LGBTİ+ bireylerin seks işçiliğinde aşırı temsil edilme (over-represented) hali var. Homofobik, transfobik bir toplumda; okulu bırakmak durumunda kalan, aile desteğini yitiren, sağlık güvencesini yitiren vb. LGBTİ+ bireyler hastalığa, evsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe daha açıklar.
Sosyal medyada 1 Mayıs 2019’da “Seks işçisi translar ve işyerinde ayrımcılığa uğrayan LGBTİ+’lar için buradayım” paylaşımı üzerine kopan fırtınayı hatırlıyor musunuz? Daha çok muhalif kesimlerin takip ettiği bir platformda, seks işçiliği üzerine korkunç tartışmalar yürümüş, bunun işçilik olamayacağı üzerine nefret söylemleri havada uçuşmuştu.
Maalesef hala birçok çevrede seks işçiliğinin, işçilik olmadığına inanılıyor. Bununla beraber farklı feminist yaklaşımlar da seks işçiliği konusuna farklı bakıyor. Seks işçiliği konusuna feminist mücadele ve politika içerisinde ne kadar değiniyoruz? Siyasetimizi üretirken seks işçilerinin taleplerini ne kadar dinliyoruz? Tartışmalarımızdaki politik dilin seks işçilerinin hayatına yansıması nasıl oluyor?
Biz bu gibi sorular üzerine naçizane dost sohbetleri yaparken iki seks işçisi Juno Mac, Molly Smith’in Verso Books’tan çıkan Revolting Prostitutes: The Fight for Sex Workers’ Rights isimli kitabına denk geldik. Seks işçiliğinin dünyadan örnekleriyle, feminist politikayı üretirken hangi söylemlerin nereye düşebileceğini tartışan bu kitabın Türkçeye de kazandırılması dileklerimizle deyip, kitabın bir özetini paylaşmak isteriz.
Seks işçiliğinin meslek olarak kabul edilmemesi sömürüyü derinleştiriyor
Seks işçiliğinde hak mücadelesinin sıklıkla karşılaştığı önyargılar arasında; seks işçiliğinin bir iş kolu olarak kabul edilmemesi veya kötü bir iş olduğu yargısı, farklar gözetilmeksizin çalışanlar tarafından “istenmeyerek” yapılan bir meslek olduğu savunusu, ya da bu mesleği seçme sebebinin para ihtiyacı değil de patolojik bir durum olarak görülmesi hali var. Seks işçiliğinin bir iş olarak kabul edilmemesi çalışanın sendikal ve yasal haklardan mahrum kalması ve daha ağır sömürüye, kötü çalışma koşullarına maruz kalması anlamına geliyor.
Temelde seks işçiliği de diğer tüm meslekler gibi para için yapılan bir iş. Kapitalizm şartları altında emek gücümüzü sattığımız hangi iş sömürü içermiyor? Her meslek kolunda işini severek ya da sevmeyerek yapanlar var ve seks işçiliği de aynı bağlamda ele alınmalı. Çalışanın haklarını, sağlığını koruyabilmek için her iş dalının bir takım şartları olabileceğinin altını çizen kitapta örneğin ödeme yapan müşterinin, işçinin bedenini satın almadığını, önceden konuşulan pazarlık şartları çerçevesinde bir seks hizmeti/cinsel hizmet alabileceğini, hizmet verenin şartlarını kabul etmeden müşterinin gerçekleştireceği eylemin tecavüz/istismar olduğunun altı çiziliyor.
LGBTI+ bireyler ve göçmenler en güvencesiz kesimler
LGBTİ+ bireylerin seks işçiliğinde aşırı temsil edilme (over-represented) hali var. Homofobik, transfobik bir toplumda; okulu bırakmak durumunda kalan, aile desteğini yitiren sağlık güvencesini yitiren vb. LGBTİ+ bireyler hastalığa, evsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe daha açıklar. Bu gibi hayatta kalma uğraşları ve para ihtiyacı ile seks işçiliğini daha fazla tercih edebilir konumda olabiliyorlar. Trans bireylerde seks işçiliğinde ayrı sorular ve sorunlar gündeme geliyor: Genital organa ve vücut biyolojisine yönelik sorular ve sorgulamalar, yasak veya kısmi yasak olan bölgelerde seks işçiliği sebepli gözaltı ve tutuklama olduğunda trans kadınların erkek bölümüne yerleştirilmesi ve erkek polisler tarafından aranması gibi dayatma, baskı ve şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalabiliyor.
Göçmenlerin durumu ise daha karmaşık. Kağıtsız ve kaçakçılar vasıtasıyla ülke değiştirmiş göçmenler güvencesizleşmeye daha açık oluyor. Savaş, yoksulluk gibi sebeplerle her şeylerini ülkelerinde bırakıp kaçmak zorunda kalan göçmenler iş bulamama, yoğun borçlanmaya ek olarak belgesizlik durumundan yararlanmaya çalışan fırsatçı işverenlerce düşük ücret, uzun saatler ve polise ihbar tehditleri ile çalışma durumunda kalıyorlar. Göçmen kadınlar da daha yüksek getirisi olması durumunda ve alternatif başka iş bulamadığı durumda seks işçiliğini tercih edebiliyor. Göçmen seks işçisi kadınlar polislerce daha fazla göz hapsinde olduklarını, kendilerine ceza yazılma oranının daha fazla olduğunu söylüyorlar. Adli cezalara ek olarak sınır dışı edilme riski ile de karşı karşıya kalıyorlar.
Seks işçiliğinin tam ya da kısmi olarak yasaklanması güvencesiz çalışma demek
Seks işçiliği karşıtlarının söylemlerinde sıklıkla risk ve tehlikeye dikkat çekiliyor. Ancak, her meslek dalında işçi sağlığı, iş güvenliği, iş hukukuna uygun çalışmama, işçi haklarının olmaması durumunda risk ve tehlike söz konusu. Seks işçiliğinin bir iş olarak görülmemesi sonucu; çalışanların olası bir tehlike karşısında iş güvenliği söz konusu bile olamıyor. Risklere rağmen aç kalma, evsiz kalma gibi diğer opsiyonlar daha seçilebilir değil. Bu risklerin yanında bir de seks işçiliğinin kriminalize edilmesi, işi daha da riskli ve tehlikeli hale sokuyor. Bunların önüne geçilebilmesi için seks işçiliğinin işçilik olarak kabul edilmesi, diğer iş kollarında olduğu gibi hakların alınması gerekiyor. Seks ve cinsel hizmet satmanın yasaklanması, kriminalize edilmesi tüm bu riskleri daha da büyütüyor ve seks işçiliğini daha da tehlikeli hale getiriyor.
Amerika Birleşik Devletleri, Kenya, Güney Afrika gibi ülkelerde yürürlükte olan uygulamalarda seks satmanın her şekli tamamen yasak ve dahil olan herkes kriminalize ediliyor. Mizojini, queer ve norm dışı bedenlere karşı düşmanlık ve nefret bu ülkelerde de yaygın olmakla beraber, ırkçılık en göze çarpan ayrımcılıklardan. Sadece dar kot ve dekolte giydikleri için siyah ve Latin kadınlar seks işçisi olma şüphesiyle gözaltına alınma tehlikesiyle karşı karşıya. Gözaltına alınan bir kadına yapılan aramada ise üzerinde “fazla” miktarda prezervatif bulunması seks işçisi muamelesi görmesine ve cezalandırılmasına sebep. Bu da seks işçilerinin yanında istedikleri miktarda prezervatif bulunduramaması ve çalışma sırasında istedikleri seviyede güvenli seks şartlarının sağlanamamasına neden olabiliyor.
Kısmi yasaklamanın geçerli olduğu Büyük Britanya örneğinde seks satmak ve satın almak legal, fakat müşteri aramak, çarka çıkmak, kapalı mekanda bir arkadaşıyla beraber yaşayarak çalışmak gibi diğer her şey yasak. Teknik olarak bu sistemin geçerli olduğu yerlerde çalışmanın tek yolu yalnız ve kapalı mekanda çalışmak. Kapalı mekanda eğer bir arkadaşıyla ev arkadaşlığı yapılıyorsa, kişi genelev işletiyor muamelesi görüyor. Bu da çalışanın güvenliğini ve maddi durumunu daha da olumsuza çekiyor. Müşteri arama ve çarka çıkma gibi yasaklar sebebiyle sokakta çalışma şartları daha da zorlaşıyor.
Müşterinin cezalandırılması feminist bir talep midir?
İsveç, Norveç, İrlanda, Kanada gibi ülkelerde seks satın alan kişinin cezalandırıldığı yasal bir düzenleme var. Temel olarak “İsveç modeli” olarak adlandırılan bu modelin ‘talebi bitirme’ üzerine temellendirildiği iddia ediliyor.
Birçok kişiye göre seks işçisinin değil de satın alanın cezalandırılması, feminist bir talepmiş gibi görülürken, bu modelin seks işçilerine yansıması nasıl oluyor?
Öncelikle seks satın alanın cezalandırılması daha az müşteri anlamına geliyor. Bu müşteri profilini de etkiliyor, kaybedecek bir şeyi olmayan bir müşteri kitlesi oluşuyor. Hizmet veren gece bire kadar dört-beş müşteri görüp eve gidebilecekken, yasak sebepli müşteri sayısındaki düşüşten dolayı daha uzun süre çalışmak durumunda kalıyor. Daha az kazanç oluyor. Benzer şekilde az müşteri, seks işçisinin seçici olamamasına sebep oluyor. İşçinin pazarlık yapma (fiyat, kondom, vb.) zamanı ve seçeneği kalmıyor; çünkü müşteri sayısının azlığı, olan müşterinin de yakalanma korkusu, kişinin hızla, pazarlıkla vakit harcamadan ayrılmak istemesine sebep oluyor. Müşteri korktuğu için, seks işçisi gözlerden uzak, güvensiz yerlerde çalışmak durumunda kalıyor. Normalde seks işçileri arkadaş grubu ile çalışıp, birbirini kollayabilirken; yasakla birlikte bu ihtimal kalmıyor; çünkü kalabalık halde çalışamıyor.
İşçi yoksulluk sınırına gelince de hiç para kazanamamaktansa kazanıp bölmek mantıklı gelmeye başlıyor ve işçi, pezevenk ya da ajansa bağlı çalışmaya başlayabiliyor.
Bu modelde seks işçisi değil, müşteri cezalandırılıyor gibi görülürken istatistikler bunun aksini söylüyor. İrlanda’da Ugly Mugs raporuna göre, seks satın alma yasağının gelmesiyle birlikte (2017) 5 ayda 1635 şiddet raporu alınmış. 2016’ya göre %61 artış yaşandığı görülmüş! İstatistiklerin yanında çalışanların deneyimleri de yasağın seks işçilerinin aleyhine olduğunu gösteriyor. Norveç’ten bir seks işçisi “Siyahi bir kadınsanız, polis beyaz erkek müşteriyi bırakıp sizi alıyor”, “Müşteriler, polisin siyahi bir kadına yardım etmeyeceğini biliyor” diyor. Göçmen seks işçileri, şiddeti raporlattırdıkları an sınır dışı edilebiliyorlar. Bu yüzden şiddet vakalarını bildiremiyorlar, müşteri de bunun rahatlığı ile davranıyor.
Yasalarla sınırların çizilmesi seks işçiliğinde bir kazanım mı?
Bu model için örnek yerler Almanya, Hollanda, Nevada olarak sıralanabilir.
Seks işçiliğinin “regüle edildiği” bu modelde, bazı seks işçilikleri, bazı bağlamlarda legal oluyor. Bu yasal seks, genellikle işçi haklarını önceliğine almadan, devlet tarafından regüle ediliyor. Seks işçiliğinin legalize edilmesi, işi yasal hale getirmiyor. İkili bir sistem yaratıyor: Bazıları yasalken bazıları yasadışı oluyor.
Bu sisteme en güvencesiz seks işçileri uyum sağlayamıyor ve illegal olarak sömürüye açık çalışmak zorunda kalıyorlar; böylece kriminalize edilmiş bir alt sınıf yaratılıyor. Örneğin Türkiye’de, pembe kimliği olmayan trans kadınlar genelevde çalışamıyor. Almanya’da çoğu kişi, çok küçük olan “fahişelik bölgeleri” dışında illegal çalışıyor. Hollanda’da açlık sınırında biri ‘red light’ vitrininde bulunabilmek için gerekli olan vardiya ücretini veremiyor. Yunanistan’da evli bir kadın genelevde çalışamıyor. Kağıtsız göçmenler yasal hiçbir yerde çalışamıyor. Özetle devlet bir büyülü daire çiziyor. Çoğunluk için bu daireye dahil olmak zor.
Bu modelde bağımsız ya da arkadaşlarla çalışmak kısmen ya da tamamen yasak. Seks işçisi bir müdüre/pezevenge bağlı çalışmak zorunda. Böylece pezevenkler işçi üzerinde güç sahibi oluyor. Yasal çalışanlar sürekli baskı altında. Zorunlu hastane kontrolüne gitmek durumundalar. Seks işçileri için sağlık raporu dayatması bir hak ihlali. Bedava, kolay erişilebilir sağlık hizmeti haktır, ancak zorunlu test bir insan hakkı ihlalidir. Herkes tıbbi gizlilik ve özerkliğe sahip olmalıdır ama bu uygulama ile devlet seks işçisini vatandaşı, hakkını koruması gereken birisi olarak görmüyor.
Emek sömürüsünü bitirmiyor, ancak güvenceli iş için bir adım: Dekriminalizasyon
Yeni Zelanda ve Yeni Güney Galler’de seks işçiliğinin dekriminalizasyonu söz konusu.
Bu model işçinin, müşterinin ve aracının yasak olmaması hali. Seks işçilerinin örgütlü olduğu STK’larla yapılan görüşmelerle Yeni Zelanda 2003’te bu modele geçiyor. Kusursuz değil ancak bir başlangıç noktası olarak görülebilir.
Seks işçiliğinin bir iş olarak görülmesine bağlı olarak; işverenler çalışanlarına karşı iş yasalarına bağlı olmak zorunda. Yeni Zelanda Adalet Bakanlığı’nın anketine göre sokakta çalışan seks işçilerinin %90’ı artık işçi haklarına sahip olduğunu hissediyor. Yine %90’ı işçi sağlığı ve iş güvenliği haklarına sahip olduğunu hissediyor. Yasak olmadığı için işçiler işyerinde cinsel saldırıdan korunabilme avantajına, yeterli molalara, güvenli iş materyallerine ve müşteri reddetme hakkına bir nebze daha fazla sahip. Seks işçisi kolektiflerinin de yasak olmaması sayesinde daha çok işçi, işverenle çalışmak yerine evde arkadaşları ile çalışmayı tercih edebiliyor.
Görüyoruz ki seks işçiliği yasaklansın talebi, bu alanda çalışanların güvenlik, hak ya da adalete erişimine engel demektir. Yasaklanma talebi, devletin seks işçisi üzerindeki gücünü artırıyor ve bu da ciddi bir patriyarkal dinamik. Seks işçiliği yasak olmaktan çıktığında tüm sınıf çelişkileri bitecek demek değil. Ancak tartışmaları öncelikle işçilerin talepleri üzerinden kurmak, dahası bu alanı bir iş kolu olarak tanımlamak en temel işçi haklarına sahip olunabilmesi için gerekli.