“Arkadaşıma Dokunma!” kampanyası, feminist hareketten ve insan hakları mücadelesinden 104 kadının imzasını taşıyan bir gazete ilanıyla başladı. 1994 yılı, Kürt illerinde, gözaltında kayıplar, faili meçhuller, köy boşaltıp yakmaların yıllarıydı. Siyasi arenada Demokrasi
Partisi’nin (DEP) yalnız kaldığı ve ağır saldırı altında olduğu yıllardı. 4 Eylül 1993’te Mardin DEP milletvekili Mehmet Sincar faili meçhul cinayetleri araştırmak üzere gittiği Batman’da vurularak öldürülmüştü. Sincar’ın cenazesi için Ankara’ya gelen otobüslerin aranması sırasında, nüfus cüzdanlarına bakılıp Kürt olanların polis tarafından otobüslerden indirilmesi üzerine, birbirini insan hakları ve feminist mücadeleden tanıyan bir grup kadın Hemen ardından içimizden bir grup kadın DEP İstanbul il örgütünü ziyaret ederek, “partinin siyasi programını paylaştıkları için değil, dayanışma amacıyla üye oldular.
9 Mart 1994 tarihinde Cumhuriyet gazetesine verilen ilanda, “Biz Kürt olmayan kadınlar, nüfus kağıtlarımızın bize verdiği ayrıcalıktan utanç duyuyoruz,” deniyordu. Cumhuriyet’te yayınlanan ilan vesilesiyle kurulan ağ gelişti. Fransa’da 1984-85 yıllarında aktif olan SOS Racisme hareketinin sloganı olan ve daha sonra Belçika, Hollanda, Danimarka ve Almanya’ya yayılan “Arkadaşıma Dokunma” (Touche pas a mon pote!) adını benimsediler. Kadınlar hazırladıkları rozetleri ve ayraçları İstanbul sokaklarında ve kalabalık mekanlarda dağıtarak kampanyayı sürdürdüler. İstanbul dışında yaşayan kadınların el vermesiyle çeşitli illerde de benzer eylemler örgütlendi. Kampanyanın yaygınlaşmasına, önce Express, ardından Leman dergilerinin sağladığı desteğin de katkısı oldu. Dergilerin sayfalarına gönderilen okur mesajlarında, savaşa, milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı tepkiler dile getirildi.
1995’te yayınlanan broşürde Arkadaşıma Dokunma kampanyası, “ırkçılığa ve milliyetçiliğe bir karşı duruş” olarak tanımlanıyor, “gerek resmi politikaları biçimlendiren, gerekse tek tek insanların önyargılarında yaşayan, kimi zaman açık, kimi zaman örtülü ırkçılığı ve milliyetçiliği reddetmeye bir çağrı” olduğu belirtiliyordu. Irkçılığı yalnızca “başkalarında” yaşayan bir olumsuzluk olarak algılanmasına karşı çıkılıyor, “ırkçılık ne Güney Amerika kadar uzak, ne de oradaki gibi ak ve kara. Ne mutlu Türküm Diyene sözünden rahatsız olmuyorsak, ırkçılık içimizde” deniliyordu.
Kampanya başlangıçta Kürtlerle dayanışma amacıyla ortaya çıksa da, kısa sürede yalnızca Kürtlerin değil, çoğunluk dışındaki bütün farklı kimliklerin uğradığı ayrımcılığa karşı bir harekete dönüştü.