Kadınların ayında Filipinler’de ilk kadın örgütlerinden birinin kurulmasında emeği geçen beş Filipinli kadına saygılarımızı sunuyoruz.

Kadınların ayı, Pirinç Tarifelendirme Yasasının (Rice Tariffication Bill) onaylanması, Manila Körfezi’ni tarıma elverişli hale getirme projeleri ve hükümetin, NutriAsia işçileri ve Liwasang Bonifacio’daki Sumifru tarım işçileri gibi sözleşmeli ve düşük ücretli emekçilerin taleplerini reddetmesiyle karşılandı. Tüm bu sorunlar, özellikle anneleri zor durumda bıraktı. Çünkü evde çocuk yetiştirme, bakım ve temizlik işlerini üstlenen kadınlar, her şeyden önce çiftçi, tarım işçisi, balıkçı ve emekçi kadınlar.

Peki feminizmin bu zor zamanlardaki rolü nedir? Birçok kişiye göre, 70 ve 80’lerdeki ile aynı ölçüde kadın düşmanlığı (mizojini), toplumsal cinsiyet stereotipleri ve sömürü ile uğraşıyoruz. Filipinler Üniversitesi (University of Philippines) Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları bölüm başkanı Nathalie Africa Verseles, “İnsanların feminizm algısını derinleştirmeli ve genişletmeliyiz … Kadına yönelik şiddet var olduğu sürece eşitlikten söz edemeyiz” diyor.

Bu mart ayında, ülkede ilk kadın örgütlerinin kurulmasında etkin rol oynayan beş Filipinli kadına yer veriyoruz. Africa’ya göre, “Feminizmin geniş bir yelpazesi var. Sadece bir feminizmden değil, feminizmlerden bahsediyoruz.” Ve ekliyor: “Feministler çalışmalarını farklı düşüncelere göre yürütse de hepsinin sosyal adalet ve toplumsal dönüşüm adına ortak uğraşlar verdiğini kabul etmek gerekir”.

Patricia “Tati” Licuanan

Patricia Licuanan çalışmalarına genç yaşta bir sosyal bilimci olarak başladı. Sosyal psikolog olarak kalkınma programlarında çalıştığı sırada kadınların bu programlardan yararlanamadığını fark etti.

Licuanan, “Çiftçiler ve çiftçilerin eşleri için programlar geliştiriyorlardı, ama aslında kadınlar kendileri çiftçilik yapıyorlardı. Kadınlar, tarımın her alanında yer almalarına rağmen bu programlar onlar için değil kocaları için tasarlanmıştı. Hükümet programları kadınların tarımda çok önemli işler yaptığını anlamalı…” diyor.

Bu durum, Licuanan’ı, “Some are More Unequal than Others” adlı çalışmayı yazmaya itti, bu kadın hakları ve sorunlarının ilk savunucularından biri olarak yayınladığı birçok akademik çalışmadan sadece biriydi. Licuanan, NCRFW’de (National Commission on the Role of Filipino Women/Filipinli Kadınların Rolü Ulusal Komisyonu) başkanlık yaptı ve 1987’den 1992’ye kadar bir sivil toplum kuruluşu ağı olan APWW’yi (Asia Pacific Women’s Watch/Asya Pasifik Kadınları İzleme Örgütü) yönetti.

Licuanan ayrıca, Denizaşırı Filipinli İşçilerin (OFW) ve işçilerin ailelerinin sorunlarını ilk defa gündeme getiren kadınlardan biriydi. Ona göre, sesi yüksek çıkanlar bu konuyu görmezden geliyorlardı ve bu durum da kadınların evde kalmasını meşrulaştırıyordu. Licuanan’a göre, “Kadınların seçme hakkı olmalı. Yurtdışına gitmek istiyorlarsa bu onların tercihi olmalı. Bunun yanı sıra, yurtdışına gitmek mağduriyete ve baskılara yol açmamalı. Gidiyorlar çünkü iyi bir yaşama sahip olmak istiyorlar ve olmalılar.”

Kadın sorunları akademide de sıklıkla görmezden geliniyordu. Licuanan, 2010’dan 2018’e kadar Yükseköğretim Komisyonu’na başkanlık yaparken, aktivistler ve kadın hakları savunucularının desteğiyle akademik programlar geliştirdi, toplumsal cinsiyet ve kalkınma üzerine teknik bir panel düzenledi. Kolej ve üniversitelerde, toplumsal cinsiyet ve kalkınmayı önemli bir konu haline getiren Yükseköğretim Komisyonu (CHED) Protokolü oluşturdular. Bu protokol, okul prosedürlerinin değiştirilmesine ve cinsel tacizle ilgili sorunları ele alma sürecinin başlamasına yardımcı oldu. Hatta bazı üniversitelerde kadın merkezlerinin kurulmasını sağladı.

Licuanan şimdi düşündüğünde, 4. Dünya Kadınlar Konferansına katılmasını, kadınların ilerlemesine yönelik yaptığı kalıcı katkılardan biri olarak görüyor. “Konferans için önemli hazırlıkları [denetledim]. Pekin Eylem Platformu’nu hazırlayan ve müzakere eden komiteye başkanlık yaptım. Konferans zorlu geçmişti ama çok şanslıydık. Çok aydınlanmış bir platform olarak konferanstan çıktık.”

Pekin Dünya Kadın Konferansı’nda kurulan Pekin Eylem Platformunun gündemi, kadınların güçlendirilmesiydi. Licuanan’a göre, platformun en önemli hedeflerinden biri, “kadınların kamusal ve özel hayattaki ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi karar alma süreçlerine tam ve eşit katılımının önündeki tüm engelleri kaldırmaktı.”

Teresita “Ging” Quintos Deles

Teresita “Ging” Deles, kadınları koruyan ilk yasalar üzerine çalışan FILIPINA, WAND (Women’s Action Network for Development/Kalkınma için Kadın Eylem Ağı) ve LAW (Legislative Advocates for Women/Kadınlar İçin Yasal Savunucular) gibi anne olan kadınların kuruluşlarında yer aldı. “Kadınların statülerinin değiştirilmesi. Kadınların nasıl görüldüğünün, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl görüldüğünün dönüştürülmesi için gücün farklı şekilde kullanılması gerekir… Bu, aynı zamanda iktidarı elinde bulunduranlara karşı durarak stratejiler geliştirmek anlamına gelir. Bazen, gerçekten karanlık bir süreç olabilir. Buna hazırlıklı olmak gerekir” diyor Deles.

Deles, 1980’lerde feminist-aktivist olarak çalışmalar planlamaya başladı. O zamanlar, kadınların karar alma sürecine eşit katılımının önündeki engelleri aşmak için mücadele ediyorlardı. “Mücadele, ev içinde ve dışındaki yük ve sorumluluklarını değiştirmek ve kadınların ağır yüklerine işaret etmek içindi… Yoksul kadınların sadece yoksul oldukları için değil, kadın oldukları için de zorluk çektiklerine dair bir anlayışımız vardı. Üçüncü Dünya ülkelerinden kadınların ise yükü her zamanki gibi daha da fazlaydı.” Deles, aynı zamanda bir barış savunucusuydu. Filipinler’de devam eden çatışmalara son vermeyi amaçlayan ilk sivil toplum örgütü olan Barış Koalisyonu’nun kurucularındandı. Deles daha sonra kendi barış inisiyatiflerini şekillendirmelerine yardımcı olmak için taban örgütlenmelerine dahil oldu.

Kadın örgütlerini buluşturan kişi olarak bilinen Deles, kadınların bir araya gelip farklı yöntemler hakkında konuşabilmeleri için çeşitli platformlar oluşturdu. Örgütlenmenin önemini vurgulayan Deles, “Gençlerin örgütlenme ve yapılara girme konusunda biraz temkinli olabileceği hissine kapılıyorum” diyor. “Kendilerine uygun bir örgütlenme yöntemi bulmaları gerek. İnsanları örgütleyemeyecek bir güç stratejisine inanmıyorum. Örgütlenme, toplantılara zaman ayırmak demektir. Bazen hiçbir yere varmayacağı hissine kapıldığınız uzun konuşmalar yapmak demektir ama sonuçta bu konuşmalar dengelenmek ve anlamak açısından önemlidir. Kadın hareketinin meşhur sözünün de dediği gibi ‘kişisel olan politiktir’.”

Deles, “Bunca önemli kazanımlara ve ilerlemeye rağmen gördüğümüz gibi kadın düşmanlığı (mizojini) Filipinler’de bugün [hala] varlığını sürdürmeye devam ediyor. Halihazırda kazandığımızı ve uğruna savaştığımızı düşündüğümüz şeyler şimdi yeniden tehlike altında,” diyerek uyarıyor. Deles, OPAP’ın (Office of Presidential Adviser on the Peace Process/ Barış Süreci Başkanlık Danışmanlığı) ilk kadın başkanlık danışmanı ve NAP-C’in (National Anti-Poverty Commission/ Ulusal Yoksullukla Mücadele Komisyonu) baş toplantı organizatörüydü. Ayrıca Deles, OPAP ve NAP-C için çalışmaya başlamadan önce, taban örgütlenmeleri ve sivil toplum kuruluşları için kalkınma çalışmaları yapmıştı.

Karina Constantino-David

Inang Laya adlı ikili kadın müzik grubunun bir üyesi olan Karina David, bu müzik grubunu kurmadan önce toplumsal kalkınma profesörüydü. Constantino-David, “Müziğin sıradan insanlar üzerinde özellikle Filipinliler üzerinde çok güçlü bir etkisi var… Şarkılar, diktatörlük karşıtı mücadelenin önemli bir parçası oldu,” diyor. “Şarkılar artık sadece eğlence için ya da can sıkıntısından kurtulmak için değil (pang-alis ng sawa), başka bir söz söyleme şekli gibi.”

Müzik grubu vokalde Becky Demetillo Abraham ve gitarda David’den oluşuyor. Inang Laya, özellikle Lakbayan’da[1] ve diktatörlük karşıtı mitinglerde ülke çapında konser turlarına çıktı. “Bir keresinde Mendiola’da, bir jeepney[2]’in üzerinde, miğfer ve kalkanlarıyla askerlere şarkı söylüyorduk. Hiçbirini göremedik ama aralarında keskin nişancılar olduğunu biliyorduk. Dizlerimiz titriyordu (nangangatog ang tuhod)” diyor David. “Önce askerlere sırtımızı döndük, alay bağırmaya başladı, askere yüzünü dön! (harap sa sundalo!) Böylece ikimiz de döndük (Harap naman kaming dalawa). Bir süre sonra parmaklarını kalkanlara hafifçe vurduklarını gördük. Bir süre sonra, kafaların [salladıklarını] gördük. Birlikte şarkı söylüyorduk (Nakiki-kanta-kanta). Tabii ki, üç saat sonra, biber gazı sıktılar (ti-near gas kami). Sorun değil (okay lang).”

Inang Laya, geçmişten bugüne tüm protesto şarkılarını kaydetmek isteyen bir grup akademisyen olarak başladı. David, “Üniversitede düşük ücretle çalışan profesörler olarak, bu şarkıları gelecek nesiller için kaydedip aynı zamanda para biriktirebileceğimizi ve Noel hediyesi olarak verebileceğimizi düşündük” diyor. “Bu yüzden 1800’lerden başlayarak -Katipunan ve gerilla savaşı şarkılarından sıkıyönetim karşıtı şarkılara kadar- pek çok şarkı seslendirdik. Albüm, Filipinler Üniversitesi (UP) Fakülte Merkezi’nde satışa çıktı ve 500 kopyanın tamamı satıldı. Albümü yeniden bastılar ve öğrenciler kitlesel eylemlerinde ısrarla şarkıları söylediler.”

David, 70’lerde feminist hareketin ilk yıllarında harekete katılmadı. Hareketin nasıl ayrıştığını ve politikleştiğini gözlemledi. Sonunda, kent yoksulları, kadınlar ve çocuklara odaklanan HASIK (Harnessing Self-Reliant Initiatives and Kowledge) için sivil toplum faaliyetleri yürütmeye başladı. Ayrıca, Kamu Görevlileri Komisyonu başkanı olmadan önce CODE-NGO Networks’te (Caucus of Development NGO Networks/Kalkınma Grubu STK Ağları) ve WAND’da (Women’s Action Network for Development/Kalkınma için Kadın Eylem Ağı) görev yaptı.

“Feministleri politik olandan ayrıştırma çabası her zaman vardı, fakat aynı zamanda kontrolü elinde tutan her zaman politikaydı… Bugün müttefiklere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce kadınlar arasında ve sonra erkeklerle. Bu noktada, mücadelenin feminist tarafını görebilen ve bize geçmişte söyledikleri gibi ilk önce devrim yapalım kadın haklarını sonra güvence altına alırız demeyen yeteri kadar yarı aydınlanmış erkek var (ipapanalo muna natin ang rebolusyon, saka na ang babae). Sadece dünyanın yarısının parçası olduğu bir değişim olmaz. Biz değişimin parçası değilsek, o zaman bu değişim değildir.”

Rahibe Mary John Mananzan

Benedictine Missionary Sisters’a (Benedictine Misyoner Kız Kardeşler) bağlı olan Rahibe Mary John Mananzan, “Judith, Esther ve Meryem gibi İncil’in tüm güçlü kadınlarının hikayesini anlatmalısınız. İncil’i kadınların perspektifinden okumalısınız. Eğer ataerkil rahipler gibi bir erkek olsanız, [siz] de Meryem’i bir itaat modeli ya da Tanrı’nın bir hizmetkarı olarak görür ve kadınları itaatkar yapmak için de Meryem’i model olarak kullanırdınız.” diyor. Mananzan, St. Scholastica’s College’da Kadın Çalışmaları Enstitüsü’nü kurdu ve Filipinler’deki feminist bilince sahip ilk örgüt olan FILIPINA’nın kurucularından biri oldu. Mananzan, feminist teologların dini öğretirken baskıcı olan yanları yapı sökümüne uğratması, özgürleştirici olanları ise geliştirmesi ve zenginleştirmesi gerektiğine inanıyor ve bir rahibe olmasına rağmen üreme sağlığı yasasını savunuyor.

“Benim gibi bir feminist, hayır, İncil’i tümüyle okumadınız diyecektir! Eğer okursanız, Meryem’in çok güçlü bir kadın olduğunu görürsünüz. Şarkısına bakın! Şarkısında, Tanrı kudretlileri tahtlarından indirdi[3] diyor. Bu, devrim niteliğindedir. Tanrı zenginleri eli boş gönderecek ve yoksulları doyuracak. İşte toplumsal adalet tam da bu değil de nedir! (hindi ba)” Mananzan, FILIPINA’yı Ging Deles, Remy Rikken ve Irene Santiago ile birlikte kurdu. Filipinler’de feminist gruplar 1984 yılında filizlenmeye başlamıştı. FILIPINA, St. Scholastica’s College’da bir toplantı yaptı ve bütün kadın hareketini birleştirecek GABRIELA adında bir çatı örgütlenme oluşturuldu. Mananzan, on sekiz yıl boyunca bu federasyonun başkanlığını yaptı.

Mananzan, feminist olmadan önce Marcos’a karşı savaşan politik bir aktivistti. “Feminizmimiz her zaman toplumsal dönüşüm bağlamında ele alınmalıdır. Feminizmi tek başına düşünürsek, havada asılı kalacak, pek bir faydası olmayacak, sadece kadın ve erkek ilişkileriyle sınırlı kalacaktır ki bunun, toplumun dönüşümüne bir katkısı olmayacaktır.” Mananzan, toplumsal cinsiyet meselesi çözülmeden toplumsal dönüşümün olamayacağını ilk kez Venedik’teki Kadın Konferansı sayesinde anlamış. “Filipinler’e döndüğümde kararımı vermiştim, kadın meselesi ulusal dönüşümün vazgeçilmez bir parçası olmalıydı.” Mananzan o zamandan beri, taban örgütlenmelerinde kadınlara toplumsal cinsiyet farkındalığı seminerleri vermeye odaklandı.

Mananzan, Filipinler’in kadınları koruyan en iyi kanunlardan birine sahip olduğuna inanıyor. “Biz kadınların Magna Carta’sına bile sahibiz, bu her ülkede yok. Son zamanlarda, Yükseköğretim Komisyonu bir protokol de hazırladı. Yükseköğretimin tamamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana konulardan biri olmasını zorunlu kılan tek ülkeyiz.” Ancak Mananzan, ülkenin uygulamada oldukça zayıf olduğunu da kabul ediyor. “Örneğin, 9262 yasası aile içi şiddetle ilgilidir. Bu yasa, birçok kadına yardımcı olabilir ama kadınlar bunu nereden ve nasıl bilecek? Ayrıca kaç kanun görevlisi bundan haberdar? Pek çok kanunumuz olabilir ama uygulama çok yetersiz. Kadınların henüz yüzde ellisine bile ulaşamadığımızı söylemek zorundayım.”

Mananzan için feminizm şu soruları sorar: “Birincisi, kadın meselesi diye bir şey olduğunun farkında mısınız? Bu, sırf kadın oldukları için kadınlara yönelik baskı, ayrımcılık ve sömürü olduğu anlamına geliyor ve sınıf, ırk, inanç ve etnisite ile de kesişiyor. Bu durum ideolojik, yapısal ve küresel bir problemdir. Eğer bunun farkındaysanız, değişimin bir parçası olmaya istekli misiniz? Eğer cevabınız farkındayım ve değişimin bir parçası olmaya hazırım ise siz bir feministsiniz.”

Sylvia “Guy” Claudio

Likhaan, cinsel haklar ve üreme sağlığı hakları konusunda taban örgütlenmesinden gelen kadınlarla çalışan bir sivil toplum örgütü. Sylvia Claudio’ya göre, kadın ölümlerinin en sık nedeni, partnerler/koca şiddeti. Belirli bir yaş grubundaki kadınlarda kalp krizi veya kazalar değil şiddet öldürüyor.

“Neden doğum kontrol yöntemleri temel sağlık hizmetinin bir parçası değil? Neden temel sağlık hizmetlerine kadına yönelik şiddet entegre edilmiyor? diye kendimize sormaya başladık.” Bu sorular Claudio’yu, LIKHAAN veya Linanganng Kababaihan’ı (Kadın Hakları Merkezi) kurmaya sevk etti. Şimdi, bu sivil toplum örgütü 30 yıldır faaliyet yürütüyor.

Sylvia “Guy” Claudio, Filipinler Üniversitesi’nde CSWCD’ nin (College of Social Work and Community Development/Sosyal Hizmet ve Toplumsal Kalkınma Fakültesi) dekanı. Lisedeyken, First Quarter Storm[4]’u sırasında aktivist oldu. Women in Crisis Center, Media Action Group ve HEAD (Health Alliance for Democracy) gibi sağlık ve kadın hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının kurulmasına yardım etti. Şiddetten hayatta kalan kadınlar ve LGBTİ+’ler için ücretsiz danışmanlık hizmeti veriyor.

Claudio, kalkınma çalışmalarına yönelik en iyi yaklaşımın, insanların nasıl tatmin edici ve mutlu bir hayat yaşamak istediklerine odaklanmak olduğuna inanıyor. “İnsanların hazzı ve cinselliği kabul etmesini sağlamak kalkınmanın bir parçasıdır. Kalkınma teorileri hazzı -sadece cinsel hazzı değil- düşünerek başarılı olunamayacağını anlamalılar.” Claudio, ana akım kalkınma teorisi ve çalışmalarının cinselliğin tehlikeli olduğuna dair bir tavrı olduğunu gözlemliyor. “Bu, akademik bir tartışma ve hakiki bir ilgi alanı değil, yoksulluğu sona erdirme hedeflerinin çeperinde kalan bir konu sadece.” Claudio, gündelik politika ve programlara karşı çıkmanın kökeninin insanların cinsel haklarına odaklanmak yerine güvenli cinsellik uygulamalarına yönelik gösterdikleri kınayıcı yaklaşımlarda olduğunu vurguluyor.

Claudio, “Feminizm çok geniş bir kavram. Yaşamın büyük bir bölümünü kapsıyor. Herhangi bir yerden başlayabilirsiniz. Size zevk verdiği ve anlam ifade ettiği yerden başlayın” diyor. “Başkaları başka yerden başlıyorlarsa sizinle birlikteymiş gibi görünmeyebilirler. Hatta size karşıt gibi de görünebilir ama bunu kendi aranızda kavga etmek için bir sebep haline getirmeyin.” Claudio, çatışmaların var olduğunu, çünkü farklı konumlardan gelen insanların iktidar yapılarından farklı etkilendiğini söylüyor. Claudio, bu çatışmaların “onlar ve biz” düşüncesi veya dışlayıcı yaklaşım olmaksızın çözülebileceğine inanıyor.

Resimler: Eloisa Lopez

Çeviren: Merve Çeltikci

Yazının orjinali 14 Mart 2019’da CNN Life Filipinler‘de yayınlanmıştır.

[1] Filipinlerde yaşayan azınlıklar tarafından Ekim – kasım aylarında Manila’da yapılan ve etnik azınlıkların insan haklarının ihlallerini, topraklarının ellerinden alınmasını, verilen sosyal hizmetlerin zayıflığını protesto etmek için yapılan bir yürüyüş (ÇN).

[2] Filipinlerde kullanılan küçük bir otobüs (ÇN).

[3] Luka 1:52 (ÇN).

[4] First Quarter Storm, Filipinler’de 1970 yılının ilk çeyreğinde, Başkan Ferdinand Marcos yönetimine karşı çoğunlukla öğrenciler tarafından düzenlenen bir dizi gösteri, protesto ve yürüyüşü içeriyor (ÇN).

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.