Kadınlar erkek ayrıcalığına sahip değildir. Nokta.

Kai Cheng Thom

Trans kadınlar, erkek ayrıcalığı yaşıyor mu? Bu şiddetli, yakıcı ve ikinci dalga feminizm kadar eski bir tartışma. Meali: Trans kadınlar, feminist hareketin içinde ve dışında, çok ihtiyaç duyulan kaynaklardan/alanlardan cis kadınların zararına olacak şekilde faydalanıyorlar mı?

Bu argüman, trans kadınların sadece feminist aktivizmden değil, tuvalet ve ev içi şiddet sığınakları gibi kamusal alanda sadece kadınlara ayrılan alanların bütününden de dışlanmalarına zemin sağlıyor.

Buradaki düşünce, “eril” bedenlerimiz olduğu ve “erkek olarak yetiştirildiğimiz” için trans kadınlar olarak, cinsel tacizden görece uzak olmak, okulda ve iş piyasasında sosyal imtiyazlar edinmek gibi cis kadınların sahip olmadığı her türlü ayrıcalığa sahip olduğumuz.

Bu perspektifin bir sonucu olarak, şiddet içeren davranışlar sergileyebileceğimiz veya cis kadınları rahatsız edebileceğimiz ya da zaten erkek kurumlardan hizmet aldığımız gibi gerekçelerle trans kadınlar sıklıkla yalnızca kadınlara ayrılan alanlardan dışlanırlar.

Bazı tanınmış feminist yazarlar daha da ileri giderek, trans kadınların ilgiyi ve dikkati cis kadınların mücadelelerinden alıp kendi üzerlerine çekerek ve cis kadınların mücadelelerini “yeniden tanımlayarak” erkeklik yaptıklarını, erkekliğin o kendinde her şeye hak görme yaklaşımını sergilediklerini söylüyor.

Bu türden düşünüş, bilindiği üzere, TERF (trans dışlayıcı radikal feminist) hareket ile ilişkilendirilir. Fakat aynı zamanda birçok ana akım kadın kurum ve kuruluşuna da sinmiştir.

Mesele karmaşık ve bazı cis kadınların neden bu şekilde düşünüyor olabileceklerini anlayabiliyorum (ama doğruyu söylemek gerekirse bu düşünce yine de can acıtıyor).

Hatta bazı trans kadınlar bile, özellikle beden uyum süreci öncesinde olanlarımızın ya da beden uyum sürecine girmeyenlerimizin, toplumda erkek olmanın ayrıcalığını aldıklarını açıkça onayladı.

Bu daha da kötü acıtıyor.

Birçok feminist trans kadın gibi, bu konuda kendi kararlarıma ulaşana dek, uzun ve dolambaçlı bir yolculuk geçirdim. Diğer kadınların alanını ellerinden almak istemiyorum. Kesinlikle “Kim Daha Çok Eziliyor?” Olimpiyatları’nda yarışmak da istemiyorum.

Feminist masada hepimize yer var.

Ancak, “erkeklerin ayrıcalıklarına sahip trans kadın” kavramı gerçekten zarar verici ve şiddetli etkilere yol açıyor: Bunun sonucunda, kadın sığınaklarından dışlanıyoruz ve yerine erkek merkezlerine gitmemiz söyleniyor—ki buralarda ciddi şekilde cinsel şiddete maruz kalıyoruz. Eğer hapsedilmişsek erkek hapishanelerine konuyoruz; yine daha fazla cinsel şiddet yaşayalım diye.

Kadın hakları için mücadeleye adanmış kuruluşlar bizi temsil etmiyor—ya da daha da kötüsü, açıkça bize saldırıyor—böylece bizi temsil edilmemiş, başvuracak yerimiz olmadan ortada bırakıyorlar.

Tüm kadınlar arasında dayanışmanın mümkün ve çok gerekli olduğuna inanıyorum.

Bunun olabilmesi için trans kadınların mizojini deneyimlerinin tıpkı cis kadınlarınkiler kadar “gerçek” ve yaygın olduğunu ve erkek ayrıcalığına sahip olmadığımızı görmeye başlamalıyız.

İkna olmadınız mı? İşte yedi gerekçe:

1. Trans kadınlar kadındır

Toplumda birçok kesimin, hatta müttefiklerimizin bile (queer ve genderqueerler dahil!) trans kadınların ayrıcalık/ ezme-ezilmeden nasıl etkilendiği üzerine düşünürken, unutma ya da yanlış anlama eğiliminde olduğu basit bir gerçek var:  Bizler “gerçek” kadınız, herhangi bir cis kadın kadar.

Ve eğer kadınsak, bu erkek ayrıcalığına sahip olamayacağımız anlamına gelir—çünkü erkek ayrıcalığı tanım gereği sadece erkeklerin ve erkeklikle özdeşleşenlerin yaşayabileceği bir şeydir.

Trans kadınların erkek ayrıcalığı edindiğini söylemek, bizim kısmen erkek, ya da cis kadınlardan daha az kadın ya da yalandan dişi olduğumuzu ima eder. Bu ifadelerin hiçbirisi doğru değil ve tümü de saldırgan, çünkü trans kadınlar kadındır.

Eğer’siz, Ve’siz, Ama’sız!

2. Trans kadınlar “erkek olarak” toplumsallaşmıyor

Trans kadınların erkek olarak toplumsallaştığı fikri, onların feminizmden dışlanmasını haklı göstermeye çalışırken TERF’lerin ortaya koydukları en büyük argümandır ve aynı zamanda en ikna edici olanıdır. Sonuçta, trans kadınların doğduklarında erkek olarak atandığı ve bizim bu şekilde muamele gördüğümüz doğru.

Bununla birlikte, çoğu trans feminen çocuk, kendisine erkek gibi muamele edilmesini diğer cis oğlan çocuklarından son derece farklı deneyimler.

Cis oğlanlar toplumun onlara davranış şeklini genellikle sorgulamaz veya rahatsızlık duymazlar. Çoğunlukla fark bile etmeden ayrıcalıklarını kabul edip, tadını çıkarabilirler.

Oğlan olarak adlandırıldıklarında onlara korku, kendinden şüphe duyma ya da temelde yanlış bir şeyler olduğu hissi eşlik etmez.

Öte yandan, genç trans kızlar, kendilerine erkek gibi muamele edildiğinde bunu kafa karıştırıcı ve dehşet verici olarak deneyimlemek eğilimindedir, çünkü bu muamele bize, kimliğimizin toplum için tiksindirici olduğunu öğretir.

Erkek olarak toplumsallaşma denen şey bizim için aslında şifreli bir mesajdır: Sen, olduğunu düşündüğün kişi değilsin. Eğer bizim söylediğimizden başka bir şey olmaya çalışırsan, cezalandırılacaksın.

Bir benzetme yapayım: Siyah saçlı doğduğunuzu hayal edin, ancak doğduğunuz andan itibaren anne-babanızdan öğretmeninize, arkadaşlarınıza tanıdığınız herkes sarışın olduğunuzu söylüyor. Büyüdükçe, saçınızın diğer koyu saçlı insanlarla aynı renkte olduğunu görebiliyorsunuz ancak etrafınızdaki insanlar size sarışın olduğunuz için iltifat etmekte ısrar ediyorlar.

Ve aslında esmer olabileceğinizi düşündüğünüzü her söylediğinizde dövülüyorsunuz, ruhsal olarak hasta ve ahlaksız olduğunuz söyleniyor ve sizi “düzeltmek” için tasarlanmış deneysel tıbbi prosedürlere maruz kalıyorsunuz.

Bu benlik duygunuza ne yapardı? Ne kadar hoş olurdu?

Şimdi bu analojiyi alın ve toplumsal cinsiyet kimliğine, yani sosyal yaşamın her yönüne uygulayın.

Bu benzetme size gaslighting’i (mağdurun gerçeklik olarak anladığını reddederek işleyen bir şiddet ve kötü muamele taktiği) hatırlatıyorsa doğru yoldasınız demektir.

Trans kadınlar, çocukluklarından itibaren tüm toplum tarafından yürütülen bir tür duygusal istismara maruz kalır—bu da neden TSSB, anksiyete ve depresyonla baş etmek zorunda kalma ihtimalimizin çok daha yüksek olduğunu açıklıyor.

3. Trans kadınlar, kendilerini kadın olarak ifade etmeden önce de mizojiniye maruz kalır

İşte burada bir itirafta bulunuyorum: Küçükken ve herkesin benim bir oğlan olduğumu düşündüğü sıralarda, Barbie’yi sadece sevmekle kalmıyordum. Barbie olmak istiyordum (bunun içine her türünden içselleştirilmiş ırkçılık ve şişmanfobi girer). Bu, 80’li ve 90’lı yılların çocukları arasında gayet yaygın bir deneyim—bildiğim tüm diğer küçük kızlar da aynı şeyi istiyordu.

Ama ben elime her Barbie aldığımda ve hatta bir Barbie’ye sadece baktığımda, diğer çocuklar tarafından “ibne” ya da “eşcinseller lordu” (90’lardaydık!) olarak adlandırıldım, öğretmenler tarafından azarlandım ve ailem tarafından cezalandırıldım.

Oynama, giyinme, yürüme ve konuşma biçimlerim irdelendi, her türlü kadınlık belirtisi arandı (ki bunlar bende çoktu) ve bunun için eleştirildim. İlgilendiğim, yaptığım, beğendiğim veya istediğim her şey “kız gibi” denerek kınandı.

Diğer çocukların zorbalığına ve yetişkinlerin tacizine sık sık hedef seçildim, çünkü kadınsı algılanıyordum ve dolayısıyla eğlence ve istismar nesnesiydim.

Bundan, bu toplumda kız olmanın daha değersiz bir tanrının çocuğu olmak olduğunu öğrendim—aynı tüm diğer kızların öğrendiği gibi.

Kızların zayıf, aptal, hafif, önemsiz, gereksiz olduğunu öğrendim.

Ve elbette ben de bir kızdım. Kimse kabul etmese bile.

Demek istediğim, biz kendimizi kadın olarak ifade etmeden ya da kadın olarak görülmeye başlamadan önce bile trans kadınlar, toplumda mizojiniyi deneyimler.

Kadınlık ve kızlık hakkında cis kadınlarla aynı mesajları alıyoruz ve o mesajların kendimizle ilgili olduğunu anlıyoruz—bu “kendi”miz ne kadar saklı olursa olsun.

4. Trans kadınlar cis kadınlardan daha az şiddet veya ayrımcılık yaşamaz

TERF’lerin Ama! ile başlayan haykırışını şimdiden duyar gibiyim: Ama erkek olarak anlaşılan trans kadınlar sokakta taciz ve cinsel saldırılara karşı daha güvende! Erkek olarak anlaşılan trans kadınlar okulda ve istihdamda ayrıcalıklı muamele görüyor!

Aslında bunlar hiç doğru değil.

Trans kadınlar, iş piyasasında, barınmada, sağlık hizmetlerinde, sosyal hizmetlerde ve hemen hemen tüm diğer alanlarda en büyük ayrımcılığa maruz kalan gruplardan biri.

Ve kişisel deneyimimden yola çıkarak, taciz veya saldırılara karşı daha güvende olmadığımızı kesinlikle söyleyebilirim. Aslında, haberleri takip eden herkes bunu biliyor olmalı.

Hayatımın belirli bir noktasında, gerçekten, gerçekten isteseydim, üzerime “oğlan” kıyafetleri geçirip dış dünyaya çıktığımda erkek olarak görüleceğim doğruydu. Bunun erkek ayrıcalığı olduğunu düşünürdüm, çünkü yanlış cinsiyetlendirilmek pahasına da olsa sokak tacizlerinden “sıyrılabilirdim.”

Sonra bunun, kadınlara muhafazakar giysiler giyerlerse daha güvende olacaklarını söylemek gibi olduğunu anladım. Bu özgürlüğümden ve kimliğimden güvenlik uğruna vazgeçebilirim demekti.

Ne müthiş ayrıcalık! (Değil.)

Zaten bu şimdi artık yapamayacağım bir şey. Birçok trans kadın gibi o veya bu şekilde fiziksel ve tıbbi olarak beden uyum sürecini tamamladığım için ne şekilde giyindiğimin hiçbir önemi yok.

Yine aynı oranda taciz edileceğim.

5. Feminen olarak algılanmayan trans kadınlar, feminen algılananlara göre daha fazla ayrıcalık görmez

Bir arkadaşım bir zamanlar Facebook’ta birkaç gün süren iğrenç, öfkeli bir tartışmaya karışmıştı. Bu tartışmanın içerisinde kimileri, arkadaşım “butch” trans kadın olduğu ve cis olarak algılanmadığı için, toplumsal cinsiyet ayrıcalığını “feminen” trans kadınlara göre daha fazla yaşadığını söylediler.

Genellikle feminen trans kadın olarak algılanan biri olarak, bütün trans kardeşlerimle dayanışma içinde olma gereği duyuyorum ve her şeyden önce “butch”un (lezbiyen topluluğundan gelen bir ifade) kişinin tanımlanmayı tercih edebileceği ya da etmeyebileceği bir kimlik olduğunu belirtmek gerektiğini düşünüyorum. Bu, “kadın” olarak algılanmayan/geçmeyen ya da beden uyum süreci öncesi bir trans kadın olmakla aynı şey değil.

Ve aksine, insanların gözünde cis kadın olarak geçmeyen ya da geçemeyen trans kadınlar, tehlike ve ayrımcılığa, biz geçebilenlerden daha açıktır, çünkü onlar ana akım kültür içerisinde sapkın olarak daha görünür biçimde damgalanırlar. Erkekliğe “ihanet eden” erkekler veya “kötü” kadın taklitçileri olarak okunmaları daha muhtemeldir.

Bazı trans kadınların görünüşleri ya da giyim şekilleri yakın olduğu için diğerlerinden daha erkeksi olduklarını iddia etmek, “gerçek” kadınların bacaklarını tıraş etmek ve makyaj yapmak zorunda olduklarını söylemeye çok benzer.

Bu, kadın bedeni üzerindeki polisliği güçlendirir ve birçok kadını, kadınlığın kendileri için ne anlama geldiği konuşmalarının dışında tutar.

6. Trans kadınlar, kadın düşmanlığına iştirak edebilir, ama bunu da kadın olarak yaparlar

Yukarıdakilerin hiçbiri trans kadınları mizojiniden muaf tutmuyor ya da mizojiniyi mazur görmüyor. Biz de herkes kadar kadınları aşağılama ve cinsiyet polisliği yapma kapasitesine sahibiz.

(Tipik bir örnek, ilçemdeki yerel trans topluluk merkezine ilk gittiğimde, daha önce hiç karşılaşmadığım bir trans kadın, göğsümü dürttü ve neden hâlâ memelerim olmadığını sordu. Henüz isteyip istemediğimden emin olmadığımı söylediğimde, burun kıvırdı ve bana her kadının memeleri olması gerektiğini söyledi. Hele bir memelerim olsun çok güzel bir kadın olacaktım.)

Bunun nedeni, trans kadınların çok fazla kültürel mizojiniye ve patriyarkaya maruz kalması; sonunda bunları kaçınılmaz olarak içselleştiririz—bazen de bilinçli olarak patriyarkayı sürdürürüz ki toplumun geri kalanına daha iyi uyum sağlayabilelim.

Flaş Haber: Cis kadınlar da tıpatıp aynısını yapıyor.

Kadınlar—tüm kadınlar—erkek egemen bir dünyada hayatta kalmak ve mutlu olmak için mücadele etmek zorundadır. Bazen başka bir seçenek yok gibi göründüğü için nahoş seçimler yapar ve zararlı düşünceleri sindiririz.

Bu yüzden trans kadınlar mizojiniyi sürdürmekten azade değildir—ama bunu yapmamız bizi daha az “gerçek” kadın yapmaz.

7. Trans kadınların deneyimlerini tanımlamak cis insanlara kalmamıştır

Her nedense, kendini trans kadınların deneyimleri üzerine konuşmaya ve eleştirmeye adamış yüksek sesli cis bir tayfa var.

Bir sürü, bir sürü cis akademisyen ve medya üreticisi, bizim ne düşündüğümüz hakkında makaleler, kitaplar ve filmler yazmak için epey zaman harcadı.

Ama sonuçta, trans kadınları ve yaşamlarımızı tanımlamak cis cinsiyetli insanlara düşmez. Kendimize ne zaman kadın diyebileceğimizi ya da diyemeyeceğimizi söylemek cis feministlere düşmez.

Çok karmaşık olduğunda bile, aynı fikirde olmadığımız zamanlarda bile biz trans kadınların neye inandığımıza ve kim olduğumuza dair kendi adımıza karar verme hakkımız var.

Ve feminizmin bütün olayı da karmaşık ve şiddet içeren bir dünyanın ortasında bile kendi kaderini tayin etme derdi değil mi?

***

Öyleyse çekişmeyi bitirelim ve mücadeleye geri dönelim.

Trans kadınlarının feminist harekete sunacak çok şeyi var: Tüm tarihimiz, hayatlarımızın tamamı, mücadele ve dayanıklılık hikayeleridir. Bu hikayeleri anlatmayı hak ediyoruz—ve cis kadınlar da bunları duymayı hak ediyor.

Düşündüğümüzden daha çok ortak yönümüz var. Ve masada gerçekten hepimize yer var.

Çeviri: umut

Bu yazı everyday feminism sitesinde 4 Ekim 2015’te yayınlanmıştır.

* Çevirideki hyperlinkler orijinal metinden alınmıştır, dolayısıyla yönlendirdiği web siteleri İngilizcedir.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.