Kafamıza kazınan “mavi kan/sıvı” deneylerine karşı son zamanlarda yükselen “Regl kanı mavi değildir” itirazlarının ne kadar anlamlı olduğunu kendi üzerimde de görmüş oldum.
Regl, regli, aybaşı, adet, hastalanma ve bir genç kadının dediği gibi “renklenme” ve bir sürü tanımla birlikte aslında en içten dışa doğru “kanıyor” olma durumu.
Bundan 30 yıl veya daha öncesinde çocukluk zamanlarında, kanamanın ne olduğu bilgisine erişmek, bilmek çoğu insan için zordu. Şanslı olmalıyım ki daha regl olmadan annem tarafından bilgilendirilmiştim. Misafirlikte ilk ziyaretini gerçekleştiren reglimden hiç korkmamıştım bu yüzden, yıllar boyunca hiç aksatmadı benle oluşunu, çok canımı sıkmadan, ağrıtmadan hep düzenli, uzun ve kararındaydı. Büyüdükçe ve bedenimi tanımaya başladıkça da daha sever olmuştum kendisini.
Önce kalın pamuklu pedler kullandım, bez kullanmak yerine. Hatta bir komşumuz, ped kullanıp kanı atmanın günah olduğunu, bez kullanarak bezdeki kanı suyun altında akıtıp atmam gerektiğini söylediğinde kendimi kötü hissedip acaba bez mi kullansam diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Bu büyük pamuk pedleri alması, çantada taşıması ayrı zorluktu o yıllar için. Küloda iyi yapışmazdı. Kaydı mı, pantolona geçti mi endişesi ve beline dolayıp kalçalarını kapatabilecek bir giysiyi yaz kış yanında bulundurmak gerekirdi. Lise yıllarımda, yani 90’larda, alımlı bir arkadaşımıza Orkid reklamında oynama teklifi geldiğinde küçük dilimizi yutacaktık. Bunun bir de reklamı mı olacaktı diye!?
Sonra o pedler inceldi, kanatlandı, “sıvıyı” içine hapsetti ama bizi de çok tahriş etti sıcak havalarda, uzun regl dönemlerinde.
Sonra bir gün bazı büyük marketlerde tamponları gördüm ve unuttum. Unutmamın nedeni de yeterli bilgi sahibi olmamak, bilginin peşine düşmemek, “ora’yla” ilgili şeylerden itina ile kaçınmak gibi süreçler ve bu süreçlerin nasıl usul usul ve bazen net şekilde edinildiği bilgisini çok sonra anlamamda yatıyor. Bir gün arkadaşım açık açık kullanım kolaylığından ve toksik şok riskinin gece tampon kullanmayarak ortadan kalkmasından bahsedene kadar bu bilgisizliğim sürdü. İlk kez bir tampon denediğimde ise “Bu bir devrim” dedim. Nedense tamponu elle içeri itmeyi hiç sevmedim. Sonra etrafı plastik koruyuculu tamponlar ülkemize gelince çok rahatladım. Taşıması ve kullanması çok rahattı. Ama her tampon takışta bir koruyucu plastiği çöpe atmak, tamponu çıkardıktan sonra içerde kalan pamuk tortuları, ağartma işlemi can sıkıcıydı.
Kanayan bir kadının tüm hayatı boyunca 10 bin adet ped kullandığını düşününce doğaya verdiğimiz zararın boyutu da ortaya çıkıyor. Sonra sinekten yağ çıkarıp, bu yağı vergilendiren sistem bizim pedlere, tamponlara %18 özel tüketim vergisi alıyormuş ya!
Beze mi dönmeli, menopozun gelmesini dört gözle mi beklemeli derken, beni asıl devrimin çoktan olduğuna inandırmak için usulca propagandaya başlayan sevgiliye çok şey borçluyum. Sevgilimin olumlu deneyimine birebir tanık olmama rağmen uzun süre görmezlikten geldim, bir süre ayak diredim. Silikondan yapılan ve üç beş yıl ömrü olan cup/ regl kabı/ menstrual bardakları fikir olarak benimsemek uzun bir süremi alsa da en sonunda denemeye karar verdim.
Kendisini cinsel sağlık ve beden konusunda yeterli/bilgili sanan ben, kapla bu geç karşılaşma sonrasında bilmekle deneyimlemek arasındaki farkı çok net görmüş oldum. Kafamıza kazınan “mavi kan/sıvı” deneylerine karşı son zamanlarda yükselen “Regl kanı mavi değildir” itirazlarının ne kadar anlamlı olduğunu kendi üzerimde de görmüş oldum.
Kapta biriken kırmızı kanı gördükçe ped ya da tamponda emilen kanı hiç görmemiş olduğumu anladım. Evet o gördüğüm, her ay ha geldi ha gelecek dediğim, hormonal, psikolojik ve donanımlı olarak hazırlıklı yakalanmak için akıllı telefonuma takvim uygulaması indirdiğim reglim kabımda birikiyordu. Onu somut olarak her ay görüyor ve döküyordum. Kabı temizleyip yeniden takıyordum.
Bu kabı takma işi ise, kendine, cinsel organlarına yabancı yetiştirilen kadın/lar olduğumuz gerçeğini de yüzüme vuruyordu. Kapla olan ilk deneyim stresi sonucunda biraz araştırayım dedim. Kabı takma meselesi başlı başına youtuberların içerik mevzuuymuş, örneklerle, çeşitlerle anlatılmış bir dolu video buldum, bu yolla epey bilgilendiğimi söylemeliyim. İlk kullanımımdaki endişelerim beni şaşırttı. Hani tanıyordum kendimi, cinsel organımı? O vakit ilk taktığımda neden “İçeri kaçar mı?”, “Doğru yerde mi?”, “Çıkarabilir miyim?” diye bu kadar endişelendim? Hani her vajina/vulva her biri diğerinden farklıdır bilgisi vardı? Neden içimde yerini bulduğunda acaba kayboldu mu diye panikledim? Neden takarken de çıkarırken de vajina kaslarıma güvenmem gerektiğini unuttum? Bu yüzden daha dolmadan ikide bir gidip kontrol edip boşalttım? Kamusal bir tuvalette kabı boşaltırken yerlere dökmek beni neden o kadar panikletti?
Sonuçta olgun bir kadın değil miydim? Cinsellik ve toplumsal cinsiyet konusunda bilgili ve açık fikirli olduğumu düşünürdüm. Belki diyorum günde birkaç kez kanın saf haliyle karşılaşmak, bunun bedenimden çıkıyor olmasının canlı canlı tanığı olmak, kabı çıkarmak ve yerleştirmek için günde birkaç kez vajinama dokunmak türlü duygu dalgalanmalarına, bilgimi/görgümü tekrar kontrol etmeme neden oluyordu. Ve aslında en azından kendi neslimde çok bilinmeyen bu hal, kadınlıkla yeniden kurulan bir ilişkinin “rengli kab” haliydi. Bu kurulan ilişkinin zamanla beni daha da rahatlatacağını düşünüyorum ve bu rahatlık her kadına bulaşsın diye anlatmaya devam ediyorum.