Sahnede kadın taklidi yapmayan ve kibar da olmayan kadınlar görünce buna şimdilik Çok da Fifi deniyor.
Feminizmle hayatımıza eklenen en güzel kavramlardan biri, kadın mücadelesinin tarifinde kullanılan “kız kardeşlik”. Ama bu ifadeyi ilk duyduğum zamanlarda, sanki karşılığını bulamıyor gibi gelirdi, “kız kardeşlik” yanlış bir ifade kullanımı diye düşünürdüm. Bu itirazımın nedeni üstüne biraz düşününce, şunu anladım, çocukken, değil başka kadınları kız kardeşin olarak görüp, onların yolunda mücadele etmek ve sesleri varsa yükseltmeleri için yer açmak, öz kız kardeşini bile sevmek biraz mücadele istiyordu. Bu, ev içi emeğin yok sayılması gibi, üstümüzdeki erkek egemen anlayışın asla bahsedilmeyecek kadar detayda kalan ama hissedilen, sezilen etkilerinden bir tanesiydi. Pek konuşulmayan ama bilinen şeylerdi bunlar. Kız kardeşler arasında daima karşılaştırmalar yapılır, sanki ilelebet bir rekabet ortamı varmış etkisi yaratmak için yapılan imalar hep mutfakta ya da temizlik konularının üzerinde durur, daha yüzeyde ise daima fiziksel özellikler kıyaslanırdı. Çok kız kardeşli ailelerde hep kavga çıktığının dedikodusu yapılırdı mesela, ya da aynı şeyi (adamı, mirası, parayı) isteyen kız kardeşlerin birbirlerine girişinden ağızlar sulanarak bahsedilirdi. Neyse ki büyüdük, aynı şeyi (içmeyi, dans etmeyi, kahkaha atmayı) istemenin bir kavga sebebi olmadığını da öğrendik. Hâlâ büyüyoruz, okuyoruz, gördüklerimize benzememek için elimizden geleni yapıyoruz, en önemlisi de öz kız kardeşimizden hayat derslerini bolca alıyoruz. Sonunda hayranlıkla izlediğimiz bir kız kardeşimiz olduğu ve o yanımızdayken çok güçlü olduğumuzu anlayıp, tüm kadın mücadelesine şükrediyoruz.
Öz kız kardeş olmayıp, söz söylemek için birbirine yer veren beş kadın düşündürdü bunu bana bir kez daha. Çok kız kardeşli bir ailenin, erkeklere karşı birleşmiş hiç kavgası olmayan, ama birbirine benzeyen bir tarafı da pek olmayan rengarenk kardeşleri gibilerdi.
Bu duygusal girişte kolayca bin tane şaka malzemesi bulabilecek, -kız amaaan, sen de amma abarttın he- diyebilecek zihinlerin önüne atıyorum kendimi, zira bahsettiklerim hazır cevap, dalgacı ve en önemlisi kimseyi takmayan “Çok da Fifi” isimli beş kişilik stand-up grubu. Aslı Akbay, Deniz Özturhan, Hande Yögen, Şirincan Çakıroğlu ve Meltem Parlak’ın oluşturduğu stand-up grubu, şehirleri hatta ülkeleri kat ediyor.
Ülkemizde stand-up kültürü sanki hep bir yerlerde sürüyormuş gibi bir izlenimim vardı. Ama kendi aralarında kalır tam bir görünürlüğe kavuşamazlar sanki. Hani kanarya sevenler derneği gibi, aynı yerlerde takılan insanlar bir araya gelir ve birbirine güler sanırdım dışarıdan. Çok da mantıksız değil, mecburen de öyle herhalde, çünkü ülkemizde stand-up izleme kültüründen ziyade, Instagram’da skeçler çekip ünlü olmak ya da stand-up denince mutlaka tek ve belli bir isme gitmek var. “Aaa biz filanca’ya gittik çok güldük” deniyor. Ama işte stand-up, tek kişide kaldığı sürece bir temsil kültürüne dönüşmüyor, bir de tabii erkeklerin elinde kalıyor, ki sebepleri araştırılabilir ve sanırım başka bir yazının (hatta biri şimdi alırsa) başka birinin konusu. (Muhtemelen bir erkeğin araştıracağı bir konu olabilir, çünkü erkekler “Bu adam nasıl bu kadar komik abi bu kadar” diye aşırı merak ediyorlar). Filanca isim de zaten izleyicilerine, erkeklikleriyle ilgili sağ olsun, hiç kötü hissettirmiyor, cinsiyetçiliği dozunda, kadın taklidi kibarca, biraz da “halktan anlayan” biri oluyor.
Sahnede kadın taklidi yapmayan ve kibar da olmayan kadınlar görünce de buna şimdilik Çok da Fifi deniyor. Şimdi burada spoiler vereceğim, isterseniz bir cümle atlayıp okuyun ki, gösteriyi izlemediyseniz gülmeniz azalmasın. Çok da Fifi, umumi tuvalette sıçratmadan işemekten, büyüsün diye memelere kapatılan fincanlara, eski kocaların zahmetsiz seks girişimlerinden, kadın orgazmının hiç de o kadar acayip olmayan numaralarına, terapistlerle senelerdir bir yere varmayan ilişkilerden, hâlâ babadan harçlık isteyen koca kadar adam olmuş abilere uzanan bir yelpazede şaka konularıyla güldürüyorlar. Gösteriye gitmeden evvel içlerinden tanıdığım tek isim, “Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği” adlı bloğuyla 20’lerimin başında epey özenerek izlediğim Deniz Özturhan’dı. Yani çok hoş ve havalıydı tabii ama onda özendiğim kısım bu değildi: Sahnede bara gittiğini anlatıyordu ve ben o yıllarda gece o kadar geç saatlerde barlarda dolaşamıyordum ya da yeni başlamıştım dolaşabilmeye, o da kaçak göçek. Onu ilk izlediğimde, berbat bir bar tuvaletindeki haline kahkahalarla güldüğümde “Oha bara gitmek ve sarhoş olmak çok havalı ki” diye düşünebilecek kadar da gençtim. Eve geç gitmem yasaktı, “arkadaşlarımın evinde kalıyorum” numaralarıyla geçiyordu geceler, falan filan, anlarsınız. -Gece dışarıda ayakta elinde mikrofonla konuşan bir kadın olmak için- izin istesem, annemler herhalde “hayır” derlerdi. Ve bunun bir sorun olduğuna, ayrı bir evim olması gerektiğine karar vermem, harekete geçmem, herhalde bu ve benzeri durumlarda aklımdan geçenlerden ötürü gerçek oldu. Yıllar sonra tekrar bu kez Çok da Fifi’de Deniz Özturhan’ı dinlediğimde ise bar şakası gitmiş yerine yenileri eklenmiş ve hâlâ komiklerdi, Deniz Özturhan’ın cool’luğundan da bir şey eksilmemişti. Zaten ben de istediğim saatte gidiyorum eve uzunca bir süredir.
Gösteride, kadınlık ve erkeklik halleri etrafında dönen, sanki kadınlık ve erkekliği yekûn birer durummuş gibi kabul eden ve ortaklıklar üzerinden genellemeler yapan ifadeler de çoktu. Mizahta bunları yapmamak zor tabii ama mizah da zor bir şey zaten, üstelik sınırsız. Şakaların takıldığı, etrafında döndüğü, dolaştığı parmağını uzatıp geri çektiği şeyler de fazlacaydı. Sanki daha coşkulu ya da düz söylemek gerekirse “edepsiz” de olabilirlerdi de ama kendilerini tutuyorlar mı acaba etkisi geçti bazı yerlerde. Ya da belki özellikle evlilik/aile baskısı/evde kalmak etrafındaki şakalarda ister istemez queer’in hiç var olmadığı, ziyadesiyle heteroseksüel bir dünyada dönüyordu bahsedilen atmosfer. Söylemedikleri, “henüz şakasını yapmadıkları da çok şey var daha” etkisi uyanıyordu.
İster istemez seyircileri de izleyesiniz geliyordu tabii, gösteri sırasında. Benim de etrafı merakla izlediğim anlar oldu. Dönüp sağıma baktım, soluma baktım, kadınlar salma havasında, erkeklerse birkaç istisna hariç, suratlarında dumur bir ifadeyle oturuyorlardı. Şimdi yukarıda özetlediğim, yapılan şakalar, bana hiç de tabu gibi gelmiyor. Ama belli ki bazı izleyicilere öyle geliyor, ya da şaşkınlık etkisi uyandırıyor, ne acayip değil mi? Tabii bunu “gülmemelerinden” çıkarmadım sadece, her gün içinde yaşadığımız kültürün etkisiyle böyle düşünüyorum. Bilmediğim bir kültürde beni güldüren bir gösteriye gülmeyen insanlar görsem “komik bulmadılar” diye düşünürdüm. Ama burada kendi yaşıtım, kendi şehrimin insanları arasında, o dumur ifade de alnında yazıyor… Masalarda kasılan erkekler arasında, çok da çaktırmamak için az hareket etmeye dikkat ederek, birbirlerine eğilip “Ne diyor,” diyenler bile vardı. Belki sadece duyamamıştır sahnedeki stand-up’çıyı ama sanki daha çok şakayı o kadar anlamamış gibi geldi bana. Anladığıyla da yetinmek istememiş ya da biraz daha bilgi alırsa belki güler gibi mi düşündü acaba? Bu da belki başka şovun konusudur ve o şovu da bir erkek yapar, hadi onu da onlara bırakalım, “stand-up’ta gülemeyen erkek” onları baya iyi hissettirir.
Bu konuları gönül rahatlığıyla onlara bırakabiliriz çünkü beğenip beğenmemenin ötesinde Çok da Fifi bana sahnede 20’şer dakikaya sığmayacak çok konumuz, gülecek çok lafımız, kavuşacak çok dostumuz kız kardeşimiz olduğunu hissettirdi. Bu da az şey değil belli ki.
Çok da Fifi ekibi son zamanlarda bir kişi eksilmiş ve yakın tarihli güncel bir gösterilerinin Youtube linkini bulmak kolay değil ama aynı isimle açtıkları Youtube kanalları belki sizi de güldürür. Karantina günlerinde gösterilerini izlemek için daha ne kadar beklemek gerekecek bilinmez ama Instagram üzerinden takip de edebilirsiniz.
https://www.youtube.com/channel/UCkXi2VehBgOZp9CfaLPEH_A
https://www.instagram.com/cokdafifistandup/