Devletin muhalifleri doğrudan hedef aldığı ve geride kalanları da sindirmeyi amaçladığı zorla kaybetme, Türkiye’de 90’lı yıllarda sistematik hale geldi. Hafıza Merkezi bu alanda çalışan kurumların listelerini derlediğinde, 12 Eylül 1980’den beri 1352 kişinin kaybedildiği sonucunu elde etti. Türkiye’de “gözaltında kaybetme” politikası, 90’lı yıllarda OHAL bölgesinde Kürtlere yönelik yoğun bir şekilde uygulandı. İzmir, Ankara, Adana, Mersin, İstanbul gibi metropollerde kaybedilenler daha çok sosyalistlerdi. Bu yaygın devlet politikasının açık edilmesi ise Cumartesi İnsanları/Anneleri eylemlerinden sonra oldu.
Galatasaray’da gözaltında kayıplara karşı yapılan ve kamuoyunda “Cumartesi Anneleri” olarak bilinen oturma eylemini başlatma önerisi çoğunluğu kadın ve feminist bir grup insan hakları savunucusundan geldi.
21 Mart 1995’ten beri kayıp olan Hasan Ocak‘ın işkence edilmiş bedeni 55 gün sonra 17 Mayıs 1995 tarihinde kimsesizler mezarlığında bulundu. Ailesi ve arkadaşları Hasan’dan haber alamadıkları ilk günden başlayarak ellerinden gelen çabayı harcamış, Hasan’ın kaybedildiğini duyurmayı başarmışlardı. Hasan’ın ölü bedeni bulununca Ocak ailesi bir basın toplantısı düzenledi. Katıldığı bu toplantıyı Arkadaşıma Dokunma grubuna aktaran Nadire Mater’in bu olan biten karşısında “Bir şey yapmalıyız” duygusu toplantıya katılan herkesin duygusu olmakla kalmadı, gözaltında kayıplara karşı uzun soluklu bir eylemlilik yapmanın gerekliliği fikri ortaya çıktı. Sonrasında Nadire Mater’in, Erkan Kayılı’nın Arjantin annelerinden de esinlenerek sürekli bir eylem yapma önerisi tartışıldı. Bir müzik eşliğinde oturmak, sessizce alanda tur atmak gibi fikir uçuşmaları geride bırakıldı. Slogansız, pankartsız, örgüt imzası olmadan yarım saatlik sessiz oturma yapma fikri netleşti. Murad edilen tek tek insanların katılabileceği, katıldığında parçası hissedebileceği yalın, sınırları net çizilmiş bir formatta, talebinin net olduğu ve sürekliliği olan bir eylem yapabilmekti. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu ile ilişki içinde İHD’de bir toplantı çağrısı yapıldı. Çoğunluğu kadın bir avuç insan hakları savunucusu ile dört kayıp ailesinin katıldığı toplantıda eylem önerisi kabul gördü. İçlerinde kayıp yakınlarının da olduğu 20-30 kişi 27 Mayıs 1995 günü Galatasaray Lisesi’nin önünde gözaltında kayıplara karşı yarım saat sessizce oturduktan sonra bir sonraki hafta buluşmak üzere dağıldı. Arkadaşıma Dokunma kampanyasını yürüten kadınların tamamı eylemdeydi. Bir basın açıklanması okunmadan basına “Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın” talebiyle oturmaların devam edeceği açıklandı.
Eylemin ilk haftasında iki adet döviz vardı “Hasan Ocak gözaltına alındı. Yüzlercesi gibi kayboldu. Ölü bulundu. Katilleri istiyoruz.” “Rıdvan Karakoç gözaltına alındı. Yüzlercesi gibi kayboldu. Ölü bulundu. Katilleri istiyoruz.” 20 Şubat 1995’ten beri haber alınamayan Rıdvan Karakoç’un cesedi de 22 Mayıs’ta kimsesizler mezarlığında bulunmuştu.
Yedi hafta boyunca basının ve muhalefetin ilgisinden uzak bir avuç katılımla sessizce devam eden Cumartesi eylemleri, polisin 8 Temmuz’da Demokratik Mücadele Platformu’nun çağrısıyla kayıp yakınlarının da katıldığı “Kayıpları ve katillerini istiyoruz” eylemine saldırması, içinde kayıp yakınlarının ve Cumartesi eylemcilerinin de olduğu çok sayıda kişiyi gözaltına almasıyla ilgi odağı oldu. Aslında bu eylemin Cumartesi oturmaları ile ilgisi yoktu. Ancak eylemler ve katılımcılar birbirine karıştı. Galatasaray oturmalarını duymayanlar duydu. Bir sonraki hafta eyleme katılım sayısı üçe, daha sonra beşe katladı. Çok sayıda basın mensubunun da izlediği eylemde ilk kez polis “yaptığınız izinsiz” diyerek müdahalede bulunmaya kalkıştı. Polisin müdahalesine yanıt “basın açıklaması yapacağız” oldu. Böylece eylem formatı sessiz oturma sonrası basın açıklamasına evrildi. Her hafta kaybedilen bir kişinin öyküsü basın açıklamasıyla duyurulmaya başlandı. İmza olarak “Cumartesi İnsanları”nın kullanıldığı açıklamaları İHD İstanbul Şubesi Gözaltına Karşı Kayıplar Komisyonu ile iletişim halinde çoğunluğunu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasından kadınlardan oluşan grup hazırlıyordu. Bu grup her eylemden sonra birlikte oturup hem haftanın değerlendirmesini yapıyor hem de sonraki haftanın gündemini konuşuyordu. Eylemin sessizliğini, sınır ihlallerini korumak için inisiyatif de aynı grup tarafından alınıyordu. Artık Galatasaray gözaltında kayıpların akıbetinin sorulduğu bir yer haline dönüşmüştü, yakınları kaybedilenler Galatasaray Meydanı’nda eyleme dâhil oluyorlardı. Devlet hâlâ kaybetme politikasını sürdürüyordu. Düzgün Tekin, Fehmi Tosun, Talat Türkoğlu… Gözaltında kayıplar listesi büyüyor, eylemde taşınan fotoğrafların sayısı gün be gün artıyordu. Eylemde konuşan kayıp yakınları kaybedilme öykülerini aktarıyorlardı.
Eylemin basın açıklamalı, kayıp öykülü aşamasıyla birlikte kaybedilenlerin yakınları eylemin öne çıkan öznesi haline geldiler. Özellikle kaybedilenlerin annelerinin kendi kaygılarını, acılarını ve adalet arayışlarını kimi zaman ağlayarak, kimi zaman öfkelenerek dile getirmeleri eylemin annelerin tanıklıklarıyla basında yer bulmasını sağlıyordu. Artık eylemi her hafta çok sayıda muhalif basın izliyor, her hafta günlük gazetelerin bazılarında eylem haberi yer buluyordu.
Eylemin 44. haftasında Diyarbakır’dan, Batman’dan, Cizre’den, Lice’den, Kulp’tan onlarca kayıp yakını Cumartesi eylemine katılmak için İstanbul’a gelerek bölgedeki kayıp gerçeğini aktardılar. O gün yapılan açıklamada, 1991’den beri tutulabilen kayıtlara göre bölgede 218 kişinin kaybedildiği duyuruldu. Sonraki yıllarda bu rakamın o dönemde kaybedilenlerin toplam sayısının beşte biri bile olmadığı ortaya çıktı.
1996 Haziran’ında Galatasaray oturmaları birinci yılını geride bırakırken, yarım saatin sonunda okunan basın açıklamalarında kullanılan “Cumartesi İnsanları” imzasına rağmen eylem, Türkiye’de ve hatta dünyada, “Cumartesi Anneleri” adıyla bilinir oldu. Oysa Galatasaray oturmaları, Arjantin Plaza de Mayo’daki gibi kayıp annelerinin eylemi değildi. Eylemin bir parçasını oluşturan kayıp yakınları içinde anneler çoğunluğu dahi oluşturmuyorlardı.
8 Haziran 1996’da Habitat II İnsan Yerleşimleri Zirvesi sırasında düzenlenen Cumartesi İnsanları eylemi polis saldırısına uğradı. KESK de aynı gün kendi talepleri için saat 13.00’de Galatasaray’a eylem çağrısı yapmıştı. Saldırı İstiklal caddesine yayılan şekilde saat 11.30’da başladı. Altı yüzü aşkın insan gözaltına alındı. Sonraki hafta da polis yine Cumartesi İnsanları’nın eylem yapmasını engelledi. 6 hafta boyunca devlet katılanları gözaltına alarak, şiddet uygulayarak eylemi engelledi. Cumartesi İnsanları her hafta Galatasaray’a çıkarken, bazen birkaç günlerini bazen de cumartesi öğleden sonralarını gözaltında geçirdiler, kayıp yakınları yerlerde sürüklendi. Cumartesi Anneleri’nin yerlerde sürüklenirken, gözaltına alınırken çekilen fotoğrafları basında boy boy yer aldı, bu durum pek çok kesimin tepkisini çekti. Tüm köşe yazarları Cumartesi Anneleri’ni, gözaltında kayıpları yazıyordu. Sezen Aksu’nun kayıplar için bestelediği şarkı polisin saldırılarının arttığı o dönemde dilden dile dolaşıyordu. Devlet altıncı hafta geri adım atmak zorunda kaldı, en yüksek ağızdan, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tarafından Cumartesi Anneleri eylemine izin verileceği duyuruldu.
Polis şiddetinin arttığı bu süreçte eylem organizasyon inisiyatifi de kısmen değişti. Başlangıçtan beri olan kimi arkadaşlar geri çekildiler, kayıp yakınları daha çok inisiyatif alır hale geldiler. Artık eylem Cumartesi İnsanları/Anneleri eylemiydi.
Eylem, her Cumartesi gözaltında kayıplarla ilgili tanıklıklarını büyüterek güçlendi. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeden gelen tanıklıklar, OHAL döneminde olan biteni günyüzüne çıkarıyordu. Devlet karanlık yüzünü açığa çıkaran bu eylemi engellemeyi gündemine koymuştu. 9 Mayıs 1998 tarihinde düzenlenen eyleme polis tekrar saldırdı, eylemcileri gözaltına aldı. Bu saldırı o haftayla sınırlı kaldı. 30 Mayıs 1998 tarihinde Arjantinli Büyükanneler, Cumartesi İnsanları/Anneleri ile birlikte Galatasaray Meydanı’ndalardı.
15 Ağustos 1998’de, Galatasaray oturmalarının 170. haftasında başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, bu kez kesintisiz, yedi ay sürdü. Her cumartesi, tam 31 kez, her hafta eylemciler gözaltına alındı. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucularından oluşan Cumartesi İnsanları/Anneleri, 31 hafta boyunca ne yapacaklarına birlikte karar verdiler ve 13 Mart 1999’da belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verme kararını da birlikte aldılar.
Ara verildi ama kaybetmelere karşı kampanya zayıflamadı, etkisi azalmadı, tam tersine toplumun çok daha geniş bir kesiminde yankı buldu. Başta İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon olmak üzere, 1996 yılında kurulan Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD) ve 2001 yılı sonlarında kurulan Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin (YAKAY-DER) varlıkları bu mücadeleyi daha da örgütlü kıldı.
10 yıllık aradan sonra, Ergenekon iddianamesinin hazırlandığı dönemde, 31 Ocak 2009’da Cumartesi oturmaları 201. hafta eylemi olarak yeniden başladı. Ve hâlâ İstanbul’da kesintisiz olarak devam ediyor. “Ergenekon” davası devlet görevlilerinin işlediği suçların resmi ağızlardan itirafı olması açısından önemliydi. İtirafçılar yıllarca Kürt illerinde görevde bulunduklarını ve istenirse bu vesileyle o dönemde bölgede yaşanan katliamların aydınlanabileceğini ifade ediyorlardı. Bu dönemde eylemler İstanbul’un dışına da taştı. Birbiri ardına, Diyarbakır’da, Cizre’de, Batman’da, Yüksekova’da Cumartesi İnsanları/Anneleri örgütlenmeye başladı.
31 Ocak 2009’dan bugüne devam eden Cumartesi eylemleri Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon tarafından organize ediliyor. Kayıp yakınları bir yandan her Cumartesi Galatasaray’da yakınlarının akıbetini sorarken bir yandan da Ergenekon soruşturmasında bahsi geçen askerlerin kaybetmelerden sorumlu tutularak yargılanması için de başvuruda bulundular. Soruşturmanın “Fırat’ın öte yakasına da genişletilmesi” talebi dile getirildi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınanların ve gizli tanıkların ifadeleri, toplanan diğer deliller ile hazırlanan iddianamede pek çok eski ordu mensubunun işlediği suçlar yer alıyordu. O dönemde bazı toplu mezarlarda kazılar yapıldı, üst düzey ordu mensuplarının yargılandığı başka davalar da açıldı. Ancak devlet içi çatışmalar anlaşmayla sonuçlanınca tüm bu davalar rütbeli askerler ceza almadan, dosyalar kapatılarak raflara kaldırıldı.
Cumartesi Anneleri-İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu’nun “Gözaltında zorla kaybetme eylemi insanlığa karşı suçtur!”, “Kayıplarımızı bulun, failleri cezalandırın!”, “Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi çekincesiz biçimde derhal imzalanmalı ve uygulanmalıdır!” talepleriyle organize ettikleri Galatasaray oturmaları 700. haftasında İçişleri Bakanlığı’nın emriyle engellendi ve yasaklandı. Ancak eylem İHD İstanbul Şubesi’nin önünde kesintisiz devam ediyor. Her basın açıklamasının sonunda “Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” kararlılığı ifade ediliyor.
Cumartesi İnsanları/Anneleri eyleminin tarihi aynı zamanda kadınların mücadele tarihidir
Bu tarihimizden kesitini 170+31 haftalık tanıklığım üzerinden yazmaya çalıştım. Kuşkusuz aynı dönemi yaşayanların farklı aktarımları olabilir. Cumartesi İnsanları/Anneleri eyleminin bu kadar uzun soluklu olmasının, kamuoyunda bu kadar karşılık bulmasının nedeni yakınlarını kaybeden öznelerin kararlılığından ve bu eylemin motor gücü olmalarından kaynaklanıyor. Anne, baba, kardeş, eş, sevgili, arkadaş ve bugün çocuklar ve de torunlara kadar uzanan, nesilden nesile mücadeleye sahip çıkan kayıp yakınları olmasaydı bu eylemin sürekliliği, kesintilere rağmen devam etme kararlılığı olmazdı.
Kayıp yakınları içinde öne çıkanın kadınlar olmasının yanı sıra, bir yakınını kaybetmemiş olduğu halde her hafta Galatasaray’a gelen ve ilk dört yıllık organizasyon içinde yer alan kadınların[i] varlığının da bu eylemin sürekliliğine önemli katkıda bulunduğunu söylemek abartı olmaz. Yine bu kadınların insan hakları ve feminist mücadeleden edindikleri deneyimleri, politika yapma tarzlarını bu eyleme taşımasının zorla kaybetmelere karşı mücadelenin toplumsallaşmasında etkisi olduğunu söylemek de öyle.
[i] Galatasaray’da Kadınlar Var! Pazartesi Dergisi 16. Sayı / Filiz Koçali