Akranlarımın 50 yaşında yaşayacağı menopoza 30’larımda girmiş olmanın yarattığı gücenmeyi neye borçlu olduğumu merak ediyorum
İlk reglimi 13 yaşında oldum.
İyi kötü düzenli kanamalarım 31 yaşına geldiğimde duruverdi.
İlk kez tuvalette kanımı gördükten sonra annemin yanına varmış ve bir romantiklikle regl olmayı çok sevdiğimi, ömür boyu kanamaktan mutlu olacağımı söylemiştim. Bunu garipseyen anneme, yıllar sonra erken menopoza girdiğimi söylediğimde içinde bir şey kırıldı. Sahip olamayacağı torun, gözünde her daim üstümde taşıdığım tuhaflıklara bir yenisini ekledi. Onun gözünden kendimi görünce ben de kırıldım. Fikrimde olmayan çocuğun dünyaya gelemeyecek olmasına, kemiklerimin eriyor olmasına, hayatımdan 20 sağlıklı yılın çalınmasına kırıldım. Çok ihtimali içinde barındıran geleceğim o gün biraz ufaldı.
Menopoza girdiğimi başta anlamadım, anladığımda işim gücüm var deyip umursamadım, üzerinden altı ay geçtikten sonra durumu daha fazla görmezden gelemeyeceğimi kabullenip doktora gitmeye karar verdim. Maratoncu jinekologum premenopoz sürecinin başladığını ama henüz menopoza girmediğimi söyledi, kalan az yumurtamı da dondurmamı önerdi. Sonraki görüşmemizde tekrar, sonra tekrar. Tedavi seçenekleri gündemini bu kadar meşgul etmedi. Sanırım ortalıkta olmayan bir çocuğun ihtimaline kendimden daha fazla değer vermemi bekliyordu. Bu doktor bana -daha sonra aldığıma pişman olduğum- doğum kontrol hapları yazdı, vizite ücreti 800 lira olan endokrinolog ise sporu bırakmamı söyledi. Karşısında gördüğü hımbıl bedeni yok sayıp sporcu muamelesi çekmek daha kolay gelmiş olmalı. Birbirlerinden haberdar kıldığım jinekolog ile endokrinolog anlaşarak diğer şikayetlerim için psikiyatriste gitmemi önerdiler. Her şeyin kaynağı psikoloji dalgasının yersiz bir tezahürü.
Bir buçuk yıl doğum kontrol hapı yedikten sonra, epilepsiye dair yeni çıkan tıbbi makalelerden balık çiftliklerine ucundan öğrendiğim konuların arkasını kovalamaya çalışan ben menopoz hakkında hiç kitap karıştırmadığımı fark ettim. Peşi sıra fark ettiğim, menopoza dair Türkçe düzgün neredeyse hiçbir yayın olmamasıydı. Kitapların geneli menopozlu kadınlara ya ne yemeleri gerektiğini ya da nasıl pozitif düşünmeleri gerektiğini söylüyor. En azından doktor diyerek aklıma yatan Mustafa Atasoy’un Hormon: Menopoz Öncesi-Sonrası kitabını aldım. Üslubu başta soru işareti yaratsa da içindeki bilgilerle kadınların vücutlarında menopoz dönemine nelerin neden olduğunu, hormon replasman tedavisini, biyoeşdeğer niteliğinin kıymetini ve aslında menopozda olduğumu ilk defa orada öğrendim. Ki ailemdeki bir sürü menopoza girmiş kadının ve kadın doktor arkadaşlarımın ötesinde, feminist örgütlenmemiz içinde onca menopozlu kadın vardı. Ama hiçbirinin sıcak basması dışında bir şikayetini menopozla ilişkilendirdiğini hatırlamıyorum. Beden, üreme, cinsel politikaların havada uçuştuğu konuşmalarda sıra menopoza gelmemiş. Gençliğimizi ortak gündeme dayatmışız, kadın yaşlılığı da Mina Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları kitabının olağanüstü ilk bölümündeki egzotik bir konu olarak kalmış. Bir yandan da jinekologlar menopoza ve mitlerine dair ürün paylaşmayarak bu bilinmezliği büyütmüşler.
Halbuki, menopozun birinci şartı olarak bildiğim sıcak basması bana hiç uğramadı. Ama aklım yavaşladı. Yıllarca gazeteci olarak söyleşi yaparken hunharca yaslandığım hafızam, gündelik hayatımda ayağımı kaydıran fireler vermeye başladı. Sözlerde ve mekanlarda kayboldum. Sayılar içeren sözlerimi dinleyenler düzeltti, ben de rakamları yavaşça ağzımdan uzaklaştırdım.
Cinsel arzu vücudumu terk etti. Kafadaki bir koşuşturmaca da böylece beraberinde gitti ama arkadaşlarla özel hayat konuşmaları, oyunu yedek kulübesinde geçiren futbolcu misali içi ile dışı birbirini tutmayan bir bocalamaya dönüştü. Oyun dışı kaldıkça cinselliğin sokaktaki sosyallikte görünmez ama neredeyse elle tutulabilir bir rol oynadığını hissetmeye başladım. Daha ölmedik diyebilmek için yaptığım denemeler, arzusuz hikayeler olarak kaldı.
Tuhafı, flört eden erkekler bir şekilde menopozu duyunca durdular. Kadınları sevmenin bir artısını daha keşfetmekten şikayetçi değilim ama erkeklerin evrimsel seçilime bağlılıklarına bir de böyle tanık olmak şaşırttı. Okudukça kadınlarınsa menopoz sonrası hayatta kalarak evrime nasıl karşı çıktıklarını gördüm. İnsandan başka sadece iki balina türü menopoza giriyor ve üremese de yaşamaya devam ettiği bir döneme sahip oluyor.[1] Şimdilik bilindiği kadarıyla geri kalan her canlı ölene kadar ürüyor.
Bunu öğrenmek bana iyi geldi, ama eriyen kemiklerimle ve verilemeyen kilolarla süslenen bir erken yaşlılık fikri beni endişelendiriyor. Akranlarımın 50 yaşında yaşayacağı menopoza 30’larımda girmiş olmanın yarattığı gücenmeyi neye borçlu olduğumu merak ediyorum. Konu hiç kendiliğinden menopoza gelmezken sosyalleşme üzerinden menopoz hakkında bilgi edinmek epey çaba istiyor. Edindiğim bir bilgi, genetik kadar ruhsal gerilimin de erken menopoza yol açması. Vaktiyle yüksek lisans tezi için Bakırköy Cezaevi’nde kadın mahkumlarla görüşen sağlıkçı Ayla Kurtuluş, genç kadın mahkumlar arasında yüksek oranda erken menopoz tespit ettiğini aktardı.
F.’nin 5harfliler’de çıkan “Korona Günlerimin Sürpriz Misafiri” başlıklı yazısını okurken aklımdan bunlar geçiyordu. Sonundaki birlikte konuşma çağrısını görünce cevaben paylaşmak istedim. İşe yarar bilginin bu kadar az dolaşımda olduğu erken menopoz hatta menopoz hakkında konuşmak eminim hepimizin çevresindeki sisi kaldıracaktır.[2]
Yazının İngilizcesi için tıklayınız
[1] Moerell, Virgina. “Study suggests surprising reason killer whales go through menopause”, Sciencemag, 12 Ocak 2017. https://www.sciencemag.org/news/2017/01/study-suggests-surprising-reason-killer-whales-go-through-menopause
[2] Bu vesile ile bu sisi dağıtmama yardımcı olan feminist arkadaşım Müge Yetener’e çok teşekkür ederim.