O zaman dışardaki “olan” ve “olmaya heves eden” kadınlara de ki; beni düşünüyor olmaları, kaygılanmaları iyi geliyor, mutluluk veriyor.
Olmayan bir ülkenin olmayan bir cezaevinde “olan” bir kadınla sohbet etmekteymiş diğer kadın.
Olmayan ülkenin olmayan başkanı, “olan” herkesi düşman bellemiş hapse göndermekteymiş.
Olmak suç, olmamak olması gerekenmiş.
“Olanlar” hayal kuranlar, olmayanlar hayal kurmayı bile hayal edemeyenlermiş.
“Olan” kadınla diğeri birbirini kucaklamış sımsıkı, sonra diğeri “olan” kadına gülümseyerek “230 yıl yaşamanı bekliyorlar sanırım” demiş.
Olan: Böyle düşününce fena gelmiyor kulağa (kahkahayla)!
Diğeri: Nasıl içerisi? Soğuk mu hücren?
Olan: Kötü değil. Birazcık soğuk. Çok nem var, duvarlar ağlıyor (gülerek).
Diğeri: Gazete okuyabiliyor musun?
Olan: Günlük üç gazete alabiliyorum. Ayda bir de değiştirme imkanı var. Bu ay değiştirdim mesela.
Diğeri: Havalandırma koşulların nasıl?
Olan: Çıkıyorum ama çok kısıtlı. Ağırlaştırılmış müebbetliklerin tecrit koşulları uygulanıyor. Oysa ben sadece tutukluyum. Yazdım bunu defalarca. En son infaz hakimliğine sordum. Bunun adı tecrit, gerekçesini bilmek istiyorum dedim. Henüz bir cevap yok.
Diğeri: Mektup geliyor mu?
Olan: Geliyor ama çok uzun sürüyor sanırım ulaşması. Saz çalmayı çok seven bir dostumun kısacık bir mektubu geldi geçen gün. O da “olmaktan” tutuklu. Hatrımı soruyor, biraz yaşımı ima etmiş gibi geldi. Cevap yazdım, “Yaşlı sensin” diye (kahkahayı patlatıyor ). Bir de “Bana ciğer ısmarlayacaktın, sözün vardı unutma” demiş. Bunu okuyunca “Şimdi şifreli bir şey sanacaklar sonra ayıkla pirincin taşını” dedim güldüm kendi kendime.
Diğeri: Kadınlar mektup ve kart atmak için hazırlık yapıyor bu arada. Olmayan postaneleri felce uğratmak istiyorlar haberin olsun.
Olan: Ooo harika olur. Hayali bile güzel. Unutmadan söyleyeyim. Bir aydır tutukluyum ama olmayan şehirdeki görevimin benden alındığına dair tebligat dün geldi. Baktım yazıdaki tarihe. Maşallah amma hızlılar, tez canlılar. Daha ben tutuklanmadan görevden alma yazısını yazmış olmayan valilik olmayan bakanlığa. Gece yarısı tutuklandığımı, tarihin ertesi günü olması gerektiğini fark edemeyecek kadar heyecanlı ve tezcanlı (öyle sesli gülüyoruz ki olmayan görevli kafasını uzatıp bakıyor).
Diğeri: Çok hazırlıklılarmış sanki di mi?
Olan: Öyle öyle. Burayı 15 gün önce hazırlamışlar mesela. Boşaltmışlar hücreleri. 120 kişilik boş yer var. Olanların, olmaya heves edenlerin haberi olsun (kahkahayla).
Diğeri: Haberleri olsa mı olmasa mı bilemedim (gülerek)!
Olan: O kadar çok mesele var ki bir sürü şeyi fark etmiyoruz, düşünemiyoruz bile. Suçların şahsiliği ilkesi mesela. Hadi ben “oldum” diye suçluyum diyelim, beni görevden aldın haklısın. Ama meclis diye, encümen diye bir şey var. Onların günahı ne? Meclisi, encümenliği kapatmışlar. Yerime getirdikleri olmayan adama da bende olmayan yetkiler vermişler.
Diğeri: O kadar çok, o kadar çok olmayan şey var ki. Binlerce. Hâlâ dışarda kalabilmiş “olanların” ve “olmaya heves edenlerin” halini görsen dışarda olmak ister miydin, bilemem (gülerek).
Olan: O zaman dışardaki “olan” ve “olmaya heves eden” kadınlara de ki; beni düşünüyor olmaları, kaygılanmaları iyi geliyor, mutluluk veriyor şüphesiz. Ama çok daha mühim bir şey var yapabilecekleri. Olmayan ülkenin olmayan başkanının, “Bundan sonra kimse ‘olan’ olmasın, herkes olmayan olsun” diye bir hazırlığı var. Olmayan bir referandumla başarmak istiyormuş bunu. Kadınlar durdurabilir bu olmayanı. İnadına “olacağız” diyebilirler. Kimseden beklemeden başlayabilirler. Hayalini kurmaya başladım vallahi. Bir şarkısı bile olabilir. (Kahkahayla) Olmak ya da olmamak bütün mesele bu. Ben de daha çok kafa yorayım buna.
Olmayan bir ülkenin olmayan bir cezaevinde bu sohbet olmuş mudur ki…