Bir de baktım ki kendim olmak uğruna verdiğimi zannettiğim mücadeleyi aslında bana verilen soyadlarının denizinde boğulmamaya çalışarak vermişim. O an bir hafiflik geliyor insana, fark ettiği an işte.
İnsan bilmiyor ki aşk zannettiği şeyin bir gün kendine devlet dairesi koridorlarında “imdat” çığlıkları attıracağını! Henüz genç iken ve yeterince kendimi yememişken ansızın kendimi nikah masasında buluverdim, evetler söylendi, imzalar atıldı, defter alındı, dans edildi ve yeni bir hayat başladı, yeni bir isimle. Ama mutluydum, çünkü işlemler sırasında kendimce akıllılık yapıp eski soyadımı da istediğimi omuzlarımı dikleştirerek söylemiş, bir isim iki soyadı ile tamı tamına bir satır süren yeni bir mevcudiyet edinmiştim. Yaptığımın tam bir kendini ortaya koyma olduğunu düşünüyordum, çok gururluydum çok. Sonra günler yıllar geçti, işler sarpa sardı, sevgi dürülüp kışlık sandığa kaldırıldı, çok büyük laflar edildi, büyük kavgalar edildi, aile mahkemesi neredeymiş öğrenildi, adliye balkonunda içilen üçü bir arada kahvenin akabinde yollar ayrıldı. Yollar ayrıldı da meğerse her şey daha yeni başlıyormuş, benim bundan haberim yoktu sadece.
Yeni hayat yeniden kurulacaktı, iş çoktu, ev arandı, ev bulundu, eşya arandı ve bulundu, yerleşildi, tek başına annelik neymiş iyice idrak edildi, tam her şey rayına oturuyor derken… Kafamda biteni resmi hayatta asla bitirmemiş, fiziksel ortamda başarabildiğim ayrılığı kağıt üstünde hiç gerçekleştirememişim ya meğer! Alırken nedense pek bir neşelendiğim yeni soyadımı geri vermek bir o kadar zor oldu. Önce nüfus-emniyet-pasaport üçgeninde devletimin baba ocağına dönüş yapmalıydım. Randevu, fotoğraf, parmak izi, bekle, dert anlat döngüsünü olması gerektiği kadar tekrarladım, her seferinde boşandığımı söylemem, görevli memurun acıyan bakışlarına gerektiği şekliyle (mahzun bir gülücük) karşılık vermem gerekti. Emniyetten çıktığım gün derin bir nefes aldım, sonunda bitmiş… Yoo daha hiçbir şey bitmemişti. Önümde düzeltmem gereken banka kartları, fatura adresleri, internet hesapları vs vs’den bir yığın hayat ıvır zıvırı duruyordu. Yeni hayatım, benim hayatım, benim kurduğum hayatımda küçücük bir hareket, tiyatroya gitmek, internetten kitap sipariş etmek bile hooooppp eski ismime oradan da eski hayatıma ışınlanmama sebep oluyor, her seferinde en kötüsü en ön planda anılar canlanıyor, can acıyordu. Bazı yüzleşmeler daha da tuhaftı, kocaman bilimsel programlarda kocaman hocalara boşandığımı, o yazılı programdaki kişinin artık ben olmadığımı açıklamam gerekiyordu, oysa ben o kocaman hocaların hiçbirinin medeni durumunu bilmiyor ve ayrıca ilgilenmiyordum da. Soyadım değişti dediğimde nazik insanlar sebebini sormuyor, ancak halden anlar bir bakış atıyorlardı ki belki de en kötüsü buydu, çünkü “hal”i bilmiyorlardı, o soyadı taşırken döktüğüm gözyaşlarını, şimdi düşe kalka kurmaya çalıştığım “yeni”yi…
Sonra güzel bir şey oldu, daha da kimseyi almaz dediğim hayatıma biri nazikçe sızıverdi, gözler yazın son ışıkları ile ısınırken, benim kızım, onun kızı, ben ve o, iki evli bir yeni hayata başladık, baktık oluyor, ev sayısını bire indirmeye karar verdik. Önceki hayattan gelen can acıtıcı anlar çoktu, tekrar adliye yollarına düşme ihtimali bir kabustu, o yüzden bu birliktelik “resmen” de olmalıydı. Mecbur yine nikah dairesinin yolunu tuttuk, ama bu sefer hazırlıklıydım, yıllar geçmiş, soyadı mücadelesi kazanılmıştı, memura söyleyecek ve ben “ben” olarak kalacaktım. Başvurumuzu yaptık, güneşli bir günde dördümüz giyindik, Kurtuluş Parkı’nda güneşlenip gözleme yedik, nikah dairesinde imzayı atıp evimize döndük. Yeni bir defterle… Ve yeni defterde yepyeni bir soyadı kombinasyonu ile!!! Hayat o kadar kolay olabilir miydi be şaşkın kadın!!!
Meğer o işler nikah dairelerinde olmuyor, yeni hayat kuran kadınların attıkları her adımı adliyede taçlandırması gerekiyormuş. “Sadece imza” derken devlet dairelerinin dipsiz kuyularında mı bulacaktım kendimi yine? Kulaklarımdan çıkan dumanlar, üç gün süren kurumuna da devletine de konulu söylenmelerim çare olmayınca arayışım tatlı bir kadın avukatta son buldu. Vekalet verip dava açacaktım, önümde soyadları arafında bir sene vardı. Hakim soyadı veren erkek kişisiyle görüşmek isteyebilirdi, isim damgasını kaldırmayı bakalım gerçekten istiyor muydu erkek kişisi? Olsundu en azından sonuca kavuşma ihtimali vardı. İçim sıkıla sıkıla avukatıma vekalet vermek için gittiğim noter, üçüncü yeni “ben” ile elektronik devletin ilk karşılaşmasıydı. “Ne için geldiniz?”, “Soyadı değişikliği davası açmak için avukatıma vekalet vericektim de.”, “Kimliğinizi alıyım.”, “Tabi buyrun”, “Ama kimlikteki soyad ile sistemdeki soyad birbirini tutmuyor!”, “İşte tamam ben de onun için geldim, bu soyadım için dava açıcam zaten, onun için avukat, onun için vekalet…”, “Ama soyadınız tutmuyor işlem yapamam!!”, “???”. Valla olmadı, ben ikna edemedim, en sonunda yine kırmızı kaplı kurumsal cüzdan ikna etti noteri de. Şimdi formalitenin defterini her gittiğim kurumda yanımda taşımak zorundaydım, en az bir yıl. Babamdan gelen soyadım, eski kocamdan kalan hala bazen ortaya çıkıveren soyadım, yeni ve benim hiç, devletin hep kullandığı soyadımla, ayrılık sonrası gittikçe güçlendiğini hissetttiğim kendiliğime tezat bölünerek çoğalan değişik isimlerimle huzur bulmaya çalışırken bir de baktım ki devletin bürokrasisine, hayatıma resmen dahil olmuş erkeklerin “ata” isimlerine ne kadar çok zamanımı ve bazen olmayan enerjimi harcamışım, kendim olmak uğruna verdiğimi zannettiğim mücadeleyi aslında bana verilen soyadlarının denizinde boğulmamaya çalışarak vermişim. O an bir hafiflik geliyor insana, fark ettiği an işte. Bırak darmadağınık kalsın demeli bazen, bırak devlet seni istediği gibi çağırsın, günün sonunda sen kendine nasıl sesleneceksin? Sonunda kendimin olmayan tüm yükler gibi tüm isimlerden de kurtulmaya karar verdim ve kendi kendimin isim anası oldum, kendime verdiğim soyadı ile en azından kendi dünyamda gül gibi, gülkızı gibi sonunda mutluyum. Daha güzeli özgürlüğünün taşlı yollarında kendini arayan tüm kadınlara…
Soyadı denizine dalan kadınlar için Gülkızı’ndan püf noktaları:
- Nikah… Kararlı mısınız? Hiçbir zaman bir imza sadece bir imza değil, iyi düşünün!
- Öncelikle yaşamınızı hangi soyadı ile sürdüreceğinize tüm başvurulardan önce karar vermeniz gerek.
- Doğumdan gelen soyadınızı devam ettirmek istiyorsanız, nikah başvurusu sırasında memura mutlaka söylemek gerekli, o anda bunun başvurusu yapılmazsa o soyadı otomatik olarak düşüyor.
- Doğumdan gelen soyadınız ile devam etmek istediğinizi söyleyince görevli memur size bir evrak imzalatmalı.
- Bu başvurunuzun sonucunda elde edeceğiniz sonuç çift soyadlı olmak, yani hem doğumdan gelen soyadı hem evleneceğiniz kişinin soyadı. Evlilik cüzdanında, e-devlette ve e-devletle otomatik bağlantılı her yerde nikahtan sonra bu soyadı gözükecek.
- Sadece doğumdan gelen soyadım kalsın derseniz, evet artık bunu yapabiliyoruz, ama o biraz uğraşmacalı. Doğumdan gelen soyadı ile devam etmek istediğinize dair aile mahkemesine başvurmak gerekiyor. Bunu kişi kendi de yapabilir ama süreçleri bilmediğimizden ötürü avukat olmayan kişiler için zor.
- Avukat ya da kişi kendisi bir dilekçe ile aile mahkemesine başvuruyor, hangi sebeplerden ötürü soyadı “değişikliği”! yapmak istediğine dair. Doğumdan gelen soyadı ile atomu parçalamışsanız daha iyi, o zaman soyadı kıymete biniyor ama evde yan gelip yatmışsanız niye illa kocanızın kıymetli soyadı yerine o patates soyadını seçtiğinize dair makul bir gerekçe sunmanız gerekiyor. Makul gerekçeleri de bastırıp delil olarak mahkemeye ya da avukatınıza teslim ediyorsunuz.
- Sonra mahkeme açılıyor, bir veya iki duruşmada karara bağlanıyor, bu da mahkemelerin gün geçtikçe artan yükü düşünüldüğünde altı ay ila bir yıl demek.
- Mahkemenin hakimi eğer dilekçeniz ile ikna olmadıysa kıymetli soyadının mal sahibi erkek kişisini çağırabiliyor (dikkat kadını değil! Soyadına hakimle koca karar veriyor). Bu ihtimali koca kişisine önceden söylemekte fayda var, aniden adliyeye gitmesi gerekince “yaee ne var değiştirmesen…” ile uğraşmamak için.
- Sonuçta emsaller de olduğu için karar genelde olumlu çıkıyor. Fakat kararın ibraz edilmesi (yine kocaya!!!) gerekiyor, ibraz edilince erkek kişisi hala itiraz etmiyorsa kıymetli soyadının alınmamasına, nihayet e-devlette kayıt düzeliyor. Artık doğumdan gelen soyadı ile hayatınıza devam edebilirsiniz. Geçmiş olsun.
- Ama bu aradaki bir sene nasıl geçecek? Eğer bu başvuruları yapıp beklemeye başladıysanız e-devletle alakası olmayan yok internet bilet satışı, yok konferans konuşması vs gibi sıkıntı yaşamayacağınız yerlerde yeni soyadını hiiiççç gündeme getirmeyin, başınıza boşa çorap örmeyin, onların yeniden düzelmesi gerekecek sonra, bir dünya iş.
- Nüfus cüzdanı, ehliyet ve pasaport sıkıntılı. Önünüzde iki seçenek var, ya devlet dairelerine bayılıyorsanız üçünü de nikahtan sonra değiştirip, soyadı davası sonuçlanıp kayda geçince bir daha değiştireceksiniz, yani 2×3=6 kez. Ya da gittiğiniz her yere, özellikle havaalanı, otel, noter, devlet dairesi gibi nüfuz cüzdanınız ile bir şeyler yapma olasılığınızın olduğu yerlere evlilik cüzdanınızı da yanınızda götüreceksiniz. Yoksa e-devletteki ve nüfus cüzdanındaki soyadlar tutmadığı için işlem yapmama hakları var. Bu iki güzel seçenek arasında karar sizin.
- Peki ya boşanırken? Orda bir şey yapmaya gerek yok, eski koca ve devlet soyadını direk geri alıyor zaten, doğumdan gelen soyadına otomatik dönülüyor boşanma işlemi e-devlete düşer düşmez. Peki uzun zaman evli kalmış olup veya çocuğu ile aynı soyada sahip olmak için evlendikten sonraki soyadını saklamak isteyenler ne yapacak? Tabii ki dava açacak ama söylettirmeyin artık!
- Boşanma ile ilgili bir diğer şey; çocuk varsa, çocuğun vekaletini kadın bile alsa soyadı erkeğin soyadı olmaya devam ediyor tabii ki. Çocuğumun soyadını da değiştiriyim diyen enerjik kadınlardan olamadığım için o süreci tam bilemiyorum ama deve-hendek ilişkisinin daha kolay olduğu yönünde duyumlarım var.
- Bütün bu sürecinizde erkek kişisi ne yapacak? Adliyeye bir kez gitmesi gerekmezse eğer televizyon seyredebilir, kitap okuyabilir, ya da boş boş durabilir. Sonuçta soyad sizin soyadınız di mi ama?
- Siz en iyisi ne yapın biliyor musunuz? Başlangıca geri dönün ve birinci maddeye bir daha bir iyice bakın!