Karakterleri yüzeysel, karikatürize edilmiş biçimleriyle gözlemlediğimiz bu içerikler kadın erkek karakterlerin nasıl olması gerektiğine, aralarındaki ilişkinin kurallarına dair kalıpları yeniden üretiyor.

* Bu yazı sözü geçen diziyle ilgili sürpriz gelişmeler (spoiler) içerir.

Üç dört yaşlarında iki kız çocuğu aralarında konuşmaktadır, isimleri Ceren ve Gülçin olsun:

Ceren: Büyüyünce ne olacaksın?

Gülçin: Hemşire olacağım.

Ceren: Aa neden hemşire olacaksın? Doktor olsana.

Gülçin: Kızlar doktor olmaz ki.

Ceren: Olur. Şimdi-adını-hatırlayamadığımız-1990’ların-bir-dizisinde bir kız doktor. Sen de doktor olabilirsin.

Gülçin: E tamam o zaman doktor olayım.

Yukarıdaki diyalog, 1990’ların sonunda yazarlardan birinin yeğeninin kreş arkadaşları ile arasındaki konuşmadan alınmıştır. Maksat doktorluğun hemşirelikten üstün olduğunu ima etmek veya çocukların küçük yaşta toplumda saygın görülen mesleklere yönlendirilmesini tartışmak değil, medyanın cinsiyet kalıpları üzerindeki etkisini gösterebilmektir. Öyle ki dizi karakterleri, dört yaşında bir çocuğun hayallerini kısıtlayan veya tersine duvarları yıkan bir etken olabilir.

Bu yazıda Bay Yanlış dizisinin ilk bölümünü toplumsal cinsiyet açısından inceleyip her yaz televizyonda görülen, birbirinin benzeri pek çok özelliğe sahip, “yaz dizisi” olarak adlandırılan bu türün klişelerini özellikle temsil ettikleri bağlamda değerlendireceğiz. Bay Yanlış adlı dizinin ilk bölümü 26.06.2020 tarihinde yayınlandı. Dizinin senaristleri daha önce de romantik komedi türünde benzer ve izlenen yapımların senaryolarının yazmışlar. Dizi ilk bölümüyle iyi bir reyting elde etmiş görünüyor; totalde dördüncü AB grubunda ise üçüncü sırada (Diziviki, 26.06.2020).

Dizi, kısaca kendisini duygusal ve maddi olarak sömüren adamlara bağlanan, bir yandan da annesinin ve sosyal çevresinin evlilik ve çocuk baskılarından bunalmış durumda olan Ezgi isminde genç ve şehirli bir kadının aldatılması, işten atılması ve artık hayatıyla ilgili yeni bir arayışa geçmesi serüveni üzerine kurulmuş. Özgür ise kadınlarla tek gecelik ilişkiler yaşayan, bu kadınların kendisine bağlanmaması için elinden geleni yapan, arada aşk ve kadınlarla ilgili beylik laflar eden zengin ve çok kaslı bir adam. Bir şekilde yolları kesişiyor ve tahmin ettiğimiz kadarıyla (çünkü yaz dizilerini çözmek roket bilimi değil) bundan sonraki bölümlerde Özgür, Ezgi’ye “cool” olmayı, erkeklerin üzerine düşmemeyi, böylece onu sevecek ve değer verecek birini bulmayı öğretirken ikili birbirine aşık olacak, ağır çekimde bol bol bakışıp, gereksiz kavgalar edip, sonunda kavuşacaklar.

Dizinin açılış sahnesinde aldatılan ve son ilişkisinden yana da hayal kırıklığı yaşayan Ezgi’nin anlatıcı sesini duyuyoruz:

“Niye bu kadar zor? Niye üzülen hep ben oluyorum? Neden yani… Oysa bir gün önce ne kadar da mutluydum. Sevip değer verdiğim bir ilişkim, bir sevgilim, en önemlisi de evlenebilme ihtimalim vardı…”

Oldukça sert bir girişle, Ezgi’nin hayatında evliliğin ne kadar önemli bir yeri olduğunu, evliliği ilişkilerden daha öncelikli bir yere koyduğunu anlıyoruz. Yakın çevresi, Ezgi’nin hayatına yanlış erkekleri aldığını düşünüyor ve onu doğru biri ile yakınlaştırmaya çalışıyor. Burada Ezgi’nin geçmiş ilişkilerinde erkek arkadaşlarının ödevlerini yapmak, kredilerine ortak olmak gibi kendini adamışlığının bir eleştirisini de görüyoruz. Kuzeni ise Ezgi’nin artık daha fazla vakit kaybetmemesi gerektiğini söyleyip onu doğru adamlara yönlendirmeye çalışıyor. Burada Ezgi’nin hayatta doğru tercihler yapabilirken sadece ilişkilerde yanlış tercihler yaptığı bilgisini ediniyoruz. Başlıca yanlış tercihler ise elbette en başta güvenilmeyecek olana güvenmek, ilişkide ilk adımı atmak, ölçüsüz iyilikler, jestler ve sürprizler yapmak olarak sıralanıyor. Nitekim ilişkileri derinleştikçe Özgür, Ezgi’yi ilişkilerde asla ilk adımı atmaması ve erkeği üstü kapalı biçimde yönlendirmesi gerektiği hakkında uyarıyor. Burada bir ilişkinin sağlıklı yürümesi için sorumluluğun yine kadına yüklendiğini, asıl idare edicinin kadın olduğunu ve bunun normal kabul edilmesi gerektiğini anlıyoruz, çünkü doğru ya da yanlış erkek diye bir şey olmadığı, erkeklerin kadınlar tarafından doğru veya yanlış idare edildiği mesajı açıkça veriliyor.

Gelelim kadın karakterlere ve aralarındaki iletişime. Bay Yanlış’ın ilk bölümü, Bechdel testini geçemedi. Diğer yaz dizilerinin hepsini bölüm bölüm inceleme fırsatımız olmadı ama onlarda da kadın karakterlerin aralarındaki konuşmalarında aşk dışında bir konuyla (herhangi bir varoluşsal sorun, geçim sıkıntısı[1], güncel bir mesele, sanat, spor, kariyer vb.) ilgilendiğine denk gelmedik. İşkolik bir avukat olan Deniz hariç dizideki bütün kadın karakterlerin tek derdi evlilik. Ezgi ve Özgür’ün anneleri ise çocuklarının mürüvvetini görmek için sürekli bu konuyu gündeme getiriyorlar. Örneğin kızıyla yaptığı görüntülü konuşmada annesi Ezgi’ye yumurtalarını dondurmasını tavsiye ediyor. Kişi hayatında aslında önemli bir baskı unsuru olabilecek bu tavsiye bir gündelik konuşmanın içinde, karikatürize edilmiş bir anne profili tarafından dile getiriliyor. Keza Bay Yanlış’ın, yani Özgür’ün annesi de oğlunu bir an önce evlendirmek istemektedir; oğluna akrabaların nasıl evlendiğini ve nasıl erkek torun verdiğini anlatması benzer bir “torun hasreti ile yanıp tutuşan anne” temsilidir. Evlilik ve çocuk konusundaki baskı hem erkek hem de kadın karakter için geçerli olsa da erkek bu durumu önemsemeyip hayatına devam edebiliyor, ancak kadının üzerindeki baskının daha geniş kapsamlı bir toplumsal gerçekliğe işaret ettiğini görüyoruz. Bu nokta daha incelikli bir bakış açısından ele alınmış olsa ortaya daha iyi bir iş çıkabilirmiş. Örneğin Ezgi’nin bir yanlış erkekten diğerine sürüklenmesinin arkasında yatan bu baskı daha iyi işlenebilirmiş.

Ezgi evlenmeyi nihai hedef olarak belirlemiştir, bu yüzden onu destekleyen yakın çevresi, Ezgi’yi Bay Doğru ile yakınlaştırmak için bildik klişelere başvuruyorlar; onu güzelleştirmek için beraber kuaföre gidip alışverişe çıkıyor ve Bay Doğru ile nasıl konuşması gerektiği hakkında taktikler veriyorlar. Bay Doğru olarak tanımlanan kişiyle işi ilerletmek o kadar önemli ki, onu alışverişin yanında birkaç estetik dokunuş için doktora da götürüyorlar. Ezgi’yi botoks yaptırmaya ikna etmeye çalışan kuzeni, Ezgi’ye kendisini gelinlikle hayal etmesini söylüyor. Yani evlilik kutsal hedefi uğruna gerekirse fiziksel değişim de yapılmalıdır. Öte yandan Bay Doğru ile doğru iletişim kurmak çok önemlidir ve bu iletişimin sorumluluğu da yine Ezgi’dedir. Örneğin, karşısındaki erkeğe kendini beğendirmek için yapmadığı hayır işlerinden, etkinliklerinden bahsederken, tek bir yanlış adımı doğruyu kaybetmesine neden olur. Yanlış adım, karşısındaki kişiye buluşma teklif etmektir. Burada ikili ilişkilere dair normatif kalıpların kabaca yeniden üretildiğine şahit oluruz.

Ezgi, diğer yaz dizilerinden de aşina olduğumuz gibi, saf, içi dışı bir, güzel ve genç bir kadındır. Romantik komedi türünde sıkça rastladığımız üzere aksilikler peşini bırakmaz. Aynı gün içinde hem şirket arabası ile kaza yapar, hem işini kaybeder, hem eski sevgilisi tarafından eskiden birlikte yaşadıkları evden taşınmaya zorlanır, hem de kendisine araba çarpar. Ona çarpan arabanın şoförü ise yakışıklı bir doktordur. Kuzeni, Doktor Serdar’ın hayırlı bir kısmet olduğuna inanmıştır, Ezgi’nin ondan şikayetçi olmasını istemez:

“Anlatamadım galiba… Adam ülkenin sayılı kadın doğumcularından, bekâr, oğlak burcu, annesi ressam, babası beyin cerrahı… Ayrıca yakışıklı. Çocuklarınıza bu genleri verebilecek bir adam karşınıza çıktıysa size arabayla değil tankla bile çarpsa yargılamazsınız canım, şükredersiniz.”

Bu arada, ilk bölüm boyunca insanların çok güzel giyindiklerini, çok güzel evlerde oturduklarını ve pandemi izi görülmemesine rağmen tenha sokaklarda dolaştıklarını gözlemliyoruz. Bu sterilize edilmiş, gerçekle bağı neredeyse olmayan kent ortamında, ülkemizin başat sorunu ekonomik sıkıntılar ise (en azından ilk bölüm için) gündem dışındadır. Örneğin yedi yıllık işini bir günde kaybeden Ezgi bu durumu çok da fazla dert etmez. Eski sevgilisinin başka bir kadınla evleniyor oluşunu daha büyük bir üzüntü kaynağı olarak görmektedir.

Dizinin diğer başrolü Özgür rolünde daha önce çeşitli cinsiyetçi söylemleriyle gündeme gelmiş ve eleştirilerin hedefi olmuş olan ve benzer dizilerde rol alan Can Yaman’ı görüyoruz. Canlandırdığı Özgür karakteri adı gibi özgür ruhlu, yakışıklılığı ile her kapıyı açan etrafında kendisine hayran bir kitlesi bulunan hem işletmeci hem miksolojist[2], hem DJ hem de şefe akıl verebilecek kadar mutfak bilgisi olan bir karakterdir. Burada ekranda kadın bedeninin yanında erkek bedeninin de cinsel bir obje olarak sıkça kullanıldığını gözlemliyoruz. Daha önceki yaz dizilerinde örneklerine rastladığımız gibi, sayılan özellikleri ile Özgür hegemonik erkekliği temsil etmektedir. Özellikle üst sınıf hegemonik erkeklik değerleri olarak nitelenen sermayeyi idare etmek, bakımlı, başarılı, etkileyici olmak özelliklerini taşır (Özbaş Anbarlı 2019). Çevresindeki beta erkeklerin, örneğin yaşadığı rezidansın güvenlik görevlisinin Özgür’ün kadınlar üzerindeki becerisine hayranlık duyması farklı erkeklikler arasındaki iş birliğini bize göstermektedir. Kadınlardan cinsel obje olarak bahsederken Özgür ve (adını öğrenmeye ihtiyaç duymadığımız) güvenlik görevlisi arasındaki kısa sohbet sınıf farkını geçici olarak silmiş görünmektedir.

Özgür ile Ezgi yağmurlu bir günde aynı taksiyi durdurmaya çalışarak tanışırlar ve farklı tesadüflerle sürekli karşı karşıya gelirler. Sürecin sonunda geçici bir komşuluk ilişkisi yaşamaya başlayan bu ikilinin birbiri ile dertleşmesine ve evrenselliğini asla sorgulamadıkları birtakım kadın-erkek ilişki kalıpları üzerine tartışmalarına şahit oluruz. Bir ilişkide yapılması ve yapılmaması gerekenler vardır (ilk adımı kadının atmaması ve hevesli olduğunu çok belli etmemek gibi) ve bu kural ihlalleri Ezgi’nin eli boş kalmasına neden olmaktadır. İçinde bulundukları bağlamda Özgür’ün Ezgi’ye tavsiyelerinin bir kısmı yararlı olabilir, ayrıca Özgür’ün kendi yalnızlığının bir mecburiyet değil seçim olduğunu söylemesi de önemli (gerçi yalnızlığı seçebiliyor olmak da cinsiyetçi bir toplumda erkeklere bahşedilmiş bir ayrıcalık). Bu diyaloglar, cinsiyetçiliğin ve kalıp yargıların tersyüz edildiği daha incelikli bir şekilde ele alınsa dizinin beceriksiz-patavatsız kızın koca bul(ama)ma-serüveni olmaktan çıkıp eğlenceli bir kara mizaha dönüşme potansiyeli bile olabilir.

Eşcinsellik, yaz dizilerinde özellikle de karikatürize edilmiş erkek karakterler üzerinden, örtük olarak temsil edilebiliyor. Bu dizilerde erkek eşcinselliğini bir eğlence unsuru olarak görüyoruz, esas oğlanın asistanı veya şirketindeki bir çalışan olarak karşımıza çıkıyor. Bu yan karakterin rolü esas kıza akıl vermek, onun giyim tarzını değiştirip esas oğlanın onu fark etmesini sağlamak, arada da abartılı-iğneleyen ya da lafı gediğine koyan konuşmalarıyla ortama renk katmaktan ibaret, ama onun iç dünyasını veya aşk hayatını asla görmüyoruz. Yaz dizisi formülündeki bu demirbaş karakterleri LGBT+ görünürlüğüne bir katkı gibi düşünebilirdik, ama daha ziyade önyargıları yeniden üreten bir temsil görüyoruz. Bay Yanlış’ta, en azından ilk bölümde, böyle bir temsil yok ama Özgür’e sinirlenen (Özgür’ü aşırı sahiplenen başka bir kadın tarafından, Özgür’le birlikte geçirdikleri gecenin sabahında evden kovulmuştur) gazeteci kadının Özgür’le yaptığı röportajı kaleme alırken onun eşcinsel olduğunu ima etmesi ve Özgür’ün bu duruma sinirlenmesi söz konusu.

Bundan yirmi yıl önce 50-60 dakika arasında değişen dizi süreleri, günümüzde kurumsal düzenlemelerin eksikliği sebebiyle 120 dakikadan fazla. Bu durum işlenen konular, dizi temposu ve niteliği üzerinde doğrudan belirleyici hale gelmekte. Reyting kaygısı yapımcıları denenmiş formülleri ufak rötuşlar ile yeniden piyasaya sürmeye itmekte. Sürelerin uzaması, TV’deki içeriklerin daha da benzer hale gelmesinin hem nedeni hem de sonucu gibi görünüyor.

Bu dizide de, daha önceki yaz dizilerinde olduğu gibi, sakar, saf, güzel bir kadın ile uçarı, zengin, yakışıklı ama duygusal korkuları olan bir adamın yakınlaşmasına şahit olacağız. Başroller kadar güzel- çarpıcı-yakışıklı olmayan ama “tatlı” yardımcı oyuncuların yan hikâyeleri ise işin tuzu biberi olacak. Burada işlenen ve yeniden üretilen toplumsal cinsiyet kalıpları ise kadını (şimdilik) evlilik hedefine kilitleyen, erkekler için ise yalnızlığı bir seçim-seçenek olarak tanımlayan, erkeğin kimseye bağlanmadan hayatına devam etmesini olumlayan kalıplar. Dizinin ilk bölümünde işlenen “doğru adamı bularak onu nikah masasına oturtma” hedefinin nasıl bir bağlama oturtulacağını ya da sınanıp sınanmayacağını ise önümüzdeki bölümlerde göreceğiz.

İşin belki en acı kısmı ise bu dizide çerçevelenen dünya ile gerçek hayat arasındaki makasın gün geçtikçe daha da açılıyor olması. Bugün bir insanın aynı gün içinde işinden ve evinden olması, var olan ekonomik koşullar göz önüne alınırsa, rahat atlatılabilecek bir durum değil. İşsizliğin, kişiye aşk hayatına odaklanma fırsatı vermeyecek büyüklükte bir kaygı yaratması beklenebilir. Güzel evler, daireler, “roof”lar ve tenha sokaklar bu ülkede kısıtlı bir kesimin erişiminde. Yapım izleyicilerin güzellik-güzel yaşam görme isteğini karşılamayı hedeflerken ülkenin yaşamakta olduğu güncel ekonomik sorunlardan da bir o kadar uzaklaşıyor.

Yazıyı toparlarken medyanın gücü ve önemini başta aktardığımız anekdot ile hatırlamakta yarar var. Toplumsal cinsiyete dair eşitsizliklerden medya içeriklerini sorumlu tutmak gerçekçi olmasa da, medyanın uzun süreye yayılan toplumsal etkileri yadsınamaz. Medya mevcut güç dinamiklerini yeniden üreterek bize normalimizi hatırlatıyor, normalin çerçevesini çiziyor. Türkiye’de televizyon hala önemli. Son birkaç yıldır Netflix ve HBO dizileri popüler olsa da bunlar belli bir kesime hitap ediyor, fakat çoğunluk için evde eğlence, ulusal kanallardaki diziler anlamına geliyor. Fox TV gibi kendini muhalif çizgide konumlandıran bir kanalın ise ana haber bültenlerinde genç işsizliği, geçim sıkıntısı, erkek şiddeti gibi konuları ele alıp cinsiyetçi kalıpları yeniden üreten bir dizi yayınlaması sorunlu (Şen 2020). Günümüz televizyonunda dizinin flörte, sevgililerin birlikte yaşamasına olumsuz anlamlar yüklemeden yer vermesi, eğlence hayatını marjinalleştirmeden işlemesi, içki kullanımının hayatın doğal akışı içinde görüntüleniyor olması bile başlı başına muhalif bir duruş olarak algılanabilir. Ancak toplumsal muhalefetin farklı alanlarının birbiriyle iş birliği yapabilmesi gerekiyor ve her türlü eşitlikçi ve özgürlükçü duruşun toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip olması şart. Öte yandan karakterleri yüzeysel, karikatürize edilmiş biçimleriyle gözlemlediğimiz bu içerikler kadın erkek karakterlerin nasıl olması gerektiğine, aralarındaki ilişkinin kurallarına dair kalıpları yeniden üretiyor. Her dizinin bir sosyoloji dersi olmasına, güldürürken düşündürmesine gerek yok. Ama dizi karakterlerinin, özellikle kadınların, aşk ve ilişkiler dışında da engin bir iç dünyaları olabilir. Senaryoları yazanların birçoğunun sosyoloji mezunu olduğu düşünüldüğünde, daha derinlikli içerik talep etmek de abes olmayacaktır.

Kaynaklar

Özbaş Anbarlı, Z. (2019). Dijital Televizyon Dizilerinde Hegemonik Erkeklik. Erciyes İletişim Dergisi Uluslararası Dijital Çağda İletişim Sempozyumu Özel Sayısı, (1), 81-104. DOI: 10.17680/erciyesiletisim.485373.

Şen, Murat Tolga (27.06.2020) Medya Radar, Bay Yanlış: Fox TV’ye Bir Çift Lafım Var https://www.medyaradar.com/bay-yanlis-fox-tvye-bir-cift-lafim-var-makale-2029129

Diziviki (26.06.2020) Bay Yanlış Dizisi Reytinglerde Nasıl Sonuç Aldı? https://diziviki.com/haber/bay-yanlis-dizisi-ne-kadar-izlendi-reytingleri/

[1] Geçim sıkıntısı, sınıf farkının bariz olduğu dizilerde gündeme gelebiliyor ama üzerinde yeterince durulan bir konu değil.

[2] Günümüzün bu gözde mesleğini kokteyl şefi olarak tanımlayabiliriz.

1 Yorum

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.