Bergül’ün saçlarını kökünden söken elin parmaklarını düşünüyorum. Arkadaşımın teline kıyamadığı saçlarını keserken makası tutan parmaklarını düşünüyorum. Bir kadının bir ömür koynunda sakladığı iki tutam saça değen parmaklarını düşünüyorum
Birazdan okuyacaklarınızı nasıl kişiselleştirmeden yazabilirim diye düşünüyorum. Tedirginim. Birkaç kez yeltenip vazgeçtim. Sonra Bergül’ün fotoğrafını gördüm. Genç bir kadının kökünden sökülmüş saçlarını ve nasıl elle çizilmiş gibi bu kadar düzgün olabilir diye dehşete düştüğüm başındaki kelleşmiş bölgeyi gördüm. Bergül’ün yüzündeki ifadeyi gördüm. Tanımlamakta zorlandım. Acı, öfke, belki biraz incinmişlik, şaşkınlık. Hangisi baskın bilemedim.
Gözaltına alındıktan hemen sonra konulduğu otobüste, saçlarını kökünden sökecek şekilde polis şiddetine uğramıştı. “Saçlarımı çekerken sanki yöntem öğrenmişler. Saçlarımı tutup çevirip kökünden kopardılar. Elinde kalan saçı sallayarak mehter marşı ile oyun oynuyorlardı. Saçımı savuruyorlardı. Koltuğun üzeri saçla dolmuştu.” Sonra başka bir saç geldi gözümün önüne. Mesaj kutuma düşmüştü. Telefonumun ekranına dokununca bir fotoğraf açılmıştı. Jilet gibi düzgün ve tertemiz bir yatak örtüsünün üzerinde, özenle koyulduğu besbelli, boğumlarını sayamadığım upuzun bir pelik ve hemen yanında bir makas. Altında sadece bir kelime: Kestim. Yıl 2016, aylardan şubattı sanırım. Cizre’de bir bodrum katına insanlığımızı gömdüğümüz tarihler. Fotoğrafı yollayan kadın, 10 Ekim 2015’te Ankara’daki katliamdan sağ kurtulmuştu. Hemen yanı başında sevdikleri paramparça olmuştu. Bunu anlatırken “Arkadaşlarımın parçalarını saçımdan nasıl ayıklayacağım” demişti. Kalçalarına kadar uzanan saçları vardı hiç unutmadım. İlk tanıdığımda gözlerimi saçlarından alamamıştım. Fotoğraftaki kesilmiş saç onundu. Arkadaşım saçını kestikten sonra hiç fotoğrafını göndermedi. Yüzündeki ifadeyi görmedim. Bergül’ünki gibi miydi hiç bilemeyeceğim. Başka saçlar da geliyor aklıma, durduramıyorum. Komutanların evlerine ‘besleme’ olarak gönderilen, saçları kazındığı için kendilerinin ‘keloğlan’ yapıldığını düşünen, sevdiklerinden çalınmış Dersim’in küçük kızlarını hatırlıyorum. Ayrılmadan önce kızından aldığı bir tutam saçı ölünceye kadar koynunda saklamış bir kadını da. Hatırlamaya devam ediyorum. Ezidi kadınların saçlarını kendilerinin kesmesine müsaade yokmuş. Saçın ruhlarının bir parçası olduğuna inanılırmış. Bir kız çocuk doğduktan sonra saçları uzayana kadar hiç kesilmezmiş. Bu kesme eylemi özel bir törenle yapılırmış. Kesilen saç saklanırmış. Bütün bu katı kuralı ve güçlü inancı hiçe sayarak nişanlısı IŞİD’le savaşırken ölünce, saç örgülerini kesip bir mezar taşına bağlayan o Ezidi genç kadını hayal ediyorum.
Vücudumuzun doğal bir uzantısı olarak başımızı çevreleyen o kıl yığınına, zorla ve isteğimiz dışında yüklenen politik anlamları düşünmeden edemiyorum. Neredeyse bütün bir insanlık tarihi boyunca hem de. Hatta mitolojide bile. Çok güzel bir kadın olarak tasvir edilen Medusa, Athena’nın tapınağında Poseidon ile aşk yaşayınca, buna öfkelenen Athena onu çirkin yüzlü bir heykele, o muhteşem kıvırcık saçlarını ise yılanlara çevirmişti.
Bergül’ün saçlarını kökünden söken elin parmaklarını düşünüyorum. Arkadaşımın teline kıyamadığı saçlarını keserken makası tutan parmaklarını düşünüyorum. Bir kadının bir ömür koynunda sakladığı iki tutam saça değen parmaklarını düşünüyorum. Keşke becerebilseydim o parmakların hikayesini yazmayı diye düşünüyorum. Bu işin ustalarına hürmetimden “Aklından bile geçirme” diyorum.
Traşlı ve kısacık olduğu için asla Bergül’ünki gibi kökünden sökülemeyecek, arkadaşımınki gibi örülüp bir makasla kesilemeyecek saçlarıma dokunuyorum.
Çekin ellerinizi saçlarımızdan diye bağırmak istiyorum. İster uzatırız, ister keseriz, ister kazıtırız ama biz yaparız diye kükremek istiyorum.
Çok güzel bir yazı elinize sağlık. Bir uyarı yapmak istiyorum: “Medusa, Athena’nın tapınağında Poseidon ile aşk yaşayınca” cümleniz. Aşk yaşamak Amerikan Türkçesi, bunun yerine “sevişince” deseydiniz yazı hem amacına uygun olurdu hem de vurgu güçlenirdi.