İki genç kadının yan yana hayatla mücadele edişini izliyoruz. Paraları bittiğinde bir diğerinin onun için yaptığı fedakârlığı, çaresizliklerini fakat ne olursa olsun birlikte oluşlarını..

*Bu yazı sözü geçen filmle ilgili sürpriz gelişmeler (spoiler) içerir.

17 yaşındaki Autumn’un sahnedeki gösterisi ile başlıyor Never Rarely Sometimes Always filmi. Gösteride Autumn’a arka sıralardan birisi küfrediyor, hiç kimse tepki vermiyor ve Autumn söylediği şarkıya devam etmeye çalışıyor. Bu bir sözlü taciz ve oradaki topluluk tarafından tepki görmediği için toplum fark etmeksizin meşrulaşıp Autumn’un üzerine bir yük olarak çöküyor.

Konuşmalardan ailesi olduğunu anladığımız kişilerle yemek yiyor. Anne, masadaki adamın (eşi) onunla iletişim kurmasını sağlamaya çalışıyor. Adam onun kafasından sorunlu olduğunu sıklıkla yineliyor filmde. Bunu söylediği zamanlardan birinde Autumn’un annesinin, adamın yanına giderek ona ceketini giydirmesi insana, annenin Autumn’un değil adamın yanında durduğu hissini veriyor. Onun sorununun ne olduğunu anlamaya çalışan insanlar ile yaşamıyor, aile dediğimiz mefhum burada da bireyi etiketleyerek dışlamaya yarıyor, üstelik kendi yaratısı olan bireyi..

Aynanın önünde karnına bakıyor. Karnı önceden nasıl bilmediğimiz hâlde bizi de kendi dünyasına sürüklüyor, bize de şişkin geliyor, gebe olmasından korkuyoruz. 17 yaşında gebe olmasından..

Ailesiyle beraber salonda oturduğu bir sahne var. Annesinin eşi (babası olup olmadığından emin değilim, filmde bunu net olarak anlayamıyoruz, anlayamamak filmin sezgisel gücünü çok yükseltmiş) yanına yaklaşan köpeği seviyor ve onunla konuşmaya başlıyor fakat sanki başka birine (Autumn’a olduğunu hissediyoruz) gönderme yapıyor, üstelik bu konuşmalar hakaret de içeriyor.

Markette çalışan Autumn ve kuzeninin sahnelerini görüyoruz. Gün sonunda paraları sayarak bir camdan uzatıyorlar, camdan uzattıkları el bir süre orada kalıyor ve camın öte tarafından öpücük sesleri geliyor. Ekranın karşısında midemiz bulanıyor fakat biliyoruz ki bunu yapmak zorunda olan insanlar var ve bunu yaptıran insanlar…

Kuzeni ile bir yola çıkıyorlar yanlarında kocaman bir bavulu da sürükleyerek. Otobüste bir gencin kuzeniyle iletişime geçmeye çalıştığını görüyoruz. Numarasını alarak onu rahat bırakıyor. Uzun upuzun yolculuklar yapıyorlar, kalacak yerleri olmadığı için çoğunlukla metrolarda vakit geçiriyorlar, gece, metroda kimselerin olmadığı bir saatte adamın biri Autumn’a bakarak pantolonunun önünü açmaya kalkınca Autumn kuzenini de uyandırıyor ve metrodan iniyorlar. Bu durumun başımıza geldiği veya gelebileceği sahneleri düşünüp irkiliyoruz.

İki genç kadının yan yana hayatla mücadele edişini izliyoruz. Paraları bittiğinde bir diğerinin onun için yaptığı fedakârlığı, çaresizliklerini fakat ne olursa olsun birlikte oluşlarını…

Ve Autumn’un kürtaj süreci başlıyor, o ana kadar ona ne olduğunu bilmiyoruz, hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz de, gerekli mi, hayır değil. Sadece görevlinin hasta ile ilgili bilgi alabilmek için sorduğu anket sorularından ve yanıt seçeneklerinden anlıyoruz: Hiçbir zaman, ara sıra, bazen, her zaman…

Devletler, otoriteler, bulundukları konumlardan tecavüze uğrayan kadının kendi ölsün ama kürtaj olmasın diyenler, kürtajı engellemeye çalışanlar, kürtajın kadınlar tarafından doğum kontrol yöntemiymişçesine kullanıldığı suçlamalarıyla karşıtlık yapanlar, bunların hiçbiri bunun nasıl bir deneyim olabileceği ile ilgili en ufak bilgiyi geçtim bence en önemlisi bir hisse sahip değiller. İşte bu film, bunu çok iyi anlatıyor ve yüzlerine vurmak gayesi bile gütmeksizin, o kadar sakince ortaya koyuyor ki; etkilenmemek ve filmin ortaya konuluş biçimine hayran olmamak elde değil. Erk egemen toplum ve sınıf kavramları birleşerek tüm bu anlatının merkez nedeni olduklarını bir kez daha gösteriyor.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.