Sünnetin en temel özelliği “erkeklik kültürünü” devam ettirmesi. Toplumlar erkek egemen kalabilmek için birtakım geleneklere sahip çıkmak zorundalar. Sünnetin de “erkekliğe ilk adım” olarak kodlanmış olması nedeniyle oğlan çocuklar, kendi cinsel organlarının ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu bilgisiyle donanmış olarak yetişirler.
“Biraz önce prenstin şimdi kurban ediliyorsun orada, böyle iş mi olur! Prenssem bırakın beni yani, emrediyorum.” Bu isyanı duyanınız oldu mu? Yoksa oğlan çocuklarının bu yaşadıklarının bir travma olabileceğini daha önce düşünmediniz mi?
Beni, sünnet[1] üzerine düşünmeye iten en büyük etkenlerden biri, sanırım salondaki büfenin en üst rafında yer alan aile albümlerimizdi. Albümü her kurcalayışımda farklı farklı yaşanmışlıklara dokunurken bir gün, sünnet fotoğraflarının çekildiği günün, aslında o oğlan çocuk için hayatının en önemli günlerinden biri olduğunu düşünmeye başladım. Fotoğraflar, kişisel anlatılar, günün hikayesi derken sünnet fotoğraflarının yaşadığımız coğrafyada hemen hemen her ailenin kendi albümlerini süslediğini, dolayısıyla da her oğlan çocuk için özel bir gün olduğunu anladığımda, törenlerle kutlanan o güne ve o günün öznesi olan oğlan çocuğun hikayesine bakmaya karar verdim. İşte bu yüzden sünnet ritüeline, ataerkil sistem içerisinde eril iktidarın birtakım toplumsal rol ve kabullere uymakla yükümlü kıldığı erkeklerin, benimsedikleri erkeklik mitine dolayısıyla da erkeklerin nasıl ‘adam’ edildiklerine belirli bir toplumsal pratik üzerinden bakmaya çalıştım. Diğer bir deyişle Türkiye’deki sünnet ritüelini dilde kurulan, özel alandan beslenen ve kamusal alanda meşruluğunu oluşturarak toplumsal kabul gören bir erkeklik ritüeli olarak inceledim.
Kafamı kurcalayan ilk soru şuydu: Sürekli değişim halinde olan bir dünyada böylesine radikal bir gelenek önemini yitirmeden nasıl oluyor da varlığını devam ettirebiliyor? Hatta nasıl oluyor da giderek daha büyük bir şölen haline gelebiliyor? Bu soruların yanıtı için toplumsal yapının erkek egemen kodlarına bakmak gerekiyor çünkü sünnetin en temel özelliği “erkeklik kültürünü” devam ettirmesi. Toplumlar erkek egemen kalabilmek için birtakım geleneklere sahip çıkmak zorundalar ve bunun için de çocukluktan itibaren bu kültürü yaymaları gerekir. Sünnetin de “erkekliğe ilk adım” olarak kodlanmış olması, ritüelin oğlan çocuklara “nasıl erkek olduklarını” hatırlatması nedeniyle oğlan çocuklar, kendi cinsel organlarının ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu bilgisiyle donanmış olarak yetişirler.
Sünnet ritüelini çalışmaya karar verdiğimde amacım, sağlık ve din hakkında bilinen tartışmaların ardına geçerek sünnetin erkekliğe geçiş ile doğrudan nasıl bir ilişki kurduğunu ortaya çıkarmaktı. Dahası sağlıklı ve duyarlı bir vücut parçasının itiraz etme, kendini savunma ya da onay verme şansı olmayan bir çocuktan kesilip alınmasıyla gerçekleştirilen sünneti, oğlan çocuğun anne dünyasından ayrılıp erkek dünyasına geçişinin bir tür sembolü olarak okuyabilmekti. Bu açıdan baktığımızda söz konusu geleneğin, toplumsal olarak kabul görme efsanesi kolay bitecekmiş gibi durmuyor ve tam da bu yüzden yüzyıllardır süregelen bir olay olarak halen devam edebiliyor.
Sünnete ilişkin izler, binlerce yıl öncesine ait hikayelerde, belgelerde bulunabilir. Birbirinden farklı kültürel anlamları olan bu tür mitolojik anlatılar, bugün törensel sünnet pratiğiyle karşılaştığımız çoğu davranışa, sembollere arkaik dayanak oluşturur. Ortaya çıkışını binlerce yıl geriye kadar götürebileceğimiz mitolojik anlatılarda, birbirinden farklı kültürel işlevlere sahip olduğunu anladığımız sünnet öykülerine rastlanır. Bu öykülerde sünnet; kimi zaman bir kabileye ait olma, savaş sonrası esir düşenleri cezalandırma yöntemi, düşmanı tanımak için kullanılan bir işaret, kimi zaman da çocukluktan yetişkinliğe geçişin sembolü, gücünü ispatlama, kan akıtmayla gelen bereket ve kutsallık, cinsel hazzı önleme, hastalıklardan korunma ya da insanı Tanrı’ya kurban ederek gelen kutsallık şeklinde karşımıza çıkıyor. Zaman içerisinde aktarım biçimleri farklılaşan bu öyküler, bugün hâlâ sürdürülmekte olan pratiklerin geçmişle günümüzü bağlayan halkaları üzerine düşünmemizi, bu pratiklerle erkekliğe ilişkin kodların nasıl oluşturulduğunu yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor.
“Arılar yapar petek, erkekler giymez etek. Sünnet olmayanlara nasıl söylerler erkek.”
İşte size sünnet davetiyelerinden bir örnek! Ne de güzel kafiyeli yazmışlar değil mi? Sünnet olmayan bir çocuğa nasıl derler erkek! Ey yüce penis, sen nelere kadirsin. Çocukluktan erkekliğe geçiş olarak adlandırılan sünnet, bir tür kabul töreni olarak inanç sistemi içerisinde yerini alıyor. Bu geleneğin belirli bir dinsel, kültürel hatta ailesel düzeni sürdürme ve güçlendirme hedefi taşıdığı söylenebilir. Törenlerin amacı geleneğin olduğu gibi kuşaktan kuşağa aktarılacak şekilde sürmesini sağlamaktır. Dolayısıyla topluluğun bütünleşmesini sağlayan sünnet ritüeli gibi ‘geçiş ritüellerine’ bakmak, geleneğin nasıl aktarıldığı ve canlı tutulduğunu dolayısıyla da toplumsal işlevini nasıl yerine getirdiğini anlamamız açısından önemli görünüyor. Geçiş ritüelleri ya da törenleri başarıyla tamamlandıktan sonra çocuk, erkek dünyasına dahil edilmiş olur. Bu törenlerde çocuğun bedeninin üzerine çeşitli uygulamalarla müdahaleler yapılır. Yapılan bu uygulamaların bir bölümü beden üzerinde kısa süreli iz bırakırken, birçok uygulamanın izi, yaşam boyu kalıcı olmaktadır. Bu törenler sonucunda, kültürün beden üzerine yazılımı gerçekleşir, tıpkı sünnet ritüelinde olduğu gibi.
Sünnet bir erkeğin fiziksel olarak penisindeki bir deri parçasının kesilmesiyle birlikte sosyal ve kültürel anlamda çocuğun kademe atlaması olayıdır. Kamusaldır; böylelikle çocuk ailenin erkek üyesi, toplumun erkek vatandaşı, erkekler cemaatinin de bir üyesi olur. Bu ihtişamlı tören için günler hatta aylar öncesinden hazırlıklara başlanır. Aslında oğlan çocuk daha dünyaya gelmeden ailenin kafasında hazırdır nasıl bir sünnet töreninin yapılacağı. Öyle ya, oğlan çocuğun ilk mürüvvetidir sünnet, erkekliğe adım atacağı ilk gündür. Erkek cinselliğinin böylesine gözler önüne serilerek meşru bir şekilde vurgulanışını yine sünnet davetiyelerinin metinsel yapısında görebiliriz. Sürekli olarak “kızlara” çağrının yapıldığı, bir nevi “onarılan” cinsel organ ile birlikte artık “tam” bir erkek olarak kızlarla yakın ilişki kurabileceğinin zemini hazırlanmaktadır. Böyle bir gelenek ve söylemle erkekliğe ilk adım atan çocuğun ileride (yapmış olduğum görüşmelerden hareketle söylüyorum) bu tarz cümleler kurması kaçınılmazdır: “Penisimi kaybetmekten korkuyorum.” Çocuk erkeklerin daha üstün olduğuna inandırılır, kulağına erkeklik gururu fısıldanır ve penisi, onun erkekliği ile eş tutulur.
Türkiye’de uygulanan sünnet törenlerine ve bu törenlerdeki hikayeleri besleyen erkeklik mitine daha yakından bakabilmek için birçok erkekle derinlemesine görüşmeler yaptım. Bu görüşmeler sonucunda, farklı toplumsal sınıftan, yaştan, etnik kimlikten ve dinsel cemaatlerden gelen erkeklerin sünnet hikayelerinde pek çok ortaklığın olduğunu fark ettim. Hem törenlerin nasıl uygulandığını, oradaki kültürel kodları, ailenin yapısını, eşyaların dilini anlayabilmek hem de bu törenlerle beslenen erkek geleneğini iyice algılayabilmek için görüşmecilerden, bana sünnet oldukları günü anlatmalarını istedim. Söz konusu bu bir günün içerisinde, aslında yıllardır beklenen ve hazırlıklarına yıllar öncesinden başlanılan bir erkeklik hikayesi yatıyordu. Görüşmelere başlamadan önce sosyal bilimci bir kadın olarak erkekliğin en önemli iktidar araçlarından biri olan penisleri üzerine karşılıklı konuşacak olmanın, her iki taraf için de zorlayıcı olabileceğini düşündüm. İlk olarak, tepki gösterenleri sünnetin, aslında toplumsal ve politik bir mesele olabileceğine, sonra da sünnet hikayelerini dinleyeceğim erkekleri, bu çalışmanın toplumsal cinsiyet çalışmalarına ilişkin mevcut literatürdeki eksiklikleri doldurmak için önemli olacağına vurgu yaparak görüşmeye ikna ettim. Erkekleri sünnet konusunda görüşmeye ikna etmek sandığımdan da kolay oldu. Hep düşünmüşümdür, acaba bu konuyla ilgilenen erkek bir araştırmacı olsaydım görüşmeler bu kadar da verimli geçer miydi, diye!
* Sünnet davetiyelerinden bir örnek. Detay için bkz: https://mertdavetiye.com/sunnet-davetiyesi-sozleri
[1] 2013 yılında tamamlanan Terbiye Edilen Bedenler, Tecrübe Edilen Erkeklik: Sünnet Ritüeli başlıklı yüksek lisans tez çalışmamdan derlenmiştir.
Merhaba catlakzemin.com sitesinde okuduğum “üzülmeyin kızlar kesilecek biraz” yazınızda en son cümleniz hakkında size soru sormak istiyorum. Önemseyerek cevap vermenizi temenni ediyorum. Sorum şu; “Hep düşünmüşümdür, acaba bu konuyla ilgilenen erkek bir araştırmacı olsaydım görüşmeler bu kadar da verimli geçer miydi, diye!” diye bitirmişsiniz yazınızı. Size kendinize bu soruyu sordurtan ve yazdıran nedir bilmek isterim. Çünkü ben erkek olarak erkek arkadaşlarımla bu konuları rahatça konuşup tartışabiliyorum kaldı ki bir araştırmacının benimle bu konu hakkında konuşmak isteyeceğini düşündüğümde ise, araştırmacının cinsiyetinden ziyade neler aktarabilecegime yoğunlasirim. Ayrıca yazınızı genel olarak harika buldum. İyi çalışmalar dilerim.