Şiddete maruz kalan kadınların geçmişi, karakteri, yaptığı iş, davranış biçimi, şiddeti haklı gösteren bir argüman olarak kullanılamaz, kadınların güvenilirliklerinin sorgulanması için kullanılamaz.
Bugünlerde sıklıkla, kariyerini, toplumsal konumunu, şiddet hikayelerinde kendi lehlerine inandırıcılık, kendi beyanlarına ikna edicilik kozu olarak kullanan erkeklerin şiddet haberlerine denk geliyoruz. Bu yazı Ozan Güven’in basına yansıyan şiddet olayı üzerinden ünlü erkeklerin kariyeri ile kadına yönelik şiddet olayının kesiştiği bir alan üzerine yoğunlaşıyor: şiddet gördüğünü söyleyen kadınların güvenilirliklerine karşı saldırılar.
Deniz Bulutsuz’un Ozan Güven’den şiddet gördüğü açıklaması sonrası, basında yer alan Ozan Güven’in ifade metninin detayları, ünlü erkeklerin “yalnız değilsin” temalı koşulsuz destek tweetleri kariyerli, toplumsal olarak bilinir, tanınır erkeklerin şiddet olayları ile ilgili gün yüzüne çıkan somut reaksiyonlar.
Bu haberleri ve Ozan Güven’in ifadelerini okuyan birçok insan şiddet olayı ile ilgili şüpheye düşebilir, şaşırabilir, afallayabilir. Ekranlarda yer alan, sanatçı kişiliği ile beğenilen, takdir edilen, belirli bir nüfuzu olan bir insan nasıl da böylesine, yoksul, eğitimsiz insanlar ile özdeşleştirilen, kendilerinin yabancı olduğu bir şiddet hikayesinin tam merkezindedir? Oysa sanılanın aksine bu şiddet uygulayan profili ve bu şiddet hikayeleri münferit değildir. Bazıları da soruyu şöyle sorabilir, nasıl olur da bu rezillik hikayesinin bir parçası olmuştur? Çünkü toplumun bir kesimi, şiddeti alt sınıfın uyguladığını düşünür. Nasıl olur da kamusal bir figür bu kadar avam bir hikaye ile gündeme gelmiştir, alçalmıştır… İşte kariyerli, tanınır, eğitimli, bilinir erkeklerin kariyerinin mevzu bahis olduğu can alıcı nokta tam da bu “rezillik hikayesi”, “alçalma”, “alt sınıflara özgü davranış biçimi” üzerinden şekillenir.
Şiddet gördüğünü beyan eden kadınlar, bu adamları “tüm Türkiye’ye rezil edecektir.” Tüm Türkiye kulaklarına duyduklarına inanamayacaktır. Bu noktada şiddet uygulayanın kariyeri, itibarı toplumsal bir kınanma riski ile karşı karşıyadır. Toplumun üst, eğitimli, itibarlı, etki gücü yüksek kademeleri teoride kadına yönelik şiddete karşı çıkarken, ideal koşullarda olması gereken budur; şiddet uygulayan toplumsal itibarını kaybetmelidir. Hikayenin bu bölümünde, şiddet uygulayan itibarlı erkeklerin çalıştığı kişiler, ajanslar, televizyon kanalları, kültür ve sanat endüstrisi, üniversiteler, akademik kuruluşlar da böyle zamanlarda bir sınavdan geçer. Kariyerli erkeklerin şiddet davranışlarını görmezden mi geleceklerdir yoksa kadına yönelik şiddete karşı yerini seçip, teoride inandıkları ve savunduklarını uygulama kararlılığı gösterecekler midir? Tıpkı erkeklerin şiddet davranışları gibi, bu erkeklerin çevresindeki kişi ve kuruluşların tepkileri de bilinçli, seçilmiş davranışlardır. Ve bu davranışlar kadınların ve daha geniş bir toplumun bu kişi ve kuruluşları puanlamasında rol oynayacaktır. Geçtiğimiz aylarda César film ödül organizasyonunun, Roman Polanski’yi hâlâ ödüllere aday göstermesi nedeniyle, protestolarla rezil edilmesi gibi.
Magazinel özellikleri de olan bu tür şiddet olaylarında sosyal medya mecralarında dile gelen reaksiyonları incelemek kimin nerede durduğuna bir bakmak için çok gerekli. Bazı yazılanlar, söylenenler ise çok acıklı. Örneğin bu tür olaylarda şiddet uygulayan erkekler ile koşulsuz, gözleri kapalı dayanışanlar türeyecektir. Mesela Ozan Güven’i “gönül adamı” ve “centilmen dostu” ilan eden adı sanı pek bilinmeyen az ünlü kişiler, Deniz Bulutsuz’u da kumpasçı ilan edecektir. Ozan Güven’in çevresindeki çok ünlü kişiler ise, “kadına şiddetin her türlüsüne karşıyım” diye reklam mesajı verecek fakat bu kişiyi gerçek anlamda kınamayan, bir yandan vitrin mesajı verirken bir yandan da şiddet uygulayanla kişisel dostluk, iş ilişkileri nedeniyle kendisini koruyup kollama davranışlarını sürdürdüğü bir tutum takınacaktır. Bu kişiler sahte halkla ilişkiler mesajları veredursun, yanlış tarafta konumlanan kişilerdir (Örnek, Cem Yılmaz’ın açıklaması). Bir de hiç sesini çıkarmayan, kafasını kuma gömerek, tartışmadan kaçınanlar olacaktır. Bence en efsane grup, kendisinin de şiddet hikayesi olan, kendi şiddet davranışları ile yüzleşmemiş ama Ozan Güven’i kınayan, kınama metnine imza veren kişiler.
Kadınların maruz kaldıkları şiddet hikayesinin medyada yer alması aşamasında, şiddet uygulayan erkekler için kariyer meselesi büyük bir risk oluşturuyorsa şiddet uygulayan erkeklerin de kendi savunmalarının stratejisi haline gelmelidir. Bu erkeklerin savunmalarına göre, şiddet gördüğünü beyan eden kadın, bu erkekleri kariyerlerini bir tehdit aracı olarak kullanarak istediklerini yapmaya zorlayacaktır (İnanırsanız).
Tabii bu noktada, şiddet uygulanan kadının da bir hayatı var, arkadaşları var, işi var, çevresinde bir itibarı var, değer verdiği şeyler var… Bütün bunların erkeklerin yazıp, başrol oynadığı hikayede hiçbir önemi yok çünkü erkeklerin biricik kariyerleri, başarıları, toplumsal itibarları var ve hikayenin yazılış biçiminde de öncelik sıraları var.
Kişilerin ekonomik durumlarının, mesleklerinin, eğitim düzeylerinin ve sosyal konumlarının farklı olması, şiddet uygulayanı daha az kusurlu yapmaz, şiddete maruz kalanı daha kusurlu yapmadığı gibi.
Kadınlara karşı işlenen suçlarda, toplumun bakışına ve adaletsizliğe karşı feminist tarih sarsılmaz prensipler oluşturdu. Bunlardan biri de şiddete maruz kalan kadınların geçmişi, karakteri, yaptığı iş, davranış biçimi, şiddeti haklı gösteren bir argüman olarak kullanılamaz, kadınların güvenilirliklerinin sorgulanması için kullanılamaz. Bu prensibin tersinden yorumu da var; şiddet uygulayan erkeklerin bulunduğu çevrede saygın konumu, eğitimi, bilinen karakteri, itibarı da şiddeti haklı göstermek ve kadınların güvenilirliklerini sorgulamak için kullanılamaz.
Farklı kişiler, biçim değiştirmiş olaylar, benzer işler…
Birçok şiddet uygulayanın şiddet biçimleri gibi şiddet sonrasında uyguladıkları davranış biçimleri de yöntemsel olarak birbirine çok benziyor; kadını itibarsızlaştırma, inanılırlığını yok etme, kendi mağduriyet hikayesini oluşturma ve manipülasyon.
Deniz Bulutsuz’un açıklamaları sonrası, Ozan Güven’in ifadelerinin detaylarını okuduğunuzda bir kadını suçlamak, kadının inanılırlığını sorgulatmak, itibarını zedelemek için tüm anahtar kelimelerin mevcut olduğunu görmek mümkün. Aşağıda basında çıkan ifade metnini, bu anahtar ifadeleri vurgulayarak özetleyeceğim.
Bu ifadeye göre, Ozan Güven, Deniz Bulutsuz’un henüz kendisiyle birlikteyken eski erkek arkadaşı ile ilgili ifadelerine kızmıştır. Öyle ya hangi kadın sevgilisinin yanında başka bir erkek ile olan ilişkisini anlatır da erkek bunu tolere edebilir? Deniz Bulutsuz, bu ifadeler ile zaten bir erkeğe cinnet geçirtecek, bir erkeği kızdıracak ve uyguladığı şiddeti haklı gösterecek bir davranışta bulunmuştur adeta. Sonra Ozan Güven ilişkiyi bitirmek isteyen erkek, Deniz Bulutsuz ise, kendisini tüm Türkiye’ye rezil etmek için bir şiddet hikayesi uyduracak ve buna kendi darp görüntülerini basına verecek kadar sinirlenen kadındır. Bir de çıkan arbedede Deniz Bulutsuz değil, Ozan Güven dayak yemiştir. Ozan Güven’in ateşi çıktığı için gittiği özel hastanede doktorun kendisine, kendisinin istememesine rağmen darp raporu vermesi bunun delilidir. Kendisinin istemediğini vurgularken, aynı haberde soruşturma dosyasında kollarındaki çizik ve sıyrıkların fotoğrafı da mevcut. Herhalde bu da kendisinin kararından bağımsız, savcılık tarafından istenmiş olabilir.
Şiddet sonrası bu açıklama ve darp raporu hikayesi, bana yıllar önce feministlerin takip ettiği, yine “toplumsal rahatsızlık” teşkil eden bir kadına yönelik şiddet davasını hatırlattı. Kocasının balkondan attığı ancak intihara teşebbüs olarak kayıtlara geçecekken, feministlerin davaya müdahil olması ile kocanın cinayete teşebbüsten yargılanmasını sağladıkları bir şiddet olayı. Olayın detaylarına bu linkten ulaşabilirsiniz. Bu şiddet olayının taraflarına baktığınızda, son derece sıradanlaşmış, basının en sevdiği, içinde sosyo ekonomik durumları tipik kadına yönelik şiddet olaylarına “çok uygun” bir hikaye. İki farklı olaydaki kişilerin birbirinden tamamen farklı olmasına karşın otomatik olarak bazı benzerlikleri karşılaştırmaktan alıkoyamadım kendimi. Ozan Güven’in şiddet sonrası beyanları bana tam da bu olayda, Fatma Şen’i balkondan atıp, intihara teşebbüs olarak ifade veren Çetin Şen’i hatırlattı. Çetin Şen sadece, Fatma Şen’e uyguladığı eziyet ve öldürmeye teşebbüs suçunu inkar etmekle kalmamış, o da aynı şekilde, mahkemelerin, savcıların, toplumun hoşuna gideceği bir “edepsiz kadın” hikayesi uydurmuş, Fatma Şen’i bir erkekle yakaladığı, kendisinin mağdur olduğu ifadesini vermişti. Çetin Şen de, yargılama sürecinde mahkemeyi manipüle etmek için türlü taktikler uygulamıştı. Örneğin cezaevinde kendisi intihara teşebbüs etmiş, Fatma Şen’e aşk mektubu yazmıştı.
Uyguladıkları şiddeti reddetmek, şiddetin delillerini ortadan kaldırmak için bir dolu yöntem var. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Mor Çatı’nın gönüllü psikologlarından Feride Güneri’nin, Mor Çatı gönüllü atölyelerinde verdiği bir örneği duyduğumda şiddetin sorumluluğundan kaçmak isteyen erkeklerin sınırlarının olmadığını öğrenmiş, sarsılmıştım. Mesleği doktorluk olan bir şiddet uygulayan erkeğin, karısına uyguladığı fiziksel şiddeti, şiddetin iz bırakmasına çok yakın bırakması, oluşan şiddet izlerini buzla tedavi edip delilleri ortadan kaldırması gibi. Şiddetin delillerini ortadan kaldırmak, şiddete karşı bakışı (toplumsal olarak veya yargı süreçlerinde) etkilemek için oluşturulan manipülasyonlar.
Ozan Güven’in de Deniz Bulutsuz’un eski erkek arkadaşı ile hikayesine ilişkin olarak oluşan algı, şiddet varsa da haklılık payı, darp raporu, kendisinin kariyerinin yıkıma uğraması, tüm Türkiye’ye haksız yere rezil olduğu mağduriyet hikayesi, bildiğimiz sıradan şiddet hikayelerinde şiddet uygulayanların aynı amaca hizmet eden, farklı biçimde taktikleri. Kadını itibarsızlaştırmak, kendini haklı çıkarmak, sorumluluktan kaçınmak. Ünlülerin şiddet hikayelerinde farklı olarak sosyal konumlarını korumak. Bir adım sonrası, kadınlara sarsılan itibarları nedeniyle tazminat davası açmak.
Kadınların güvenilirliklerini sarsmak için süreçte uydurulan deliller, saldırı argümanları çok çeşitli olabilir. Özel hastanelerden alınmış darp raporları, fotoğraflar, yalancı tanıklar… Son olarak Pınar Dinç’in akademide şiddeti teşhir ettiği olayda, kendisinin akademik hayatı sorgulama konusu yapılarak güvenilirliği hedef tahtasına alınmıştı.
İtibarlı erkeklerin rahatsız edilmesi
Bir kadın için şiddet gördüğünü açıklamak kolay değil. Ne yakın bir arkadaşına ne ailesine. Hatta bazen kendine şiddet gördüğünü ve buna karşı koyması gerektiğini söylemek dünyanın en zor hamlesi olabilir.
Küresel #MeToo hareketi, kadınlara karşı suçlara bakışta bir tarih yazdı. Her özgürleştirici eylem gibi anti hareketini de oluşturdu. Bugün gündeme gelen birçok şiddet hikayesinde, kadınlar #MeToo hareketinden etkilenmeleri, #MeToo hareketindeki kadınları taklit etmeleri gibi, küçümseyici reaksiyonlarla da başa çıkmak zorunda kalıyor.
Deniz Bulutsuz’un maruz kaldığı şiddeti kendi özelinden çıkarması kendisinin ne kadar güçlü bir kadın olduğunu göstermesinin yanı sıra, birçok kadın için güçlendirici bir eylem. Susmamaya, şiddetin sıradan 3. Sayfa haberleri olmadığının açık edilmesine, şikayet etmeye, erkeklerin kariyerleri, itibarları ve nüfuzları ile kurdukları düzenin sorgulanmasına bir davet. Ama bundan daha önemlisi, itibarlı erkekleri rahatsız eden bir eylem. Aynı zamanda, kadınların özgürleştirici her eylemi gibi de saldırıya açık.
Köşeleri tutan kadınlar
Bu yazıyı, kariyerli erkeklerin kadınların güvenilikliklerine karşı başlattıkları saldırılara inat Deniz Bulutsuz’un yanında olduğu açıklamalarını yapan ünlü kadınların açıklamaları ile bitirmek istiyorum. Bu kadınlar bu alanlarda bu mücadelede köşeleri tutan kadınlar. Sadece şiddet uygulayan kariyerini, itibarını, sosyal konumunu hak etmemiş erkeklere karşı değil onları koruyan endüstriye, toksik kültüre ve şiddet uygulayanı destekleyen, gizlice koruyan kollayan kişilere karşı da durmanın cesareti.