Margaret Sanger New York’ta yoksul göçmen mahallelerinde ziyaretçi hemşirelik yaparken, buralarda yaşayan kadınların durumlarına tanıklık etti. Amerika’da 1873 yılında yürürlüğe giren Comstock yasası doğum kontrol ve kürtaj için kullanılan materyallerin satışını ve dağıtımını yasaklıyordu. Etkili doğum kontrol yöntemlerinden yoksun kadınlar, istemedikleri hamilelikler gerçekleştiğinde kendileri düşük yapmaya çalışarak ya da merdiven altı kürtaj ile hayatlarını tehlikeye atmak zorunda kalıyorlardı. Margaret Sanger özellikle kötü yapılmış kürtaj sonrası hemşire olarak çağırıldığından, kadınların yaşadıklarına yakından tanıklık ediyordu. Tanık oldukları onu doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşması için mücadele etmeye sevk etti. İstenmeyen gebelikleri önlemek için ‘sihirli ilaç’ hayal etti. “Hiçbir kadın özgürce anne olup olmamayı seçebilene kadar kendine özgür diyemez” fikrini savundu.
Kadınlara postayla diyafram gönderdiği için hakkında soruşturma açıldı ve Amerika’daki ilk doğum kontrol kliniğini açtığı için 1916’da tutuklandı. 1921 yılında Amerikan Doğum Kontrol Birliği’ni kurdu ve kadınlar için güvenli ve etkili doğum kontrol yöntemleri için mücadele etmeye devam etti. ‘Sihirli ilaç’ hayalinden vazgeçmedi, doğum kontrolünün aspirin kadar kolay erişilebilir ve ucuz olması gerektiğine inanıyordu. 1951’de üreme sağlığı uzmanı Gregory Pincus ile tanıştı ve çalışması için gereken maddi kaynağı sufrajet Katherine McCormick sağladı. 1960 yılında ağızdan alınan ilk doğum kontrol hapı olan Envoid üretildi. 1965 yılında Amerika Yüksek Mahkemesi doğum kontrol haplarının kişisel kullanımının anayasal hak olduğuna karar verdi.
Margaret Sanger kadınların kendi bedenleri hakkında karar verebilmelerinin özgürleşmelerinin ön koşulu olduğunu savundu. Bugün halen dünyanın pek çok yerinde kadınların bedenlerini denetleyen doğum kontrol ve kürtaj yasaklarına karşı devam eden mücadelenin öncülerinden oldu.
Kadınların kendi doğurganlıklarını kontrol edebilmeleri için ortaya koyduğu bu mücadeleye rağmen Sanger feminist tarihte tartışmalı bir figür. Zira Sanger’in (dönemin ruhuna uygun biçimde) öjenist fikirleri paylaştığı biliniyor. Sanger, kadınların istemedikleri çocukları doğurmama haklarının olması gerektiğini savunurken, belli grupların istedikleri çocukları da doğurmamaları gerektiğini düşünüyordu: Fiziksel ve zihinsel engellilerin istisnasız kısırlaştırılması gerektiğini, “istenmeyen” gruplaraysa (cahiller, yoksullar, suçlular, fahişeler, uyuşturucu bağımlıları gibi) kısırlaştırılmaya razı olma ile çalışma kamplarına gönderilerek toplumun kalanından soyutlanma arasında bir seçim sunulmasını savunuyordu – ki kendi hesabına göre bu, ABD’de 15 ila 20 milyon insanı etkileyecek bir programdı. Kuşkusuz, bu “istenmeyen gruplar”ın ABD’deki ırkçılık gerçeğiyle kesişimi, Sanger’in ırkçılığına işaret ediyor; nitekim Ku Klux Klan kadınlarıyla buluşması da bunun bir göstergesi kabul ediliyor. Kimi feministler, Sanger’in bu öjenist ve ırkçı yaklaşımı yüzünden feminist tarih içerisinde alkışlanan bir figür olmaması gerektiğini savunuyor.
http://saintssistersandsluts.com/margaret-sanger-mother-of-modern-contraception/