Hareket bölünmesin diye kadınların her tür patriyarkal baskıya katlanmasını önerenler ile “bir daha asla” diyenler ayrışıyor ve feminist bir işgal hareketi oluşuyor.
Nisan 2019’da dünyanın çeşitli ülkelerinden feministlerle Luna e le Altre’nin 30. Yıl kutlaması için Roma’da toplandık. İşgal evlerinin yasadışı olması itibariyle haklarında haber yapılmasının zorluğunu konuyla ilgilenenler bilirler. Avrupa’da yaygın bir işgal evi kültürü olmakla birlikte feminist işgal evlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu açıdan, feminist deneyimi aktarabilmek adına Luna e le Altre hakkında yazmama yol veren İtalyalı feministlere en baştan teşekkür etmek isterim.
Halen feminist etkinliklerin düzenlendiği bir mekan olarak kullanılan Luna e le Altre’nin hikayesini, kimisi artık aktif olmayan, ancak işgali bizzat gerçekleştiren kadınların birkaçından dinliyoruz. Onlar hikayeyi anlatırken Luna’nın fotoğrafları da elden ele dolaşıyor. İşgalin yapıldığı 1989 yılından kalma bu tarihi belgelerde henüz yirmili yaşlarında olan kadınlar tam karşımızda bize o günleri ilk günkü heyecanlarıyla anlatıyorlar. Bir fotoğraflara, bir onlara bakıyorum. Orta büyüklükte bir salondan ibaret olan mekanda, anlatıcıların yüzlerindeki ışık tarifsiz bir duyguyu dinleyicilere geçiriyor. Ancak o yerde, tam da o anda nefes alıp göz-kulak kesilerek hissedilebilecek bir yoğunluk…
Kadınların anlattıkları, katılımcıların desteğiyle simultane dört dile çevriliyor. Tarihin parçası olmuş insanlardan şahitliklerini dinlemenin heyecanı, kültürler arası bu aktarımla başka türlü umutlara bizi gark ediyor. Uluslaraşırı feminizmin gün geçtikçe güçlendiği bir dönemde böyle bir kutlamanın parçası olmak yorgun bünyelerimize taze bir nefes aldırıyor.
Bina Roma’nın nispeten düşük gelir grubunun yaşadığı bir kenar mahallesinde bulunuyor. Luna e le Altre’nin bir katının sağ tarafını oluşturduğu blokların, işgal edildiği dönemde riskli bir bölge olması sebebiyle, politik gruplar güvenliği sağlamak için bir araya geliyorlar. Daha sonra Mahalle Komitesi oluşturuluyor ve bu komitede her çevreden insan bulunuyor. İşgaller bölgede yaşayan düşük gelir grubundan ailelere yaşam alanı sağlamak için başlıyor.
İşgal sürecinde kadınlar arasında arkadaşlıklar doğuyor. Zamanla kurdukları güven ilişkisi barınma hakkı dışındaki konuları -özel hayat problemleri vb.- konuşmaya başlamalarıyla sonuçlanıyor. Kadınlar önce evlerde, daha sonra da İşgal Komitesi evinde bilinç yükseltme toplantıları düzenlemeye başlıyorlar. Süreç ilerlerken komite evinin patriyarkadan arı bir atmosfer olmadığını fark edip kadınlara ait bir mekân kurmaya karar veriyorlar. Tüm kadınlar bu fikre katılmıyor. Sadece kadınlara ait bir mekânın, barınma ihtiyacı için kurulmuş bu hareketi böleceği iddiasıyla ayrışmalar oluyor. Kadın mekânında ısrar edenlerse, işgal hareketi içinde patriyarkal baskıyı algılamaya başladıklarını, bu yüzden böyle bir hareket içinde artık yer alamayacaklarını belirtiyorlar. Kendi cümlelerimle ifade edecek olursam, hareket bölünmesin diye kadınların her tür patriyarkal baskıya katlanmasını önerenler ile “bir daha asla” diyenler ayrışıyor ve feminist bir işgal hareketi oluşuyor.
Luna e le Altre’nin kurulması sonrasında bilinç yükseltme etkinlikleri devam ediyor. Bu arada, IL CORPO DELLA STREGA gibi diğer feminist kolektiflerle tanışarak dayanışmaya başlıyorlar. Etkinlikler kimi kadınların okula dönmesiyle sonuçlanıyor. Diğer yandan, evliliklerinde psikolojik ya da fiziksel şiddet gören kimi kadınlar eşlerinden boşanıp çocuklarına tek başına bakacak gücü buluyorlar.
Etkinliklerden bir tanesi de aile sağlık merkezleri ile paralel toplantılar yapmak oluyor. Bu merkezler aracılığıyla kadınlara ulaşma imkânı buluyorlar. Ardından göçmen kadınlara dil eğitimi, mesleki eğitim gibi etkinlikler gerçekleştiriyorlar. İşsiz kadınların iş kurabilmeleri için maddi destek sağlıyorlar. Bu arada kadın politik mahkûmlarla da dayanışma kuruyorlar ve bu isimlerden biri ABD’de tutuklu olan Silvia Baraldini[1] oluyor.
Luna e le Altre’nin sözlü tarihine o dönemde Pacha Mama adlı feminist kolektifin üyesi olan arkadaşımız devam ediyor.
Mekanın işgal edilmesinin hemen öncesinde Roma’da çok sayıda feminist kolektif bulunduğunu ve o dönem kolektiflerinin kendilerini “sosyal feminist” olarak tanımladığını anlatıyor. Bu yaklaşım kadınların yaşam koşullarına, mahalledeki sorunlarına odaklanıyor ve feminist bir perspektifle sorunları ele alıyor. Sosyal feminizm 1980’lerde baş gösterip 1996’ya kadar devam ediyor. 1989’da Luna e le Altre işgal edildikten sonra feminizmler de şekil değiştiriyor. Kendilerine sosyal feminist diyenler daha sonra feminizmlerini farklı şekillerde icra etmenin yollarını arıyorlar. Pratiklerden bir tanesi solcu bir radyoda her Salı feminist ve lezbiyenlerden oluşan bir grubun program yapması oluyor.
En az otuz yıllık bir deneyimden gelen kadınların anlatılarında beni en çok etkileyen, o dönemlerde ne kadar eğlendiklerini aktarırken yüzlerinde beliren çocukça gülüş oluyor. Öyle ki, dinleyenler o dönemleri yaşamamış olsa bile gülümsemelerindeki neşe hepimizin yüzlerine yansıyor. Diyorlar ki “Biz çok aktiftik, ama bunu eğlenerek yaptık”. Kimin aklına Emma Goldman’ın sözleri gelmez ki: Danssız bir devrim, benim devrimim değildir!
Sonra ekliyorlar: “Kulağa politik gelmeyebilir ama bizi güçlendiren birbirimizi sevmemizdi. Sadece birbirimizi değil, kendimizi de sevmeyi öğrendik ve bu benim için önemli bir politik aktiviteydi. Birbirimize çok güvendik ama en çok kendimize güvenmeyi öğrendik. Birbirimiz sayesinde. Yaşamlarımız kolay değildi ve seçimlerimize güvenerek birbirimize destek olduk. O dönemki feminist grupların hepsinin ortak noktası hepsinin çok okumasıydı. Daha sonra okuduklarımızı kendi aramızda tartışıyorduk ve teoriyi pratiğe aktarıyorduk.”
O çocukça neşe ile dertlerini anlatırken Türkiye’den birinin tüm bunları yazıya döküp binlerce okura sunacağından bihaberlerdi. O dönemleri tecrübe etmeyen bizlere yaydıkları neşenin ne kadar politik olduğuna değinmeye gerek var mı?
Aylar geçip de yazıyı ancak kaleme alabildiğim şu dönemde, yüzlerini tek tek hatırlıyorum ve geleceğe dair yüreğim umutla doluyor. O tarihlerde olduysa neden şimdi olmasın? İşte yüreğimi ateşleyip beynimi kurcalayan tatlı soru bu.
[1]Silvia Baraldini, Black Power ve Porto Riko özgürlük hareketlerinde faaliyet gösteren İtalyan feminist aktivist.