2020 yılında kadın cinayetleri üzerine başarılı bir konferansın ardından, 28 Eylül Salı günü, Almanya Kadın Hukukçular Derneği ve Avrupa Komisyonu Almanya Temsilciliği iş birliğiyle “Kadın Cinayetlerinin Önlenmesinde İstanbul Sözleşmesi: Sembolik siyaset mi yoksa koruma kalkanı mı?” başlıklı uluslararası online etkinlik düzenliyoruz.
2021 yazında, Berlin’de işlenen bir kadın cinayeti, kadın Afgan olduğu için, medya ve siyasetteki kültür ve şiddet arasında bir bağlantı olduğuna dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Üst düzey politikacılar bile bu bağlamda “namus cinayeti”nden söz ettiler. Kadın cinayetlerinin bu şekilde kültürelleştirilmesi, tam da bu tür adlandırmalar veya sınıflandırmalar aracılığıyla ataerkil yapılar tarafından meşrulaştırılır. Aynı zamanda, bu tür ifadeler Almanya´da eleştirel olarak sorgulanmıyor. Bu, ek bir sorun yaratır: “Güvenlik” hakkındaki ırkçı anlatıların toplumsal olarak kabul edilebilir hale geldiği sağcı fikirlere kapı açar. Kadına yönelik şiddet gibi konular seçimlerde oy toplama aracı olarak kullanılmaktadır. Herkesi kapsamayan ve ırkçılık karşıtı düşünmeyen feminizm bize yetmez! Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet, cinsiyetler arasındaki küresel eşitsizliğin ve onlara uygulanan baskının bir ifadesidir.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle tutarlı bir şekilde, İstanbul Sözleşmesi’nin öngördüğü gibi mücadele etmek için birbirine bağlı siyasi önlemlere, iyi bir cezai kovuşturmaya, etkilenenler için koruma ve desteğe ve şiddeti önleyici tedbirlere ihtiyacımız var. İmzacı devletler sözleşmeyi fiilen uygularlarsa toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadelede bir kilometre taşı oluşturacaklardır. Tutarlı uygulama aynı zamanda kadın cinayetlerine karşı en iyi önlem olacaktır.
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yavaş ilerliyor.
Neden 46 Avrupa Konseyi ülkesinden sadece 34’ü İstanbul Sözleşmesi’ni onayladı? Uygulamalar tek tek ülkelerde neden bu kadar farklı? Türkiye gibi, sözleşmeyi imzalamış ve onaylamış ülkeler, yaptırımı olmayan bir şekilde nasıl bir gecede sözleşmeden çekilebiliyor? Bu siyasi kararlar, Avrupa’daki sağcı muhafazakâr güçler için ne tür bir itici güç sunuyor? Son olarak, tüm bunların kadın cinayetlerine karşı uluslararası mücadeleyle ne ilgisi var?
2020 yılında kadın cinayetleri üzerine başarılı bir konferansın ardından, 28 Eylül Salı günü, Almanya Kadın Hukukçular Derneği ve Avrupa Komisyonu Almanya Temsilciliği iş birliğiyle “Kadın Cinayetlerinin Önlenmesinde İstanbul Sözleşmesi: Sembolik siyaset mi yoksa koruma kalkanı mı?” başlıklı uluslararası online etkinlik düzenliyoruz.
Avrupa çapında kadın cinayetlerine karşı mücadeleye dair taleplerimizin, yasal ve politik düzeyde bölünmezliği üzerine yapacağımız tartışma için sabırsızlanıyoruz. Etkinlik dili Almanca olup, Türkçe ve İngilizce simültane çeviri yapılacaktır. Aşağıdaki linki takip ederek etkinlik kayıt sayfasına ulaşabilirsiniz: https://eveeno.com/istanbul-konvention-femizide
Etkinliği yaygınlaştırmak için buradan Facebook etkinlik sayfasına ve buradan Instagram gönderisine ulaşabilirsiniz: #PaylaşmakÖnemsemektir
Konuyla ilgili daha fazla bilgi:
6 Eylül 2019’da Erfurt’ta gerçekleştirdiğimiz yıllık konferansımızda siyaset, medya ve sivil toplum temsilcileriyle birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin amaçlarını ve önlemlerini tartıştık. Tartışmamızın dokümentasyonu yayınlandı. Ücretsiz olarak dağıtılan DaMigra yayınlarını basılı olarak sipariş etmek için [email protected] adresine yazabilirsiniz.
Göçmen Kadın Derneklerinin Çatı Örgütü — DaMigra e.V., göç ve cinsiyet eşitliği politikaları alanında uzmanlarla birlikte, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin GREVIO Gölge Raporu hazırladı. DaMigra’nın gölge raporu, göçmen ve mülteci kadınların, şiddetten korunmaya, önlemeye ve cezai kovuşturmaya erişimde dezavantajlı oldukları alanları gösteriyor.