Amatörlüğümüzden, adrenalin çığlıklarımızdan ve kahkahalarımızdan güçleniyoruz. Yıllardır dışlandığımız sahaları işgal ediyor, oyunun kurallarını kendimiz koyuyoruz. Bizi heyecanlandıran kazanmak ya da kaybetmek değil senelerce dışlandığımız erkek egemenliğinin kendini var ettiği spor sahalarında güçlenerek var olabilmek.
Erkekseniz evinizde bir basketbol topunuz vardır, şortunuzu giyer, inersiniz basketbol sahasına. Basket sahasında sorgusuz sualsiz sizinle takım kurup maç yapacak başka erkekçikler hazırda bekler sizi. Tek cümle yeterlidir: Maç yapalım mı? Yılların deneyimiyle takımlar hızlıca kurulur, maça başlanır, gelsin turnikeler, havada uçsun küfürler, terleyince çıkarılıp atılan tişörtler ve sergilenen çıplak gövdeler…
Peki, biz kadınlar söz konusu olunca nasıl oluyor bu işler?
Tişörtünü giyip çıkabilir misin? Hayır. Bacak kılların alınmış mı? Regl misin? Uygun kıyafetin var mı? Hadi cesaretini topladın, seninle oynayacak kimse var mı ya da orada bulabilir misin? Bunların hepsini düşünmek zorundasın.
Regl öncesi sendromum yok, regl de değilim, şort giyeceğim için bacak kıllarım alınmış, enerjimi ve cesaretimi topladım. Haydi, basketbol sahasına! Keşke bu kadar kolay olsaydı… Sahadaki erkekçikler beni rahat bırakmaz ki, çok kalabalıklar. Ama oraya yalnız da gidilmez, hiçbir kadının olmadığı 30 erkeğin bulunduğu bir sahadan bahsediyoruz. En iyisi ben birkaç kadın arkadaşı davet edeyim.
Davet listem kabarık ama meğer baskete ilgisi olan tanıdığım pek kadın yokmuş, çoğunluk voleyboldan yana ya da oynasa da liseden beri eline hiç top değmemiş, ya da eli hiçbir topa değmemiş. Eli topa değmemiş bir erkek hayal edin, herhalde eli bulaşık suyuna değmemiş kadın gibi bir şey oldurdu. Israrcıyım, bulacağım… Nihayet iki arkadaşımı daha testosteron işgalindeki sahalarda basketbol oynamak için ikna ettim. Tek başına basketbol sahasına inen bir erkeğin özgüvenine ancak üçümüz bir araya gelince ulaştık. Sahaya gittiğimizde ürkek ve heyecanlı bir şekilde atış yapmaya başladık. Çok geçmeden bir ses yükseldi: BEYLER maç yapalım! BEYLER! Biz kimdik ne işimiz vardı orada? Boy ortalaması 185 cm olan birtakım erkekler tarafından işgal edilmiş potaların kuralları bizim yokluğumuzda çoktan konulmuştu. Biz misafir olarak kurallara riayet ettik ve üçer erkekten oluşan üç takıma birer çiçek olarak dağıtıldık. Aslında biz sadece topa değmek bir iki atış yapmak istiyorduk, erkeklerin maçına dâhil olmak değil. Yine de, gelmiştik ve geri adım atmayacaktık.
Maçta çok sıkıldık, ne ciddiye alınıyorduk ne de elimiz topa değiyordu. Maç bitsin de istenmediğimiz yerden kaçıp gidelim diye bekledik. Genç bir oğlan birimize pas veriyordu. Bütün erkekler aynı değil tabii! Ama o da nesi, paslarının karşılığı olarak maç bitişinde arkadaşımın telefonunu istedi. Pas veriyorsa var tabii bir bildiği…
Bu deneyimimizde bütün sahaların nasıl da erkek işgali altında olduğunu gördük. Nasıl olmuş da senelerce bu sahalara kadınlar uğramamış? Hadi biz üçümüz uğramadık, diğer kadınlar neredeler? Pilates dersleri, koşu bantları, parayla satın alınan birçok spor çeşidi kadınlarla dolup taşarken basketbol sahasında biz neden yokuz?
‘Yenilgiye’ uğradığımız Moda sahilindeki o günden sonra basketbola dâhil edebileceğimi düşündüğüm bütün kadınlara teker teker ulaştım. Bir whatsapp grubuyla hevesli kadınlar birbirine bağlandı. O sahalar erkeklerden geri alınacaktı ve bu ancak güçlü bir örgütlü mücadeleyle gerçekleşebilirdi.
Örgütlü mücadelemizde pazartesi günlerini basketbol günü ilan ettik ve ilk işgal yerimiz Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı olacaktı. Yoğun foseptik kokusu altındaki Yoğurtçu Parkı, Moda sahilindeki potalardan daha kolay bir hedefti bizim için. Maçlara başladığımız ilk haftalar çok az kişiydik, bazen üç bazen dört bazen de beş. Kadınları sahaya getirmek hiç de kolay değildi. Aramızda basketbol topuna ilk defa dokunan da vardı, daha önce takımlarda forma giymiş olan da. Oyunumuza dâhil olmak isteyen erkek olursa kibarca “biz kadın kadına oynuyoruz” diyerek geri çeviriyorduk.
Ürkekçe basketbol sahalarını işgal etmemizin ardından bir buçuk sene geçti. Artık daha kalabalığız, sayımız çift hanelere ulaştı. Kışın maçlara devam edebildiğimiz bir kapalı spor salonumuz bile var. Bizim maçlarda skor tutulmuyor çünkü bizim galibiyetle, hırsla derdimiz yok. Herkesin keyif aldığı birlikte güzel vakit geçirdiği ve aynı zamanda spor yaptığı maçlar bizim önceliğimiz. Amatörlüğümüzden, adrenalin çığlıklarımızdan ve kahkahalarımızdan güçleniyoruz. Yıllardır dışlandığımız sahaları işgal ediyor, oyunun kurallarını kendimiz koyuyoruz. Bizi heyecanlandıran kazanmak ya da kaybetmek değil senelerce dışlandığımız erkek egemenliğinin kendini var ettiği spor sahalarında güçlenerek var olabilmek. Sahada, parklarda, sokakta, kadınların dışlandığı her yerde feminist mücadeleye devam. Erkek egemen basket sahaları kadınlara alışın, buradayız!