Çocuğumuzu sevmek böyle bir seymiş gibi annelik adı altında hayatımızı yok saymamız, kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelerek çocuklarımıza adanmış ömürler sürdürmemiz öğütleniyor durmaksızın
Benim annem yok. Yıllar oldu onsuzum. Annemi kaybettiğimde elsiz, ayaksız, hiçbir işe yaramayan bir gövde gibi kaldım. Keşkelerle, acıdan çatlayacak bir kalple…
Annem… Neresinde yok ki hayatımın? Ne düşünsem, hangi anı geliverse aklıma bir şekilde olmuş içinde o anının. Aylarca, yıllarca ağladım; her sabah, her gece, yolda yürürken, metroda, vapurda, bir sohbette arkadaşım annesinden bahsederken, annelikle ilgili bir sey okuduğumda, oğlumla oynarken… Annemin yaşamıyor oluşuna öfkelendim yaşıtlarını gördüğümde. Canım çok yanıyor hâlâ, hiç geçmedi yürek sızım, geçmeyecek de ama insan acıyı taşımayı, acıyla yaşamayı ögreniyor galiba; yoksa acının bir yere gittiği yok.
Annemle ilgili beni en çok üzen şey, kendisine ait mutluluklarının olmadığını farketmem oldu. Onu, mutlu anlarıyla hatırlamak istedim. Yoktu! Mutlu olduğu anlar diye hatırlayabildiklerim aslında bizim, çocuklarının mutluluklarıymış. O kadar acıttı ki canımı bu gerçek; ben oğluma böyle bir anne hatırası bırakmayacağım dedim o gün. Oğlum, hayatını ona adamış, kendi mutluluklarından vazgeçmiş, “fedakâr” bir annenin suçluluğuyla, hüznüyle, böyle bir yükle kalmasın benim yokluğumda.
Çocuğumuzu sevmek böyle bir seymiş gibi annelik adı altında hayatımızı yok saymamız, kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelerek çocuklarımıza adanmış ömürler sürdürmemiz öğütleniyor durmaksızın. Çocuğumuz varsa sosyal yaşamımız, politik mücadelemiz, iş yaşamımız, aşklarımız, hayallerimiz, arzularımız çocuk merkezli şekillensin hatta mümkünse hiç şekillenmesin ya da makul sınırlar içinde olsun, hayatımızda sorumluluktan, suçluluktan, yetersizlik duygusundan başka hiçbir şey olmasın isteniyor. Her şeyi en mükemmel haliyle yapmak için çırpınıp duran makbul, mükemmel anneler olup, içinde bir kadın olarak varolamadığımız hayatlar biçiliyor. Ne yaparsak yapalım yetmiyor, hep daha iyisi, daha fazlası, daha adanmış hayatlar konuluyor önümüze benzememiz için… Toplumu karşısına alıp bu dayatmalara rağmen bekar anne olmanın, çocuk yapmak istememenin ya da biyolojik annelik dışında anne olmayı tercih etmenin zorlukları ise apayrı ve uzunca bir yazı konusu olur.
Çocuklarımız ve bizim için her şeyin en iyisini kararlaştırmış bir koronun anneliğimizle, kadınlığımızla ilgili bitmek bilmeyen sesleri içinde boğulurken bir yandan da kapitalizmin çarklarını döndürecek biçimde bizler ve çocuklarımız tüketim nesneleri haline getiriliyoruz. Çocuklarımız için durmadan, hiç durmadan satın almamız isteniyor. Onları bir kurstan diğerine taşıyan, her şeyi hijyenik hale getirmekten bitap düşmüş halde sağlıklı, doğal yiyecekler hazırlamakla meşgul, organik gıdalar, zeka geliştiren oyuncaklar, etkinlikler peşinde hiç yorulmadan, hep gülümseyerek, şikayet etmeden bu kutsal görevi yerine getirmek için koşuşturan kadınlar olalım isteniyor. Güya çocuklarımızın mutluluğu için dayatılan bu annelik modeli mutsuz anneler ve dolayısıyla mutsuz çocuklar yaratıyor.
Etrafımızda ezber laflarıyla anneliğimizi yargılamaya her daim hazır bir cephe varken, bizim ve çocuğumuz için en doğrusunu onlar biliyorken, kutsal annelik masalları bitmek bilmiyorken, kendimiz olmak, bütün bunlardan sıyrılmak, annelik tuzaklarından kurtulup kendi yaşamımızın karar vereni olmak, yaşadığımız ömrü güzelleştirmek zor; biliyorum. Ama kendine ait mutlulukları olmayan bir annenin çocuğu olmak, bunun suçluluğunu, bu yükün ağırlığını, hüznünü içinden bir türlü uğurlayamamak da hiç kolay değil.
Sözün özü, kutsal annelik masallarına kulaklarımızı tıkayıp kendi hikayemizin peşine düşmeliyiz. Çocuğumuzu sevdiğimiz için de kendimizi sevmeli, hayatın güzelliklerinden vazgeçmemeliyiz. Kadınlarla keyifli dostluklar, deneyim paylaşımları, dayanışmalar, mücadele pratikleri geliştirmeliyiz. Vazgeçmemeliyiz yeni şarkılar, danslar, dostluklar, yoldaşlıklar, aşklar, arzular, düşler keşfetmekten.
Yarası yarama değdi… Yazmaya cesaret edemediğim yazıyı yazdım… Anneler günü… Feda edilen hayatların öyküsü… Annelik ve kendilik savaşı verenlere gelsin…
http://siirselhaller.blogspot.com.tr/2017/05/anne-yarasi-annem-yok-artik-ataol.html