Benim yaklaşımımda özbakımdan kastım sadece maniküre gitmek, küvete girmek değil; bize iyi gelmeyen şeylere hayır diyebilmeyi öğrenmek, sağlıklı sınırlar çizebilmek, ihtiyaç duyduğumuzda yardım isteyebilmek ve ihtiyaçlarımızı daha net ifade edebilmek gibi yaşam becerilerini de hayatımıza dahil etmek var.

Altar, Mayra Alpizar, 1995

Sosyal medyanın hayatımıza en güzel katkılarından biri kadınların bedenlerine dair ana akım anlatıların dışarıda bıraktığı bakış açılarına erişebilmemiz oldu. Kadın cinselliğini ve cinsel sağlığını karanlık bir kuyu olarak önümüze atıp kaçanlara inat, bedenimiz ve cinselliğimize dair keşiflerimizi bu mecralarda paylaşıyoruz. Instagram ve blog paylaşımlarını takip ettiğimiz Gizem Onay bu konuşma, paylaşma ve keşfetme alanını açmak için çalışan bir cinsellik rehberi. 2016’da Ankara’da açılan Luna – Bilge Kadınların Yaşam Döngüsü Merkezi’nin kurucusu. Blog, web sitesi ve sosyal medya aracılığıyla son yıllarda kadınların beden ve sağlık ilişkileri üzerine genel geçer bilgilerin ötesine geçen ve yanlış bilinenleri doğrularıyla değiştiren yayınlar yapıyor. Başta cinsellik olmak üzere, kadınların sağlıklı beden ile ilgili bilgiye erişimlerinin özgürlük ve güçlenme ile ilgisini vurguluyor. Regl, menopoz, hormonal döngüler, cinsel sağlık hakkında yaygın erkek egemen bilgi ve pratiğe karşı kadınlara ve bedenlerine kulak vererek düşünmeye ve anlamaya davet ediyor. Gizem Onay ile bu alana giriş olabilecek bir söyleşi yaptık, dahası için paylaşımlarına ulaşabilirsiniz.

Kadınların sağlıklı menstruasyon (adet) konusunda bilgiye erişimleri ne durumda? Sağlıklı menstruasyonun yaygınlaşmasının ve bilinir olmasının önündeki en büyük engel ne sizce?

En büyük engel, bu alanda ihtiyacımız olan doğru bilgilerin yeterince konuşulmaması. Bedenimize ait fonksiyonları bilmiyoruz. Kendi döngülerimizi takip edemiyoruz.

Öte yandan, kadınların ağrıları yeterince ciddiye alınmıyor. Adet sancısı ile hastaneye başvuran kadınların ağrısının daha az ciddiye alındığına dair kanıtlar mevcut. Kadınların ‘abarttığı’ ya da menstruasyonun zaten ağrılı olması gerektiğine dair çok yanlış ve yaygın inanışlar var.

Ancak kadınların kendi bedenleriyle ilgili gitgide daha da bilinçlendiğini gözlemleyebiliyoruz. Özellikle sosyal medyada bu tür konular paylaşıldığında, konuşulduğunda birçok kadın “yalnız değilmişim” diyor ve bu konuların artık konuşulabilir olması, kadınların çare arama motivasyonunu da yükseltiyor.

Kadınların bedenlerini tanımalarının, özgür ve istekleri doğrultusunda cinselliklerini yaşamalarının hayatlarının geneli için çok güçlendirici olduğunu söylüyorsunuz. Neden?

Cinsel anlamda kendini keşfeden ve cinsellikte kendini ifade etmenin yollarını bulan kadın, ‘edilgen’ olmaktan çıkmaya ve özgürleşmeye daha müsait hale geliyor. Bununla ilgili Naomi Wolf’un harika bir tespiti var; dopamin hormonunun feminist bir kimyasal olduğunu, cinselliğini özgürce yaşayan kadınların bol miktarda dopamin salgılayabildiğini ve yüksek dopamin aktivasyonunun odaklanma ve motivasyon becerilerini de arttırdığını söylüyor. Cinsel açıdan tatmin olmuş ve kendini ifade edebilen bir kadın, yeterli dopamin desteğiyle daha güçlü, kararlı ve harekete geçmeye hazırdır. Bu da ataerkil sistemin korktuğu kadın modelidir!

Seks pozitif yaklaşım, aynı zamanda aseksüelliğe – cinsel muafiyete de alan açıyor. Bu konuda ne dersiniz, cinsellik şart mı?

Seks pozitif yaklaşım, aslında içinde yaşadığımız ve büyütüldüğümüz seks negatif kültürü değiştirmeye yönelik yapılan çalışmaları kapsıyor ve olumlu bir cinsel tutuma sahip olmaya işaret ediyor. Bu da “herkes seks yapsın ya da yapmalı”yı değil de, karşılıklı rızanın önemsendiği ve taraflar güvende hissettiği sürece cinselliğin ve aynı şekilde cinsiyet kimliklerinin her türlüsünün geçerli ve kabul edilir olduğunu destekleyen bir tutum.

Aseksüellik de toplumda pek kabul edilmeyen ve garipsenen bir yönelim olarak karşımıza çıkıyor. Seks pozitif yaklaşımın öncelikli koşulu, herhangi bir ahlaki yargılama olmadan bireylerin her türlü cinsel kimliğini, yönelimlerini ve yaşam tarzını kabul etmektir.

Observed in a Dream, Egon Schiele,1911

Canlı yayında kadınlara mastürbasyon anlattığınız bir kaydınız oldu, 5000 kadın katıldı, sonrasında defalarca izlendi. Gözlemleriniz nelerdi?

İlk gözlemim buna ne kadar çok ihtiyacımız olduğuydu! Kapalı bir Instagram hesabındaki canlı yayına 5000 kadının ellerinde limonlarla katılması, sonradan bu yayının 90.000 kadın tarafından izlenmesi muazzam büyüklükte bir paylaşım ihtiyacını bize tekrar gösterdi.

İstisnalar elbette vardır ama, hemen hemen hiçbirimize büyürken, bedenlerimizle ve cinselliğimizle ilgili asıl ihtiyaç duyduğumuz bilgiler aktarılmadı. Değil bir partnerle nasıl sevişeceğimiz, kendimize nasıl dokunacağımız bile anlatılmadı. Tam tersine, kendimize dokunmanın ayıp, yasak, günah ve kirli olduğu nosyonuyla büyütüldük. Güvenli bir alanda bir araya gelmek ve ‘biz bize’ sohbet edebilmek, seksten bahsederken kahkahalar eşliğinde konuşmak, bedenimize dair ihtiyaç duyduğumuz bilgileri didaktik ya da medikal ifadeler yerine daha bize ait bir dilden duymak, kadın cinselliği üzerine keşiflerimizi paylaşmak yayına katılanlarda müthiş bir heyecan uyandırdı; çok güzel geri dönüşler aldık. Mastürbasyonu gizli bir heves gibi değil de, kendimizi keşfetmenin doğal ve keyifli bir yolu olarak ele almak hepimize her zaman çok iyi geliyor.

Çok sayıda takipçiniz var ve temel olarak Instagram’da etkileşime geçiyorsunuz. Bu mecralar yeni bir örgütlenme ve bir araya gelme alanı oldu hepimiz için. Burada kurduğunuz ilişkilenmeler ya da örneğin 5000 kişi diye sıkça tarif ettiğiniz kadın topluluğu nasıl etkileşimlere olanak sağlıyor? Sınırları, imkanları neler?

Kadınların öncelikle kapalı bir hesapta utanmadan, sıkılmadan, aman biri görür mü ya da buraya bir şey yazdığımızda biri mesajla beni rahatsız eder mi diye düşünmeden var olabildikleri bir alan Instagram hesabım. Tüm takipçi taleplerini tek tek inceliyorum ve mümkün olduğunca, güvenli görünen profilleri kabul ediyorum. Böyle kapalı ve denetlenen bir ortam olması, kadınların kendini daha güvende hissederek özgürce paylaşımlarda bulunmasını destekliyor. Sanırım en keyifli taraflarından biri de, daha önce de söylediğim gibi insanların kendilerinin ‘yalnız’ ya da ‘acayip’ olmadıklarını görüp hayatlarında olumlu değişimleri tetikleyecek gücü bulabilmeleri.

Sınırlar ise, sanırım yüz yüze bir araya gelemiyor oluşumuz. Elbette bana doğrudan ulaşmak isteyen, soru soran herkese tek tek dönüş de yapamıyorum. Ama artık Instagram’daki canlı yayınları kapalı online buluşmalara taşımaya başladık, her birimizin yüzünü görebileceğimiz ve sesini duyabileceği bir alanda benzer konuları konuşmaya ve paylaşmaya devam ediyoruz. Bu sayede sınırları biraz daha minimize edebiliyoruz.

Bir süredir, özellikle de Instagram’da, özbakım popüler bir konu haline geldi. Çeşitli reçete ve tavsiyelerle özbakıma davet ediliyoruz. Neden sizce bu kadar popüler oldu? Siz kendi yaklaşımınızı bu akıma göre nerede konumlandırırsınız?

Özbakım konusu da bize hiç aktarılmayan konulardan biri. Annelerimizden hep kendimizi harap etmemiz, çocuklarımızı, eşimizi, işimizi hep kendi önümüze koymamız gerektiği bilgisi ve mesajını aldık. Onları öyle yaparken gördük, öyle büyüdük. Lakin artık öğreniyoruz ve görüyoruz ki bu kendini tüketme hali bize fayda sağlamıyor, aksine zarar veriyor. ‘Kendi ayakları üzerinde duran güçlü kadın’ imajı da kadını güçlendiren bir şey gibi gözükse de, aslında bakım ve destek kısmını gidişata dahil etmeyen ve uzun vadede zararlı olabilecek bir mesaj. Artık kendimize daha iyi bakmayı öğrenmemiz gerektiği doğru. Bu noktada, kadın dayanışmasını, destek alabileceğimizi ve talep edebileceğimizi de hatırlamanın hayati olduğunu düşünüyorum.

Kendimize iyi baktığımızda çoğu zaman kendimizi bencil bulup kötü hissetme eğiliminde oluyoruz. Bunu yıkmak da kolay olmuyor. Yılların öğrenilmişliği var. Özbakımı, bizlerin birey olarak ihtiyaçlarının değerli olduğu mesajını vermesi açısından kıymetli buluyorum. Benim yaklaşımımda özbakımdan kastım da sadece maniküre gitmek, küvete girmek değil; bize iyi gelmeyen şeylere hayır diyebilmeyi öğrenmek, sağlıklı sınırlar çizebilmek, ihtiyaç duyduğumuzda yardım isteyebilmek ve ihtiyaçlarımızı daha net ifade edebilmek gibi yaşam becerilerini de hayatımıza dahil etmek var.

10am is When You Come to Me,Louise Bourgeois, 2006

Yayınlarınız, paylaşımlarınız kadınların bireysel güçlenmesini destekliyor. İçinde bulunduğumuz krizli koşulları da düşününce, bireysel güçlenme ile kolektif güçlenme arasında nasıl ilişki kurarsınız?

Bireylerin güçlenmesi inanılmaz önemli ancak kolektif güçlenme ve dayanışma olmadan, bireysel güçlenme yeterli olmayacaktır. Yine nesiller boyunca bize “tek başına ayaklarının üzerinde durmayı öğrenmelisin”, “kendinden başka kimseye güvenme” gibi mesajlar aktarıldı ancak artık biliyoruz ki, yaşam tek başımıza ayakta durmamıza imkan verecek bir yaşam değilmiş. Birbirimize ihtiyacımız varmış. Biz birilerine ihtiyaç duymayı hep güçsüzlük olarak gördük, öyle aktarıldı. Oysaki birbirimize ihtiyacımız var ve bunda yanlış ya da eksik hiçbir şey yok. Kadınlar dayanışmayı, destek istemeyi, destek vermeyi daha da çok öğreniyorlar. Kendileri güçlendikleri zaman yaşamlarındaki değişimleri görüp, başkalarına destek olmak ve dahası için destek almak adına da daha motive oluyorlar.

Yeni bir site ve Instagram sayfası açtınız. Zaten çok takipçiniz var, atölyelerinizi ve paylaşımlarınızı sürdürürken neden böyle bir ihtiyaç duydunuz? Ne gibi yeni projeler var?

Bir süredir Instagram hesabımın yanı sıra, blog sayfamdan da yazılarımı paylaşıyordum. Öğrendiğim, üzerinde çalıştığım konular çok spesifik ancak kendi içinde çok dallı budaklı. Kadınlarla bir araya gelip ihtiyaçlarını gördükçe de paylaşma motivasyonum artıyor. Bu sayede, yepyeni bir web platformu oluşturup burayı iyilik, haz, feminizm, ebeveynlik ve benzeri konularda kapsamlı bir kaynağa, kadınların bir araya gelip kendini ve birbirlerini destekleyebilecekleri bir ‘Dijital Kırmızı Çadır’a dönüştürmeyi hayal ettik. Yuvaluna.com web sitemiz için hazırlıklarımız hâlâ devam ediyor. Kasım 2020’den beri çeşitli içerikler paylaşmaya devam ettiğimiz Instagram hesabımız @yuvalunacom ise herkese açık ve şimdiden oldukça aktif. Ekibimle birlikte yazılı içeriklerin yanı sıra video içerikler, podcast yayınları ve -şimdilik- online buluşmalar şeklinde gerçekleşecek etkinlikler planlıyoruz, her şey beklediğimizden de iyi gidiyor ve çok heyecanlıyız!

Son olarak, Ankara’da faaliyetlerinizi yürütüyorsunuz. Bu alanda çalışırken Ankara’da olmak nasıl bir deneyim?

İstanbul’daki dokuz yıldan sonra Ankara’da yaşamak oldukça keyifli! İstanbul’daki çılgın koşturmacanın burada o kadar da çılgın olmaması gibi durumlar avantaj, ancak büyük gruplarla bir araya gelmeyi istemek için dezavantaj. Pandemi koşulları bu konuda da ayrımları ortadan kaldırdı gibi, artık faaliyet yürütme bakımından şehirler arasında pek bir fark kalmadı. Ama İstanbul’daki hayata kıyasla burada günlük hayatta biraz daha yavaşlayabilmek bana ve işime hep çok iyi geliyor.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.