Bu davaların politikliği öldürme eyleminin gerekçelerinden ve bu gerekçelerin toplumsal meşruiyetinden kaynaklanıyor.
Sürekli şiddetine maruz kaldığı kocasını öldürmek zorunda kalan Yasemin Çakal’ın yargılandığı davanın 7 Aralık’ta duruşması görülecek. Bu duruşmaya da her duruşmada olduğu gibi Yasemin’in tahliyesi ve davanın beraatla sonuçlanması beklentisiyle gidiyoruz.
Yasemin’in duruşmasına günler kala Vildan’ın kocası tarafından öldürüldüğünün haberi düştü. Vildan sürekli şiddete maruz kaldığı için geçen yıl Ağustos ayında kocasını göğsünden bıçaklayıp yaralamış, bir süre tutuklu kalmıştı. Tahliye edilince de kocaya bir şans daha verip barışmıştı. Koca, şiddet uygulamaya devam etti ve bir gece Vildan’ı pompalı tüfekle öldürdü. Vildan geçen yıl onu öldürseydi; muhtemelen Yasemin gibi cezaevinde ama yaşıyor olacaktı.
Öldürmeseydi, öldürülecekti. Öldürseydi, öldürülmeyecekti…
Kurduğumuz bu basit denklemler çok çarpıcı ama riskli bir yanı da var.
Vildan ve Yasemin için olduğu gibi, kimi zaman kadınların önünde öldürmek ve öldürülmek arasında sıkışmış ve başka bir yolun gözükmediği bir gerçeklik oluşabiliyor. Ancak sadece bu cümleler kurulduğu zaman, “ölmemek için öldürmek” kadınların önüne güçlü bir seçenek olarak konuyor. Öldürmek zorunda kalan kadınların isimlerini ‘özsavunma’ söylemiyle öne çıkarma ve onları ‘kahramanlaştırma’ politikaları da öldürme eyleminin, kadınların erkek şiddetine karşı direnişinin en iyi yollarından biri olduğu algısını güçlendiriyor.
Kadınların sapır sapır öldürüldüğü günümüzde, kadınların ölmemek için öldürebileceğini hatırlatmanın ve bu deneyimleri görünür kılmanın kadınları güçlendiren, erkekleri şiddet kullanmaktan caydıran bir yanı olabilir; ama dengeyi iyi tutmak gerekiyor.
Kadınların erkek şiddetine karşı direniş biçimleri çok çeşitli. Bu çeşitlilik içinde şiddetten kurtulmak için öldürmek zorunda kalmak küçük bir yer kaplıyor. Kadınlar; hayata tutunma, erkek şiddetini uzaklaştırma ve şiddet sarmalından çıkmak için giderek daha fazla yöntem geliştiriyorlar ve güçleniyorlar. Öldürme eyleminin bir tercih değil bir zorunluluk olduğunu, bir seçenek olduğu için değil çaresizlik dolayısıyla gerçekleştiğini vurgulamak; çareleri çoğaltmak ve zorunlulukları ortadan kaldırmak için uğraşmak önemli geliyor bana. Kadınların hikayelerinin ölme-öldürme ile biten sonları kaçınılmaz değil çünkü.
Yasemin ailesine tam anlamıyla açılabilseydi, ailesi ‘yuva yıkılmaz’ diyerek onu kocaya geri göndermeseydi belki bu eylemi gerçekleştirmeyecekti. Vildan eğer kocaya bir şans daha vermemesi için güçlendirilseydi, yeterli dayanışma gösterilseydi belki öldürülmeyecekti. Yani cümleler derinleştikçe alt denklemler çoğalıyor. Kadınların öldürüldüğü ve öldürmek zorunda kaldığı davalarda dosyalar açıldıkça bütün bu alt denklemler duruşmalar boyunca sıra sıra diziliyor. Bu davaların politikliği ise öldürme eyleminin gerekçelerinden ve bu gerekçelerin toplumsal meşruiyetinden kaynaklanıyor.
Erkeklerin kadınların hayatlarına ve iradelerine el koyması -koyamadığı noktada şiddete maruz bırakması- öldürmesi de kadınların hayatlarına sahip çıkması, direnmesi, şiddetten uzaklaşmaya çalışması ve kimi zaman da öldürmeye mecbur kalması da erkeklikle örülmüş bir dünyanın sonucu. Tesadüf ve münferit değil.
Davalarının siyasiliği feminist kadınların bu davalara müdahillik biçimini de belirliyor. Yasemin’in davasına müdahil olunduğunda, Yasemin’in eyleminin herhangi bir meşru müdafaa davasındaki parametrelerle değerlendirilmeyecek bir politik arka planı olduğundan yola çıkıldı. Bu eylemin meşru müdafaa olduğunu hukuki ve politik anlamda savunurken ve beraat beklerken Yasemin’in iki yıla yakın süren evlilik ilişkisinde yaşadıkları, söyledikleri-söyleyemedikleri, yaptıkları-yapamadıkları ve bu sürecin onda bıraktığı izler konu edilmeye çalışılıyor.
Kuşkusuz kimi zaman bir şiddet geçmişi olmamasına rağmen kadınlar kendilerine yönelik şiddeti püskürtmek ve kendilerini savunmak için bunu yapan erkeği yaralayabilir ve öldürebilirler; ya da daha önce erkeklik yüzünü fiziksel şiddet bağlamında göstermeyen bir erkeğin ilk hamlesi öldürme de olabilir. Böyle durumları da yok saymadan gözümüzü kadınların yaralama-öldürme vakalarına diktiğimizde, kadınların canlarına tak ettiğinde bu eylemi gerçekleştirdiklerini ve bu eylemlerinin arkasında küçüklü-büyüklü onlarca deneyim olduğunu görüyoruz
Yasemin, iki yıllık ilişkisinde, erkek şiddetini kendinden uzaklaştırmak için elinden geleni yapmış; ancak bu mücadeleyi verirken dayanışma kanalları oluşmamış maalesef. Sonuçta şiddetle, baskıyla kendisini iradesizleştirmeye çalışan kocayı öldürülmemek için öldürmüş. Keşke Vildan da Yasemin gibi hayatta kalan olsaydı.