Öfke, karamsarlık, isyan, umursamazlık, agresiflik, korku, cesaret, şehvet gibi kutuplar arasında kolayca gezinebilen genç bir kadının, Barış’ın mücadelesi
Muge Halukivna, ilk romanı Kiev’de Bir Barış’ta, cinsel ahlak, bu ahlaka isyan ve arzu ilişkisinin karmaşıklığını Barış adlı genç bir kadın üzerinden ele alıyor.
Yirmilerinin sonlarındaki Barış, bir inşaat firmasının yöneticisi olarak Kiev’de çalışan babası Erol’u ziyarete Kiev’e gider. Sınırları zorlayan cinsel deneyimleri seven Barış, aynı zamanda bir aylak kadındır. Kiev’e belli bir gidiş nedeni yoktur ve Türkiye’de yaşadığı hayata benzer bir hayatı Vlad adlı Ukraynalı çocukla yaşamaya başlar. Türkiyeli erkeklerin zihninde bir seks turizmi cenneti olan Kiev’de, Türkiyeli kadınlara dayatılan cinsel ahlakı reddeden bir Türkiyeli kadın imgesi kitabın üzerine kurulu olduğu temel gerilimdir denebilir.
Barış’la Vlad arasındaki çokça BDSM pratiği barındıran köle-efendi ilişkisi, Barış’ın cinselliğini yaşayışındaki isyanı karmaşıklaştırır. Duyguların birer fanteziye dönüştüğü, fantezilerin bazen gerçeğin bir parodisine bazen de gerçeğin ta kendisine dönüştüğü bu dünya Barış için de çok kolay değildir. Bir seks teröristi olmak istediğini söyler, ahlakın cinselliğe çizdiği ve neredeyse hiçbir sınıftan kadının kaçamadığı çizgilerin dışına çıkar. Vlad’ın, onun bilgisi dışında internette yayınladığı bir seks kasediyle ise hayatı geri dönülemez bir noktaya gelir. Barış artık internette seks kasedi olan bir kadındır ve babası dahil tanıdığı herkes bu kaseti izlemiştir.
Yaşadıklarının Barış için kolay olmayışı noktasındaki dürüstlük, bence kitabın en değerli tarafını oluşturuyor. Bir kadın olarak istediğiniz herkesle sevişebilir, yatakta istediğiniz kadar ileri gidebilir, iç dünyanızda cinselliğe dair hiçbir tabu barındırmıyor, hatta bu tabularınızı birer fantezi konusu haline getirip onlardan haz alıyor olabilirsiniz. Ama toplumun ahlakçı bakışından kaçmak kimse için kolay değil. Bu bakışla giriştiği mücadelede, Barış’ın güçsüzlüklerini, o ahlakçı bakışa gücünün yetmediğini gördüğü anlardaki düşüncelerini ifade etmekteki dürüstlüğü hikâyeyi gerçeğin yakınlarında tutuyor.
Toplumun cinsellik konusundaki ahlakı ne kadar toplumsal bir gerçekse, arzular ve cinsellik de bir o kadar gerçektir. Herkes sevişir. Fantezilerimiz, yataktaki gerçeğimizdir denebilir. Yataktaki gerçeğimizi insanların izlemesi birçoğumuz için korkutucu bir olasılıktır ama bu onlara gerçekliklerinden bir şey kaybettirmez. Kitap bu iki gerçeğin çarpışmasını anlatıyor ve bunu dürüstçe yapıyor demek yerinde olur.
Kitabın odağındaki Barış-Vlad ilişkisinin işlenişiyse aşk ilişkilerine dair daha kişisel bir gerçeklik sunuyor. Vlad’ın soğukluğu, aralarındaki köle-efendi ilişkisinin üzerine kurulduğu heyecan verici bir zemin oluyor ilk başlarda. Barış’ın gözünde hem bir gerçek hem bir hayale benziyor Vlad. Birlikte Kiev sokaklarında yaşadıkları maceralar büyüleyici deneyimler oluyor. Ancak yine aynı soğukluk, Barış’ı yaşadığı kabusun içinde yalnız bırakıyor. Birini sevmenin, ona kendini açmanın, güvenmenin, onu ve sevgisini kaybetme korkusunun, ona öfkelenmenin ve hak vermenin ruh hâlleri incelikli bir şekilde anlatılıyor.
Kadın bedeninin bir günah, suçluluk kaynağı olarak görülmesi, erkek bedeninin taşımadığı bir sürü sorumluluğun kadın bedenine yüklenmesi, yüzyıllardır kadınların hayatını zorlaştırıyor. Kiev’de Bir Barış, bu konudaki kişisel bir mücadeleyi anlatıyor bize. Öfke, karamsarlık, isyan, umursamazlık, agresiflik, korku, cesaret, şehvet gibi kutuplar arasında kolayca gezinebilen Barış’ın mücadelesi; okura kapsamlı ve derinlikli bir bakış sunuyor. Bence, bedeni üzerinde söz söyleme hakkı için mücadele eden her kadının ilgisini çekebilecek şehvet ve gerçek dolu bir hikâye anlatıyor.