Kulaklıklar kadınlara sadece müzik dinlemek için değil, aynı zamanda tacizden kaçınmaları için de yardımcı olabiliyor. Muhtemel bir sokak tacizini bilinçli olarak duymazdan gelmeyi tercih etmenin (daha doğrusu seni duymuyorum imajının) taciz failini caydırıcı bir strateji olarak bazen işe yaradığını açıkça ileri sürebilirim.
Kadınların olası tacizi önlemeyle ya da en azından bazen duymazdan gelmeyle ilgili pratiklerine verebileceğimiz örnekler elbette çok ama ben bunlardan -özellikle son yıllarda kendi pratiğim olan- bir tanesini sizinle paylaşmak ve hiç olmazsa caydırıcılığı konusunda feminist politika açısından tartışmaya açmak istiyorum; kamusal alanda kulaklık takıp müziği son ses açmak. Biz bu konuyu kendi aramızda konuşmaya, tartışmaya ve önlemlerimizi birbirimizle paylaşmaya başlayınca ortaya şöyle gerçekler çıktı: kitap okumak, çok hızlı yürümek, donuk ya da somurtkan bir yüz ifadesi takınmak, sözlü tacizi duymazdan gelmek, telefonla konuşuyor numarası yapmak ve kulaklık takma yöntemini kullanmak gibi önlemlere çoğumuz başvuruyormuş ve yararını da görüyormuşuz. Daha da önemlisi birbirimizle paylaştıkça daha farklı örnekler verebileceğimizden hiç şüphem yok.
Her şeyden önce bu tedbirsel eğilim elbette pek çok açıdan tartışmalı bir seçim olabilir ama nihayetinde özellikle olası sözlü tacizi caydırma umuduyla ve/veya duymazdan gelme konusunda zaman zaman dijital kulaklıklarımıza ve kulaklıkta dinlediklerimize sığındığımız da bir gerçek. Kadınlar olarak fiziksel, sözlü, psikolojik, ırkçı, cinsel, dini vd. pek çok açıdan taciz edilmemiz maalesef yeni bir sorun değil, ancak ben olası tacizle neyi kastettiğimi kısaca açacak olursam -ne olursa olsun ilk etapta özellikle dış görünüşle ilişkilendirildiğinden- tacizin mevsimle doğru orantılı olarak yani bahar ve yaz mevsimlerinde artış gösterdiğini ve örneğimiz açısından daha çok sözlü tacize vurgu yaptığımı belirtmeliyim. Örneğin, Ayşe Toksöz’ ün yazısında dediği gibi şort giymenin bugün hâlâ “dinsel suç” olarak adlandırıldığı bir coğrafyada olası taciz ve de bunun meşrulaştırılmasında neyi, nasıl, ne kadar ve ne zaman giydiğimiz, nereye ne takıp takıştırdığımız bununla yakından ilgili. Bu durumda yakından bildiğimiz erkek şiddeti, nasıl ve niçin hiç durmaksızın tezahür ettiğini bir kez daha kanıtlıyor. İşte içerik açısından ve erkek şiddetinden tam olarak kastedilense daha çok sözlü tacize denk düşüyor.
Bugün sokak tacizine dikkat çeken pek çok örnek ve bu bilinci yükseltmeye ilham olan pek çok hareket var. Bunda hızla gelişen teknolojinin etkisi yadsınamayacak kadar çok. Mesela metroda karşısında mastürbasyon yapan adamın resmini çekip internete yüklemesiyle sokak tacizine dikkat çeken 2005 yılında New York’ta başlayan Hollaback hareketi örnek verilebilir. Hareket, polisin görmezden geldiği birçok sokak tacizinin internete taşınmasına neden olmuş ve böylece kadınlar ve LGBTİ+’lar paylaştıklarıyla her gün yaşadıkları sokak tacizine dikkat çekmeye başlamış.
Son birkaç yıldır özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde kulaklıkların tacizi önlemeye (avoid) yardım ettiğine yönelik artan bir eğilim ve feminist bir bilinç var. Sokak tacizini ele alan makalesiyle ilgili olarak The Atlantic dergisinde Marina Koren ile yaptığı The Case for Wearing AirPods All the Time isimli yakın tarihli bir söyleşisinde sosyolog Laura Logan, birçok kadının sokak tacizinden kaçınmak için stratejik olarak kulaklık taktığını öne sürüyor. Sokak tacizi üzerine çalışan Logan, kulaklık kullanımının, kadınların kamusal alanlarda tacize karşı kendilerini korumaya çalıştıkları tek yol olduğunu belirtiyor.
Mesela toplu taşımada kitap okumak ve yukarıda saydığımız diğer önlemler de bu anlamda örnek oluşturabilir. Çünkü ne yazık ki hâlâ günlük yaşantımızda cinsiyetçilik, cinsel taciz ve mizojini ile mücadele etmeye devam ediyoruz ve bunlarla mücadeleye her zaman takatimizin kalmadığı sık sık sabrımızın tükendiği doğrudur. Ancak kulaklığı bu amaçla takma isteği olası tacizi duymazdan ve/ya görmezden gelmeyi yeğleyerek patriyarka ile mücadelede bir kaçış olarak algılanmaktansa tacizin gerçekleşmesini önleme veya taciz failini caydırma gayesi olarak yorumlanmalı.
Yanı sıra, Türkçe düşündüğümüzde konuya ilişkin önleme kelimesi ne kadar yerinde olur bilemiyorum, ancak sokağa çıktığınızda yaşanması yüksekle muhtemel bir tacizi bilinçli olarak duymazdan gelmeyi tercih etmenin (daha doğrusu seni duymuyorum imajının) taciz failini caydırıcı bir strateji olarak bazen işe yaradığını açıkça ileri sürebilirim. Müzik dahil bir şeyler dinlemeye yarayan kulaklık, pekala taciz failini caydırma ve/veya sözlü tacize uğrayan açısından tacizi duymazdan gelmek için kullanılan, kullanım açısından ekstra işlevsel olabilecek bir alete dönüşebiliyor. Politik bir tarafı olabiliyor. Dediğim gibi kulaklık aracılığıyla taciz failini caydırma ve/veya bizim bunu duymazdan ve de görmezden gelme eğilimimize yol açabilecek tacizden kastım daha önce altını çizdiğim gibi elbette sözlü taciz…
Böylece kulaklıklar özellikle kadınlar için artık sadece müzik dinlemek için değil, aynı zamanda tacizden kaçınmaya da yardımcı olabiliyor. Ya da daha doğrusu kadınlar olarak olası tacizi duymazdan gelmemiz konusunda bizim açımızdan ayrıca işlevsel bir niteliğe daha sahip görünüyor; peki ama bireysel olarak kadınların kamusal alanda kulaklık takmasının sokak tacizinde ciddi bir biçimde caydırıcı etkisi olabilir mi? Bu yöntem, kadınlar açısından yeterince koruyucu ve güçlendirici mi? Veya tacizi aklına koymuş bir erkeği kulaklık durdurabilir mi? Zaten duymayacağımızı düşündürterek taciz failini kulaklıkla caydırabilir miyiz? Yani kulaklık takmak kadınlar için caydırıcı bir stratejiye dönüşebilir mi? Evet, buradan bakınca dönüşebilir, neden dönüşmesin ki? Ya da dediğimiz gibi en azından bazen umut verici olabilir. Bu kaçış olası tacizi kabul etmediğimiz sürece zararsız hatta taciz failini caydırıcı etkisiyle ve/veya ihtimaliyle de akılcı olabilir. Tabii bu bir noktada bu ikilemleri (ya da çoklamları) nasıl ve ne kadar yönetebildiğimize de bağlı. Ayrıca feminist politika açısından belki ilk etapta kulağa biraz iddialı gibi gelse de kulaklık takmak sokakta kendimizi güvende hissedebilmemizin bir yolu olarak da yorumlanabilir. Belki de kulaklığı sözlük anlamının dışına taşıyarak en azından sözlü tacize tepkisel tavrımızla ilgili fikirlerimizin önünü açabilir ya da en azından böylelikle tacize karşı başka direniş yollarının da olabileceğini ve olması da gerektiğini aktif ve ortaklaşa tutumların güçlendirici yanlarını hatırlatmış oluruz.
Bu bilgiler ışığında sokak tacizine karşı aşırı dikkatli olma hâlinin ne kadar yorucu olduğunu bir kez daha hatırlatmakla birlikte ne yazık ki bu eğilimin sokak tacizini ortadan kaldırmaya yetmediğini belirtmek gerekiyor. Her ne kadar yararı dokunsa da kulaklığın bu amaçla kullanımının bir yere kadar işe yaradığını söylememiz gerek. Çünkü kulaklığın özellikle sözlü taciz durumunda faili caydırıcı etkisini göz önünde bulundursak bile bu, bireysel, içe döndürücü ve başka kadınlara kapalı bir davranış olduğu için taciz edeni kamusal alanda ve sosyal medyada ifşa etmek gibi diğer aktif politik tutumlara denk düşmüyor.
Bu durumda, “Peki ama tüm bunlar tacizciyi caydırmaya yetmez ve taciz kulaklığa ve aldığımız tüm bireysel önlemlere rağmen gerçekleşirse ne yapacağız?” sorusu kaçınılmaz. Yazıyı bu soruya cevap niteliğinde ve oldukça manidar bulduğumuz ev içi şiddete karşı geliştirilen önemli bir feminist mottoyu kamusal alana taşıyarak bitirelim: “Bağır herkes duysun, sokak tacizi son bulsun!”