“Dünya kadınları birleşin, elektrik süpürgelerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok”
Friedan laik bir Yahudi olarak büyüdü. Bir Yahudi olarak, yerel ülke kulübünden ve diğer “saygın” okul etkinliklerinden dışlandı. Bu ayrımcılıkla savaştı ve lisesinde edebi bir dergi başlattı. Lise boyunca, pasifizmi ve sosyalist politikaları teşvik ederek sosyal reform konularına odaklandı. Annesi, 1938’de liseden sonra Smith Koleji’ne gitmeye teşvik etti. Friedan, California Üniversitesi-Berkeley’ye psikoloji bursu ile gitti. O dönemde, “romantik bir komünizm vizyonu” vardı ve kendini “devrimci” olarak kabul etti. Yükseköğretimi bırakarak fakir işçi sınıfına 1946-1952 yılları arasında gazetecilik yoluyla yardım etmeye çalıştı. En ilerici işçi sendikalarından biri olan Amerika Birleşik Devletleri Elektrik, Radyo ve Makine İşçileri’nin resmi yayıncısı olan UE News’ın muhabir ve editörlüğünü yaptı ve işyerinde cinsiyet ve ırk ayrımcılığına karşı makaleler ve sendika örgütlenmesini destekleyen daha geleneksel öyküler yazdı. 1940’ların sonlarında sendika için yazı yazarken, Betty New York’tan bir tiyatro yapımcısı olan Carl Friedan ile tanıştı ve evlendi. Oğluna hamileliği sırasında işten çıkarıldı ve bunu cinsiyet ayırımcılığı olarak gördü. Friedan, UE News’den ayrıldıktan sonra serbest yazarlığa başladı. 1957’de Smith koleji sınıf arkadaşlarına anket yaptı. Sınıf arkadaşlarının çoğunun, anneler olarak hayatlarından sıkıldığını ve kariyer arzularından vazgeçtiği veya eğitimini bitirdiği için pişmanlık duyduğunu keşfetti. Friedan anket hakkında bir makale yazdı ancak hiçbir kadın dergisi, o zamanlar geçerli olan kadınlıktan hoşnutluk imajına aykırı olacağı korkusuyla (öyküyü anlattığı gibi) yayınlamayacaktı.
O dönemlerde eğitimli kadınların eş ve anne rolüne adapte olamadıkları söylemi mevcuttu. Friedan bu anketle sınıf arkadaşlarının bu role gayet iyi adapte olduklarını söylemelerini bekliyordu. Ancak cevaplar bu öngörüsünü doğrulamadı. “Adı olmayan sorun” adını verdiği, çok daha derin ve isimsiz bir hoşnutsuzlukla karşılaştı. O dönemde kadınlar, “kendi kadınlıklarının” ifadesinin ev kadınları ve anneler olmak ve bunun en “yüce değer “olduğunu öğreten “kadınsı gizem” altında eğitilmişti. Banliyöde, çalışan bir koca ve gülümseyen çocuklarla mutlu olmaları gerekiyordu ancak çoğu sıkılmış, sıkıntılı ve endişeliydi. İşe yaramazlık, önemsizlik duygusu ve can sıkıntısı içindeydiler. Çoğu bu durumun kendi suçları ve nevrotik durumlarından ibaret olduğunu düşünüyordu. Bir banliyö psikiyatristi “hastalarımın çoğu kadın, bir şeylerin yanlış olduğunu biliyorum ve onların problemi cinsellik değil” diyordu.
Sonunda, bu gözlemler onu 1963 yılında, ilk baskıda 1.4 milyon kopya satan The Feminine Mystique’yi yazmaya yönlendirdi.
Türkçe’ye “Kadınlığın Gizemi” olarak çevrilen kitabı orta sınıf Amerikan kadınlarının rüyasının aslında bir kabus olduğunu ortaya koydu. Friedan’ın kadınlara çağrısı vardı: “24 saatlik annelik, aşçılık, temizlikçilik işini bırakın, kendiniz olun, bir doktorla evlenmeyi hayal etmek yerine kendiniz doktor olun.”
Kitabın kısa süre önce yayımlanan son baskısına giriş yazısında Anna Quindlen, bu kitabın kadın hareketine katılan milyonlarca kadının yaşamını değiştirdiğini, kadınların bitmek bilmeyen ev işi yükünü sırtından atıp, çocuklarını ve kocalarını beslemek dışında, zihinsel birikimlerini ve yeteneklerini kullanabilecekleri işler bulmaya yöneldiğini anlatır. Kitap, analizlerinde o kadar başarılıydı ki, Alvin Toffler’in dediği gibi, “tarihin tetiğini çekmişti.”
Friedan’ın öngördüğü, kadın ve erkeğin eşit yaratıldığı üzerine kurulu yeni toplum yapısı o günkü sosyal normları öylesi tersyüz ediyordu ki, yıllar boyunca fikirlerini tekrar tekrar anlatmak zorunda kaldı. Gerçekten de Friedan yeni bir feminist dalgayı tetikliyordu.
Evliliğin romantikleşmesi eleştirisi, feminist bir patlamaya yol açarak cinsiyet-rol devrimini başlattı. Popülerliğine rağmen, kitap kişisel sıkıntılarına neden oldu. Çocukları dışlandı, o ve kocası arkadaşlarının akşam yemeği partisi çevresine davet edilmemeye başladı. Henüz kendi hayatlarıyla başa çıkamayan diğer anneler için ise tehdit oluşturuyordu.
1963’de Life dergisine şöyle diyordu Friedan: “İnsanlar şunu dediğimi sanıyor: ‘Dünya kadınları, birleşin – kocalarınızdan başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.’ Bu doğru değil. Elektrikli süpürgelerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.”
1966’da Ulusal Kadın Örgütü’nün (NOW) kurulmasına öncülük etti ve ilk başkanı oldu. Ulusal Kadın Örgütü, Friedan ve bu dönemde öne çıkan feministlerin çabalarıyla kürtajın yasal olması ve cinsiyet ayrımcılığı yasalarının uygulanmasının kazanılması da dahil olmak üzere feminizm kayda değer zaferleri kazandı. Ayrıca, kadınların annelik yüklerini hafifletmek için devlet destekli gündüz bakımı için mücadele etti.
Kitap başarısı yanında çok sayıda feminist tarafından, kadınlara miyop gözlükle bakmakla eleştirildi. Kitapta, ABD’de 1950’lerde kadınların yaşadığı ekonomik zorluklara değinilmemesi, milyonlarca yoksul, işçi ve/veya beyaz olmayan/renkli kadının düşük ücret, ırkçılık ile karşı karşıya olması ve hem ev işi hem de fabrika işinin çifte yükünü taşımak zorunda kalması gibi sorunlara dair en ufak bir ipucu olmaması temel eleştiri noktalarıdır.
Rosemarie Tong’un ifadesiyle, “Friedan, eşlik ve annelik rollerini tatmin edici bulmayan beyaz, orta sınıf, heteroseksüel ve eğitimli kadınların bakış açısı dışındaki var olan herhangi bir olgudan/gerçeklikten habersiz görünmektedir”.
bell hooks, Friedan’ın, kendisi gibi kadınların daha fazla ev işinden kurtulup beyaz erkeklerle eşit işlerde çalıştıkları zaman, çocuklara kimin bakacağına, ev işi yükünün kimin sırtına bineceğine değinmediğini, erkeksiz, çocuksuz, evsiz kadınların ihtiyaçlarından hiç söz etmediğini, beyaz olmayan kadınları, yoksul beyaz kadınları yoksaydığını, okurlara hizmetçi, çocuk bakıcısı, fabrika işçisi, büro işçisi ya da fahişe olmanın, varlıklı sınıftan ev kadını olmaktan daha tatmin edici olup olmadığına dair hiçbir şey söylemediğini yazar.
Gerçekten de Friedan, NOW’da cinselliğin, özellikle de lezbiyenliğin politik düzeyde tartışılmasına karşı çıktı (daha sonra bu tutumundan vazgeçti). Dahası, Friedan’ın kadın hareketine “saygınlık” normunu sokmaya çalışması, hareketin ilk yıllarında radikallerin kıyasıya eleştirilerine hedef oldu.
Friedan 1960’ların sonlarında lezbiyen kadınların kadın hareketini bölmesinden yakınıyordu. Friedan lezbiyen hareketin, kadın hareketine özellikle “halkla ilişkiler” konusunda zarar vereceğini düşünüyordu. Bunun üzerine 1970 yılında ABD’ de kadınları birleştirmeye yönelik bir kongrede lezbiyen hareketin içinde yer alan kadınlar, salonun ışıklarını söndürmüşler ve ışıklar tekrar yandığında “lavanta tehdit” olarak algılanmaktan üzüntü yerine gurur duyduklarını ifade etmek için üzerinde “lavanta tehdit” yazan, lavanta rengi tişörtlerle eylem yapmışlardı. Bu eylem Friedan’ın feminist kariyerindeki önemli bir darbeydi.
Ömrü boyunca feminist olarak kalan Betty Friedan, 90’lı yıllarda bir başka şeyin farkına vardı ve yaşlanmak üzerine bir kitap yazdı. Betty, 85 yaşında, doğum günü olan 4 Şubat’ta kalp yetersizliğinden yaşama veda etti.
Betty Friedan’ın diğer kitapları arasında “It Changed My Life: Writings on the Women’s Movement” (Hayatımı Değiştirdi: Kadın Hareketi Üzerine Yazılar -Random House basımevi, 1976); “The Second Stage” (İkinci Aşama -Summit basımevi, 1981); ve “The Fountain of Age” (Yaş Çeşmesi -Simon & Schuster basımevi, 1993) de bulunmakta.