Agrobay Seracılık’ta kadın işçilerin anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye olmaları nedeniyle işten çıkarılmalarının üzerinden dört aydan fazla süre geçti. Kötü çalışma koşullarına, düşük ücrete, sistematik mobbinge karşı insanca çalışma koşulları için sendikalaşan kadın işçiler işten çıkarıldıkları günden beri direniyorlar, seslerini her yerde duyuruyorlar. Sendikaya üye oldukları için maaş ve tazminatlarını almadan ve kod 46 ile işten çıkarılan kadın işçiler, hakları için direnişi sürdürerek yeni yıla giriyor.

Agrobay işçilerinin kadın örgütlerine çağrısından sonra Yoksulluğa Feminist İsyan Kampanya Grubu da kadın işçilerin direnişinin sesini yükseltmek için sosyal medya eylemi düzenledi.

Direnen Agrobay işçilerinden Ayten ve Fatma ile direniş sürecini ve taleplerini konuştuk.

Fatma, Ayten merhaba. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kaç yıldır Agrobay’da çalışıyorsunuz? Ne görev üstleniyordunuz?

Ayten: 2017’de başladım, altı yıl çalıştım ama bunun geçmişi de var. 2002-2003-2004 yıllarında da sigortasız çalıştım. 2017’den itibaren kesintisiz çalıştım. Ben bitki bakımında çalışıyordum. Bitki dolaması, budama, destek takma yapıyorduk. Ta ki 19 Ağustos’ta mühendislerin hakaretlerine, baskılarına dayanamayıp sendikaya üye olup 23 Ağustos’ta işten çıkarılana kadar. Bana 46 kod değil 04 koddan verdiler, o da tazminat hakkını alabilmek demek aslında. Ama ben de arkadaşlarıma destek olduğum için bana ne maaşımı ne tazminatımı vermeden attılar. 

Fatma: Ben altı yıl dört ay çalıştım. Bitki dolaması, yaprak kesimi, hasat, budama, destek gibi ne görev verilirse hepsini yapıyorduk. Ücretsiz izin dayatmaları, hakaretler, baskılar, şiddet gibi sebeplerden kendimizi güvenceye almak için sendikaya üye olduk. Sendikalı üç gün durabildik zaten, dördüncü gün yani 25 Ağustos’ta bizi 25 kişi topluca işten çıkarttılar. Tazminatlarınız, maaşlarınız iki gün sonra hesabınıza yatacak dediler. Dört ay oldu, hiç kimse bizimle muhatap olmadı. Jandarmanın baskısına, şiddetine maruz kaldık. Ocak ayının ilk haftasında Agrobay’la yapılacak toplantıyı bekliyoruz.

Agrobay’da olduğunuz süre boyunca deneyimlediğiniz ve tanık olduğunuz çalışma koşullarından bahsedebilir misiniz?

Fatma: Çalışma koşulları çok ağırdı. Bir gün doktora gitsek, hasta olsak iki günlük yevmiye kesiliyordu. Bir cenazemiz olsa tutanak tutuluyordu, yine iki gün kesiliyordu. Resmi tatillerde mecburen çalışıyorduk, gitmediğimizde “kapı orada” diye tehdit ediliyorduk. Erkeklerin yapacağı işleri kadınlar olarak biz yapıyorduk. Kum atıyorduk, bez seriyorduk, ağır kaldırıyorduk. Bunlara rağmen mühendisler bazen “benim beş yaşındaki çocuğum sizden daha akıllı” diye aşağılıyordu. Çok şiddet, hakaret altında kaldık. İki yıldan beri astım hastasıyım, doktora gitmek istedim, tehdit edildim, ertesi gün işe gidince hakaret edildi. Bunu yapan da üretim müdürü. Bu gibi sebeplerden dolayı sendikaya üye olduk. Şimdi bizim mücadelemiz, direnişimiz sayesinde bazı koşullar biraz iyileşti. Bazı işçilere de hakları verildi ama Arzu Hanım [Şentürk] sosyal medyaya çıkanlara hakları verilmeyecek diyormuş. Arkadaşlarımızdan duyuyoruz.

Ayten: Fatma arkadaşımın dediği gibi, koşullar zordu. Erkeklerin yapacağı işleri yapsak da memnun olmuyorlardı. Mühendislerin hakaretine maruz kalıyorduk. Kendi işimiz gibi çalıştık hep, çok çalıştık. Biz de sendikaya üye olduk. Ondan sonra da işten çıkardılar. Biz de tabii ki direnişe katıldık. Arzu Şentürk’ün kaymakama, jandarmaya baskılarıyla hakkımızı ararken defalarca şiddete maruz kaldık. Beni emniyet müdürü kendi gözaltına aldı. Gözaltında bana hiçbir cezai uygulama işlemeyeceğim dedi, bir hafta sonra 617 lira ceza geldi. Paramız yok, tazminatımızı maaşımızı istiyoruz diyoruz, kaymakamla emniyet müdürü ceza yolluyor. Arzu Şentürk bana maddi manevi para cezası açmış. 

Erkeklerin yapacağı işleri bize yaptırıyorlardı dediniz ya, peki eşdeğer işe eşit ücret uygulanıyor muydu? Eşdeğer işi yapan kadınlarla erkekler aynı ücreti alabiliyor muydu? Kıdem alma, deneyim gibi durumlar ücretlere yansıyor mu? Bu konuda sizi direnişe götüren hangi talepleriniz var işverenden?

Ayten: Hangi işi yaparsan yap, ister iki günlük eleman ister yirmi senelik eleman, asgari ücret alıyorsun. Bu sene özellikle çok fazla inşaat işinde çalıştık, erkeklerin yapacağı işleri kadınlar yaptı. Neden? Kadınları ucuz işgücü olarak gördüğü için. Dışarıdan erkeklere yaptırsaydı, çok büyük paralara mal olacaktı. Nasıl olsa benim elimde asgari ücretle çalışan kadın işçiler var dediler. Küreklerle kum taşıdık, demirleri kaldırdık. Dağlarda meyvelikleri var. Ağaçlara merdivenle çıkıp meyve topladık. Nasıl olsa bunlar asgari ücretle çalışıyor dediler. Kıdem tazminatı falan fazla bir ücret hiç almadık. Bir gün işe gitmesek zaten iki gün kesiliyordu. Yasada böyle bir kanun var, yasa dışı bir şey yapmıyoruz deniyor. Ama neden başka şirketlerde bu yok? Niye sadece sizin şirkette var? 

Fatma: Yasa dışı şey yapmıyoruz diyorlar. Ben şu an başka bir şirketin serasında çalışıyorum. Hasta olup bir gün doktora gittim. Bire iki kesilmedi. Tam aylığımı yatırdı. Agrobay’da iki yevmiye kesilirdi. Çocuklarımız hasta olsa yanında kalamıyoruz. Torunumu hastaneye götürdüm, içerideki 24 günlük yıllık iznimden kullanmak istedim, kullandırmadı. Hep yevmiye kesti. Üstüne bir aylık ücretsiz izin dayattı. Bizim maaşlarımız iki ayda bir yatıyordu, bazen üçüncü aya bile giriyorduk.

Agrobay’ın patronu Arzu Şentürk işyerinde %80-90 oranında kadın çalıştırdığı ile övünüyor ancak kadınları ucuz işgücü olarak görüyor. Agrobay’da çalışma koşulları konusunda kadın işçilere nasıl bir ayrımcılık uygulanıyor? 

Fatma: Tuvalete gitmek istediğimizde göndermiyorlar. Tuvalet molasına çıkamadığı için seraya tuvaletini yapmak durumunda kalan arkadaşlarımız oldu. Kadın ben şeker hastasıyım, sıkıştım diyordu ama göndermiyorlardı. Göndermeyince mecbur kalıyorlar tabii. Sabah sekizden akşam dört buçuğa kadar çalışıyoruz. Öğle aramız eskiden yarım saatti, yemek mi yiyeyim tuvalete mi gideyim? Zaten öğle arasında da tuvaletin önünde sıra oluyor, bazen giremiyoruz. Kaç kez tuvalete gidememekten enfeksiyon olduk. Soyunma kabinimiz yoktu, erkeklerle bir arada giyiniyorduk. Bizim sayemizde direnişten beri soyunma odaları oldu, servisler değişti, maaşlar düzenli yatmaya başladı. Bunları direnişimiz sayesinde kazandık.

Ayten: Lavabo konusuna değinmek istiyorum. Bir tane arkadaşımız regl olmuştu, seraya geldi, erkek mühendisten izin aldı, vermediler. İtiraz etti, gitmem lazım, özel bir durumum var diyor, başka bir kadın mühendise yönlendirdi adam. O kadın mühendis de “sen seradan seraya geçerken niye gitmedin, molaya az kaldı sonra gidersin” diyor. Var mı böyle bir şey? Kadının pedini değiştirmesi lazım, göndermiyor. Giyinme kabinleri ortaktı. Kaç kez soyunurken erkekler gördü, rahatsız olduk. Bazen seranın içinde, bitkilerin arasında giyiniyorduk. Bunu yönetime defalarca ilettik kabin yapmadılar. Direnişten beri iyileşmeler oldu, mola süreleri uzadı, maaşlar düzenli olmuş. Hatta bir mangal partisi yapmışlar. Kaç seneden beri ordayız, biz böyle bir şey görmedik. Arzu Şentürk işçilere nasıl şirinlik yapabilirim, sendikaya üye olmamaları için nasıl kendi tarafıma çekebilirim onu düşünüyor. Bu mangal partisi ondan, yoksa işçileri düşündükleri yok. 

Tarım işleri, iş sağlığı ve güvenliği kanununa göre tehlikeli sınıfına giren işler. Yükleme boşaltma gibi ağır işler dışında örneğin kimyasal tarımsal ilaçlama nedeniyle tehlikeli. İşyerinde kanuna uygun tedbirler alınıyor muydu? İşyeri hekimi, düzenli sağlık kontrolü, kadın işçiler için özellikli koruyucu ekipman, vs. sağlanıyor muydu? 

Ayten: Hiçbir güvenlik önlemi yoktu. Ne bir kask ne bir emniyet şeridi. İlaç konusunda da şöyle, biz seranın içindeyken kimyasal ilaçlar atılıyordu. Öksürüyorduk, burnumuz genzimiz yanıyordu. Bir arkadaşımız hatta zehirlenmişti, onun üzerine biz seradayken ilaç atmayın, demişti. Üç-dört gün bizi ilaçlamalar sırasında içeriden çıkardılar. Sonra baktılar öyle olunca işler aksıyor, yine biz seradayken ilaçlamaya devam ettiler. Bu ilaçları atanlar da kadınlardı. Maskesiz, eldivensiz atılıyordu. Tulum, gözlük hiçbir şey yok. Ben bazen geçerken o arkadaşlara bakın böyle olmaz, siz takın maskenizi eldiveninizi en azından diyordum. İş güvenlikçisine bir şey deyince “ya siz ne kadar zırlıyorsunuz” diyordu. İş güvenlikçi bunu derse daha ne diyebiliriz? Doktor vardı şirkette, yok değildi. Bir gün kadınlar ne koşulda çalışıyor, kimyasal ilaçlardan etkileniyorlar mı diye merak etmediler. İş güvenlikçisi iş olsun diye geziyordu.

Fatma: Hiçbir önlem yoktu. Ben astım hastasıyım, biz seradayken ilaç atılan bir sefer kriz geçirdim, bayıldım. Sadece arkadaşlarım beni alıp kapı önüne çıkardı. Doktora falan götürmediler. Baş mühendis bana “sen de kaytaracak yer arıyorsun” dedi. Kendisi içeride bir dakika bile durmaz, biz orada sekiz saat kalıyoruz. Bazen dumandan içeriyi göremezsin, biz o ortamda çalışıyorduk. Ben bu yüzden astım hastası oldum zaten. Agrobay’a başlarken sağlamdım, hastalığım yoktu. Şimdi iki üç günde bir acile gidiyorum, çok kötüyüm. Parfüm de sıkılsa etkileniyorum artık. İnsan Kaynakları’ndakiler bizimle aynı serviste gidiyor, onlar kendileri de görüyor durumumu. Buna rağmen ilaçlarımı bile yazdırmaya izin alamıyordum. Üst üste izin kullanmadan çalıştığımız oldu. Haftada altı gün çalışıyoruz, bazen yedinci gün de çağırıyorlardı. Hem dinlenemiyoruz hem de ek ücretimizi ödemiyorlar. Diğer şirketlerde bu yok, neden sadece burada var?

Bir tane bizim serviste meyvelikte çalışan bir erkek vardı. Traktörde kaza yapmış. Bir saat boyunca ölü kalmış. Şirket herkes işine gücüne baksın dedi. Onun çoluk çocuğuyla ilgilenen bile olmadı. Adam pisi pisine gitti. İnsanların canının kıymeti hiç yok. Sadece onların işi görülsün. Bizim hiç değerimiz yok. İş kazası geçirip hastaneye gidince, bizi jandarma polisle uğraştırma başka bahane söyle diyorlar. Ağaçtan düştüm dersin diyorlar. Bizim bir değerimiz yok, biz mecbur kaldığımız, başka iş sahası olmadığından çalıştık. 

Ayten: Bu işçi cinayetleri bundan seneler önce de oldu. 20 yaşında bir çocuk ölmüştü bundan 16 sene önce. Onun bir çocuğu vardı. Ona bir ev yapalım dediler. Evi yapıp vermişler kıza. Evlenmeyeceksin ama, evlenirsen evi geri alırız demişler. Sonradan öğrendik ki kız evlenmiş ve Agrobay evi geri almış. Bu işçi cinayetleri dünyanın her yerinde oluyor. Ama burada hiç önlem alınmıyor. Pisi pisine gidiyor insanlar. Bütün işçilerin sendikaya üye olması lazım hakkını savunabilmek için. Biz ondan üye olduk.

Meslek hastalıkları genel olarak yaygın mıydı? 

Fatma: Belimde boynumda ağır taşımaktan fıtık oluştu. Astım hastası oldum. Girerken yoktu bunlar. Şimdi boynumu kaldıramıyorum, kolum ağrıyor. Gitmediğim doktor kalmadı ama çare bulunamıyor. Tüm raporlarımda var bu. Doktor sen seraya girip çalışamazsın dedi, mecburum, çocuğum okuyor dedim. Geçen başka bir serada yine kötü oldum. Ama orada müdür beni acilde doktora götürdü. Demek ki başka yerlerde daha iyi davranabiliyorlar. Daraldın mı bana sorma çık hava al diyor. Agrobay’da altı yıldır böyle bir şeyle karşılaşmadım. Hasta olduğuma inanmıyorlardı. 

Sendika süreci nasıl ilerledi genel olarak, üye olmaya nasıl karar verdiniz?

Fatma: İşte beni bir ay ücretsiz izne çıkarmışlardı zorla. Ondan döndüğümde çocuğumu doktora götürdüm, bire iki kesildi. Beni akşam zorla mesaiye bıraktılar, astım hastası olmama rağmen ağır çalıştım. Çok zor şartlar altında çalıştığım için sendikaya üye oldum. Üç gün durabildim zaten sendikalı. Ama sendikalı olduğuma asla pişman değilim.

Ayten: Kızım burnundan ameliyat oldu, üç gün rapor aldım. Mühendis bunun için bana ağza alınmayacak hakaretler etti. İki mühendis vardı bizi kollayan. Onları da şirket işten çıkarınca diğer mühendislerin eline kaldık. Sürekli şiddet, baskı. Dizim sıvı toplamıştı. Doktor ağır kaldırmaktan olmuş demişti. Dizim, belim ağrıyor, ben kum atamam. Dört buçuğa kadar çalışıyorduk, sonrasında bile mesaiye bırakıyorlardı. Çok uzun bir süre bu. Bir arkadaşımız Tarım Sen diye hakkımızı koruyacak bir sendika var dedi. Daha önce şirketten çıkanların hiçbiri hakkını alamadı bu arada. 4-5 senedir davalık olanlar var. Biz en azından dedik ki bir gün çıkarılsak bile hakkımızı savunan bir sendikamız olsun. Ne yazık ki beş gün yaşayabildim sendikayı, sonra çıkarıldım. Sonra direnişe başladık. Normalde işten çıkınca, birkaç gün sonra arıyorlar, arabulucuyla görüşüyorsun. Bir de öğrendik ki 46 koddan işten çıkışımızı yapmışlar. Durum böyle. Arzu Şentürk radyo programlarında “Benim işçimin sendikaya ihtiyacı yok” diyor. Ona biz karar verelim.

Direniş talepleriniz arasında kod 46’nın değiştirilmesi de var. Buna dair neler söylemek istersiniz?

Ayten: 46 kod hırsızlık, işverenin sırrını ortaya dökmek, vs. gibi maddesi olan bir işten çıkarma sebebi. Patronların çok kolay kullandığı bir kod. Bence devletin buna bir düzenleme getirmesi lazım. 18-20 sene çalıştır işçini, sonra işine gelmeyince bir kanıt olmaksızın 46 koddan işten çıkar. Şirket zaten menfaati olunca seni orda tutuyor, yoksa kapının önüne koyar insanı.

Agrobay’da dört ayı aşkın süredir direniş devam ediyor. Bu süreçte nasıl kazanımlar oldu? Bir kısmının biraz göstermelik olduğundan da bahsettiniz. Taleplerinizin hangileri karşılandı?

Ayten: Servisler kötü dedik, onları değiştirdiler. Trafikten men edilmiş servisler kullanılıyordu, sıfır arabalar gelmiş. Maaşlar 15’inden 15’ine yatıyormuş. Yemekler düzelmiş, içerideki baskılar azalmış. İçerideki arkadaşlara kazanımlar oldu. Bize olmadı daha. Bekliyoruz ocağın ilk haftası bir görüşme olacakmış, nasıl geçecek ben de bilmiyorum.

Bir de şunu demek istiyorum. Çok medyaya falan çıktık, belki bazıları madem bu kadar baskı vardı niye bu kadar çalıştınız diyordur. Maalesef ki bizim Bakırçay Havzası’nda başka bir iş seçeneğimiz yok, sadece sera var. Başka çalışma alanları yok. Orada alışkanlığımız, arkadaşlığımız var. Baskıları hakaretleri hep yuttuk çünkü çocuklarımız okuyor, paraya ihtiyaç var geçinmek için. Bütün seralarda bu baskılar var. Ben diğer seralarda da çalıştığım için biliyorum. 

Bölgede tarım en önemli sektör. Diğer şirketlerdeki çalışma koşulları nasıl?

Ayten: Diğer şirketlerde bire iki yokmuş. Başka şirketlerde bazen pirim verilir, bizde yoktu. Bize hiç Ramazan kolisi verilmedi, başka yerlerde bu varmış. Başka şirketlerde izin alınca paran kesilmez, bizde bir saat bile izin alsan maaşından kesilir. Bir kez bir cenazeye gitmek için İnsan Kaynakları’ndan izin almıştı arkadaşlarımız. İnsan Kaynakları, Arzu Şentürk’e haber vermeyi atladığı için hepsi tutanağa gönderildi. Ama şöyle ki Bakırçay Havzası’nda benzer çalışma koşulları her yerde var. Bizim direniş sayesinde artık başka yerlerde de eskisi gibi baskı yapamıyorlar işçilere. Bakırçay havzasında işçiler hiç bu kadar baş kaldırmamıştı. Agrobay zaten iktidara yakın olan bir şirket. Biz böyle bir seraya başkaldırdık. Diğer şirketleri de etkiledi bu. Bizim sayemizde diğer seralarda da baskılar azalmış. Agrobay’dan çıkan bazı arkadaşlarımız oralarda işe girdi.

Çalışma saatlerinden bahsederken ek mesaiden de bahsettiniz. Kadınların hep bir çifte mesaisi de var, hem işte hem evde çalışıyoruz. Evdeki iş yükü, bakım yükü gibi işler de var. Hem çalışma hayatı hem de direniş süreci evdeki iş yükünüzü nasıl etkiledi?

Ayten: Tüm gün çalışıyoruz sonra evde bir sürü iş var. Zor oldu tabii. Bazen mühendislere bize bu kadar yükleniyorsunuz ama evde de bizim işlerimiz var diyorduk. O zaman gelmeyin işe, diyorlardı. Sonuçta artık bu ekonomik krizde bir kişinin çalışması yetebilir mi ki? Benim iki kızımdan biri avukat diğeri öğretmen oldu. Çalışmadan olur mu? Ben çalışmasaydım evli ve çocuk sahibi olurlardı. Güçlü bireyler olsunlar, ellerinde meslekleri olsun diye çabaladım. Şirketteki iyi mühendisler bunu gözetiyordu ama maalesef ki diğerleri çok zalimdi. Şirketlerin kalbi olmuyor, onların da yanına kalmadı. Onları da kapının önüne koydu tazminatsız bir şekilde.

Son söz olarak ne söylemek istersiniz?

Ayten: İşten atıldığım için üzgünüm elbette, kaç aydır maaşımızı alamadık ve bu ekonomik krizde para zaten pul oluyor. Bekliyoruz hâlâ. Maalesef ki kendi ülkemizde hakkımızı arayamadığımız için [Agrobay’ın ihracat yaptığı] Almanya ve Rusya Konsolosluğu’nun önüne gittik. Bundan dolayı da çok eleştiri aldık. Vatan Partisi’nden biri mesela “Siz niye Almanların kapısına gidiyorsunuz” demiş. Biz sizin de kapınıza geldik, AKP, CHP, TİP… Her yere gittik. Çözün sorunumuzu o halde. TİP’ten Sera Kadıgil konuşma yaparken biz de arkada kafa sallamışız. Bu yüzden Arzu Şentürk bize maddi manevi tazminat davası açmış. Sera Kadıgil bu davanın sonrasını hiç takip etmedi. Aradık, “Benim önceliklerim var, ben artık sizinle uğraşamam” dedi. Bir kere geldi mi TİP bizi ziyarete? Ne bir milletvekili, hiç kimse bize desteğe gelmedi. 

Bir de şunu eklemek istiyorum, işçiler varsa patronlar da var. Eğer biz çalışmazsak onlar bu kadar zengin olamaz. Onlar bizim sayemizde zenginliklerine zenginlik katıyor. Arzu Şentürk’ün şu an içeride yedi tane villası var. Kimin sayesinde bunlar? İşçilerin elbette.



Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.