ve penis kıskançlığının -eğer varsa tabii- kökeninde bir penise sahip olma isteğinden çok, kültürün erkeğe sağladığı statü ve tanınma arzusunun bulunduğunu savundu. Erkeklerin başarma ve arkasında adını bırakma ihtiyaçlarının rahim kıskançlığından -hamilelik ve çocuk büyütme yeteneklerinin olmamasından- kaynaklandığını ileri sürdü. Özellikle kadınların doğal olarak mazoşistik olduğu mitine karşı kadınları savunmak üzere harekete geçti. Kadınların erkeklere aşk, para, güvenlik ve korunma için bağımlılığının kadınları güzellik, çekicilik gibi niteliklerini aşırı vurgulamaya, fakat aynı zamanda kocaları, çocukları ve aileleriyle ilişkilerinin anlamını araştırmaya da ittiğini tartıştı. 1922 ile 1937 yılları arasında kadın psikolojisi üzerine yazdığı 14 makale ölümünden sonra, 1967’de Kadın Psikolojisi adlı bir kitap halinde yayınlandı.
Karen Horney’in mirası 1960’ların sonunda gelişmeye başlayan feminist terapilere zemin hazırladı. Geleneksel psikoterapi teorilerini eleştiren feministler, psikoterapinin kadınları ezilen/mağdur konumunda ve “yerlerinde” tutmaya hizmet ettiğini işaret ettiler. Kadınların mutsuz ev hayatlarına uyum sağlamasına yardım etmek, feminist hareketin kadınları güçlendirme, kendi biricik varoluşlarını ve dirençlerini kutlamak ve yaşamın her alanında erkeklerle eşitliğe erişmelerinin önündeki bariyerleri kaldırmak hedeflerine aykırıydı. Terapist davranışına yönelik eleştirilere ek olarak, kalıplaşmış cinsiyet rollerini kabul edip sürdüren psikoterapi teorileri de sorgulandı. 1969 yılında Amerikan Psikoloji Derneği üyesi kadınlar dernek içinde karşılaştıkları cinsiyetçiliğe karşı bağımsız bir dernek kurdular: Association for Women in Psychology (AWP). Düzenli yıllık konferanslar düzenleyip feminist psikoloji alanına önemli katkılarda bulunan araştırmacıları cesaretlendiriyorlar. Zamanla ortaya çıkan feminist psikoterapi ilkeleri günümüzde gelişmeye, benimsenmeye ve yaygınlaşmaya devam ediyor.
Karen Horney’in sözlerinden:
Kaygılar bizi eyleme götürmeli, depresyona değil.
Neyse ki analiz içsel çatışmaları çözmek için tek yol değil. Hayatın kendisi halen çok etkili bir terapist.