‘Şanslı’ iseniz biraz bilinçli bir partneriniz vardır da yardımcı bir babadır, ev işlerinde de arada bir görünür selam verir hal hatır sorar. Yardımcı rolde o Oscarları toplarken siz ödül beklememelisiniz çünkü zaten görevinizi yapıyorsunuzdur.
Uzun yol treninin kalabalık kompartımanında oturan ve nereye gitmekte olduğunu tam olarak kestiremeyen bir seyyahın yolculuğu gibi bazı duraklarda hayal kırıklığı, öngörülmeyen kötü deneyimler, yabancı olduğunuzu hissettiren bakışlar, bazı duraklarda da mutluluk ve huzurla karşılar sizi annelik. Bir yol hikayesi işte, yola çıkmadan önce çantanıza her şeyi doldurduğunuzu sanırsınız ama ihtiyacınız olduğu anda hep bir şeyler eksik kalır. Bunun suçlusu da hep siz olursunuz. Bazen yoldaşlarınız yolun yarısında bırakır, tek başınıza devam edersiniz, çok daha zor ama çok da farklıdır.
Bir de yolda kadınların erkeklere göre çok daha fazla zorlukla karşılaştığını, adaletsizliğe daha fazla maruz kaldığını anlarsınız. İşte o zaman bir meydan okuma başlar ve sonrasında da çok uzun yıllar sürecek o mücadele. Velhasılıkelam zannımca anneliğin edebi dünyadaki teşbihi budur, isyan ettiğiniz, çaresizce ağladığınız olur ama tüm bu zorluklara rağmen yola çıkmışsınızdır işte!
Somut gerçekliğe de inecek olup örneğin çalışan annelerimizin bir gününe bakacak olursak… Sabah çantanızda işyerinde sağacağınız sütlerin kabı ile tıklım tıkış metrobüse binersiniz ki orası Darwin kurallarının bile ötesinin vücut bulduğu yerdir, “zayıflar ayakta kalır, güçlü ve çüklüler yaya yaya oturur” ama ne hikmetse işyerine vardığınızda birden özgür-liberal dünya kuralları geçerli oluverir. “Kadın erkek eşittir” ama bu eşitlik nasıl bir eşitlikse işyerinde kadın ‘erkek gibi çalışkan olmak’ ile yükümlüdür. Bir bakıverirsiniz ki kadın ‘erkek gibi çalışmak’ ile yükümlü iken bazı erkekler büyük lafları sahiplenip yine ‘yaya yaya’ oturabilmekte ve kocaman alkışları kapıvermektedir. Önce kafanız karışır sonra sorgulamaya başlarsınız, haksızlığa karşı alarm veren iç sesiniz susmaz olur ve sonunda dile getirmeye başlarsınız. Sonuçta ‘işyerinde çok konuşan o agresif kadın’ oluverirsiniz. İşte o sırada saat çalar mesai biter kapıyı çarpar çıkarsınız.
Dönüş yolunda sabah boş olan kapları doldurmanın verdiği yorgun mutlulukla güven noktasına -eve- varırsınız, ‘şanslı’ iseniz biraz bilinçli bir partneriniz vardır da yardımcı bir babadır, ev işlerinde de arada bir görünür selam verir hal hatır sorar. Yardımcı rolde o Oscarları toplarken siz ödül beklememelisiniz çünkü zaten görevinizi yapıyorsunuzdur. Önce bu yardımlara şükredersiniz ama ııı, o içses yok mu o yine sorgular, yine susturamazsınız.
Çocuğun kriz anlarında bunu çözmekle sorumlu sizsinizdir, gece daha çok uyanmanız gerekir. Bu ve benzeri durumların sonucu olarak yeterli olamama ve yetişememe duygusu sizi sıkıştırmaya başlar. Bir de üstüne sosyal hayatınıza da yer vermeye çalışan bir kişi iseniz ‘ne biçim anne’ üzerinden bin türlü etiketlenmeye maruz kalırsınız. Hiçbir klasik-geleneksel bakış açısı ‘erkek gibi çalışmanız’ konusunda sorun görmez, biraz daha dinlenmeniz gerekliliği konusunu sorgulamaz ama evdeki dağınıklık ‘ne biçim kadın’ üzerinden sorgulanır. Sonuç yine isyan ve yine ‘dırdırcı agresif kadın’ oluverirsiniz.
Tüm deli soruların ve durumların içinde kıvranırken yine bir sabah uyanıp metrobüste tıklım tıkış seyir halinde iken karıştırdığınız cep telefonunuzda ‘Einstein’ın bazı çalışmalarını ve kariyerini eşine borçlu olduğunu ama bunun yıllarca ortaya çıkmadığına’ dair bir yazı okursunuz. HAYIR BU KADER OLMAMALI!