18. yüzyıl İngiltere’sinden bir saray entrikası hikayesi olan Sarayın Gözdesi (The Favourite, Yorgos Lanthimos, 2018) bir tane daha kıskanç, rekabetçi kadınlar anlatısı önyargısını yaratmaya çok açık (ya da ben kötü niyetliyim). Önyargımın tonlarca filmle oluşturulmuş temelleri olmakla beraber, Sarayın Gözdesi beni hiç beklemediğim bir yerden vurdu. Üç kadının iktidar savaşı, kıskançlık ve intikam üzerine kurulmuş bu anlatının zeminini kadın düşmanlığı değil tersine erkek dünyada hayatta kalma stratejileri oluşturuyor. Filmin ana karakterleri alışıldık temsillerin dışında, katmanlı ve karmaşık karakterler. Hem çok güçlü hem de çok kırılganlar. Kimi zaman acımasızlaşıyor, kimi zaman ise insani bir tarafları ortaya çıkıyor. Bu geçişler ise bir dengesiz/histerik hal değil. Karakterlerin davranışlarının motivasyonlarını anlıyor olmamız, onları iyi/kötü makbul/yoz kadın ikilikleri dışından bir bakışla görebilmemizi sağlıyor. Filmin alışılmış kadın temsiline dair alt üst ettiklerinden bir diğeri de temiz pak, pürüzsüz bedenler miti. Bu kadınların bedenleri yaralar alıyor, düşüyorlar, kusuyorlar ve gaz çıkarıyorlar. Filmin groteskliğinden de beslenen bu temsiller kadınları geleneksel rollere sıkıştırmayayım derken yenilerini yaratmaktan ya da kadınları erkekleştirmekten kaçınmış. Erkekler demişken, bu filmde kadınların erkeklerle pek işleri yok. Bu kadınlar bedensel ve zihinsel hazları birbirlerinden alıyorlar, erkeklerin rolü ise sadece işlevsel. Başka bir türlü ifade etmek gerekirse film Bechdel testini ortaya çıkaran ihtiyacı tersine çevirmiş. Filmde iki erkeğin birbirleriyle kadınlar dışında bir konuda konuştuğu tek bir sahne var; bir ördek hakkında konuşuyorlar. Hadi izleyin!