başka bir çocuk tarafından cinsel istismara maruz bırakılan bir çocuk olarak neye ihtiyacım vardı? öncelik, yaşadığımız istismarın, failin yaşına veya başka bir özelliğine/kimliğine bakılmaksınız tanınması ve kabul edilmesidir.
Uyarı: Bu metin, cinsel şiddete maruz kalanlar için tetikleyici unsurlar içerebilir (çatlak zemin)

her seferinde aynısı olurdu. odada bizden başka kimse kalmadığında, kuzenim umut bana “o şeyi” yapardı. adını artık “büyüdüğümde”, ta 12 yaşıma geldiğimde öğreneceğim, o zamanlar yalnızca ne kadar gizli olduğunu bildiğim o şeyi. perdeleri kapatır, beni de örtüler, yorganlar ve pikelerle görünmez ve göremez kılardı. hep arkamda olurdu. hiçbir zaman ne olduğunu görmedim. bana benim bile görmemin yasak olduğu bir şey yaptığını da “unuttum”. çünkü herkesten ve benden bile gizlediği, sadece yaptığı şey değil, onu yaptığı ben oldum.
bir süre önce, ceza infaz sisteminde sivil toplum derneği (cisst), “çocuklar için adalet” başlıklı bir metin paylaştı. bu metni, cinsel istismarın ardından destek ve adalet aradığım uzun çocukluk yıllarımı hatırlayarak okudum. metnin imzacısı olan derneklerin her birini çocukluğumdan tanıyorum. bir çocuğun tecavüz ettiği bir çocuk olarak kapılarını çalmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum.
çocukların cinsel istismar uyguladığı çocuklar olarak, kimsenin bilmek istemediği kadar fazla sayıdayız: rapor edilen cinsel istismar failleri, bazı araştırmalarda dörtte bir, bazılarındaysa yarıdan fazla oranda diğer çocuklardır. aile içinde yaşanan cinsel istismarın faili de, ebeveynlerden çok kardeşlerdir. bu oranların gerçekte daha yüksek olduğunu biliyoruz, çünkü fail çocuk olduğunda, maruz kalan çocuğun susturulması çok daha yaygın. türkiye’de 12 yaşına kadar çocukların cezai ehliyeti yok, bu da pratikte çocuk failli cinsel istismarın çoğu zaman raporlanmaması anlamına geliyor. ceza adaletinden başka seçeneğin olmadığı bir ülkede bu, çocuk failli cinsel istismarın hiçbir karşılığı yok demektir.
on dört yaşımdan yirmi bir yaşıma dek, fail kuzenime dava açabilmek için tek başıma çabaladım. kimseye söylemediğimden, kendime sakladığımdan değil. ailem, terapistim, sınıf arkadaşlarım, öğretmenlerim, adli tıp uzmanları, feminist örgütler ve kadın dernekleri, ve nihayetinde çocuk hakkı savunucuları… hiç kimse bana inanmadığı için yapayalnız bırakılmıştım. inanmak, sadece yaşananların gerçek olduğunu kabul etmek demek değildir. aynı zamanda yaşanan şeyin adını koyabilmek ve onu ciddiye almak demektir. desteğin en temel koşulu olan inançtan mahrum bırakılma nedenimin failin yaşı olduğunu çok geç öğrenebildim.
cinsel istismarın faili bir çocuk olduğunda, hayatta kalanlar tümüyle yok sayılır. cisst’in “çocuklar için adalet” metni, hayatta kalanların silinmesinin can yakıcı bir örneği. metin, çocuk faillerin istismara maruz bıraktığı çocuklara dair tek bir söz söylemiyor. adalet talep edilen, korunması gerektiği söylenen çocukların yalnızca fail çocuklar olduğunu metnin her bir cümlesinde tekrar öğreniyoruz. çocukların istismar ettiği çocuklar, metnin konuşmayı reddederek kaybettiği çocuklardır. fail de çocuk olduğunda, istismarın hem maruz kalana hem de faile zarar verdiğini okuruz. böylece fail çocuklar için onarım, koruma ve destek talep edilir, asla hesap verme ve sorumlu tutulma değil. fail çocukların zarar verdiği çocuklar ve onların yakınları içinse hiçbir talep göremeyiz.
şiddet, hem faili hem maruz bırakılanı yaralar. ama aynı şekilde, ölçüde ve oranda değil. en geç beş yaşımda başlayan cinsel istismar, bütün çocukluğumu ve yaşamımın geri kalanını tekrar tekrar yıkan ve onu güvene dayalı bir zeminden sabit olarak yoksun bırakan bir “deneyim”di. hâlâ içinde yaşadığım ve sonunu göremediğim izolasyon, güvensizlik ve utançla hep tek başıma oldum. fail çocuk olduğu için bana inanmayı reddeden ailemi ergenliğimin başında kaybettim. annem, hâlâ bir çocukken bin bir çabayla açmaya çalıştığım davada aleyhime yalan ifade verdi, aynı zamanda insan hakkı savunucusu olan adli tıp uzmanları ise beni failin yaşıyla ilgili sorguya çekmekten başka bir şey yapmadı. böylece dava hiçbir zaman açılmadı ve fail yargılanmadı. failin ailesi ona her zaman inandı ve yanında durdu, bense cinsel istismar yaşadığımı dile getirdiğim için kimsesiz büyüdüm. bu deneyim bir istisna değil: faillerden hesap sorulmadığında ve failler kendi davranışlarından sorumlu tutulmadığında, cinsel istismarın bedelini hayatta kalanlar öder. yaşattığı şiddetten sorumlu tutulmayan failler, yanlış bir şey yaptığını bir kez olsun duymadan büyüyebilir. bu sessizliğin içinde başkalarına cinsel istismar yaşatmaya devam ettiklerine inanmamak içinse hiçbir nedenimiz yok.
adaletin, istismara maruz bırakılanlar için değil, onları istismar edenler için talep edilmesi ne anlama gelir? fail çocuklar için onarım, adalet ve destek talep etmek, maruz kalan çocukları ise görmemek, faili merkeze almak anlamına gelir. fail çocuklar için ücretsiz destek talep edilirken, istismarın yükü maruz kalanların üzerine bırakılır: 13 yıldır kazandığım her bir kuruşun en az yarısını terapiye veriyorum. böylece iki kişilik bir iş ilişkisi içinde iyileşmem bekleniyor. fail çocuklar için sosyal hizmet desteği talep edilirken maruz kalan çocuklar kaderine terk edilir. fail çocukların kendi davranışlarının sorumluluğunu alması beklenmezken iyileşmenin bütün sorumluluğu maruz kalan çocukların üzerine yüklenir. yaşadıklarımızın ağırlığından dünyanın geri kalanını korumak için susarak, tek başına, bir başkasının bize yaptıklarını üstlenmek zorunda bırakılırız.
on dört yaşımdan on altı yaşıma kadar gittiğim terapist, toplumsal dayanışma için psikologlar derneği (todap) üyesiydi. hâlâ da öyle. failin kuzenim olduğunu, bir yetişkin değil de çocuk olduğunu söylediğimde, bana “bu her şeyi değiştirir” demişti. ardından gelen şey, “ergenlerin cinselliği keşfetmek için daha küçük çocuklarla cinsel oyun oynayabileceğine” dair okuma önerisi oldu. terapistim, aramızdaki yaş farkı beşten daha az olduğu için, yaşadığım istismara “cinsel oyun” denebileceğini söyledi. yıllar sonra annemden öğrendim ki: ben 14 yaşımdayken annem terapistime, istismarın gerçek olduğuna inanmasının gerekip gerekmediğini sormuş. terapistimin cevabı “bilmiyorum, yaş farkı çok fazla değilmiş” olmuş. bir çocuk maruz kaldığı cinsel istismarı dile getirdiğinde ona inanmayı reddeden, dahası annesini de ona inanmaması için teşvik eden bu terapistin “hiçbir etik ihlalde bulunmadığı” todap tarafından geçtiğimiz yıl onaylandı. kendisi, hâlâ 14 yaşımdayken bana “çocuk değil, genç bir kadın” olduğumu söylemişti. ama fail benden üç yaş büyük olmasına rağmen hep “çocuk”tu, bu yüzden yaşadıklarım örgütlü bir terapist tarafından tecavüz değil “cinsel oyun” olarak adlandırılabiliyordu.
çocukların cinsel istismar failliği, “cinselliğini keşfetmek” olarak adlandırıldığında maruz kalan çocuklara ne olur? yalnızca failin değil, bu ifadeyi kullanan terapistlerin, rehber öğretmenlerin, uzmanların gözünde de birer nesneden başka bir şey olmadığımızı öğreniriz. bunu mümkün kılan şey, çocukların içsel olarak “masum” olduğu miti ve çocuk özneliğinin, çocuk failliğiyle birlikte silinmesidir. bu silinme, aynı zamanda çocukların ya ebeveynlerine ya da devlete ait birer mülk olduğu, batı merkezli hukuki ve toplumsal düzenin de temelinde yer alıyor. annemin, fail bir çocuk olduğu için yaşadıklarımı unutmam gerektiğini söylediğinde verdiği örnek bunun bir göstergesi: köyde, bir çocuk bir bebeği silahla vurarak öldürür. yetişkinler olayı hasıraltı eder çünkü fail çocuğun “hayatı karartılsın” istemez. öldürülen bebeğin yaşamının bir değeri yoktur. cisst’in metni, çocukların suç işlediğini söylemekten kaçınır, bunun yerine “suçla ilişkilenmek” gibi muğlak bir ifadeye başvurur. yoksul çocukların, istismara maruz bırakılan çocukların sistemik şiddetten korunması ile fail çocukların davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşmekten korunması arasında önemli bir fark var. ama temelde, her ikisi de çocukların güçsüzleştirildiği iktidar ilişkilerini analiz etmek yerine onları korunması gereken birer nesneye, birer mülke indirgeyen egemen anlayışın birer parçası. çocuk failliğini reddeden anlayış ile çocuk özneliğini reddeden anlayış aynıdır. çocukluğumda başvurduğum birçok feminist örgüt ve çocuk derneği tarafından geri çevrilmemin sebeplerinden birisi ailemin yanımda olmamasıydı. yasal vasi izni olmadan destek aramaya hakkım yoktu, çünkü kendime ait değildim, içinde tecavüze maruz bırakıldığım, inanılmadığım, feda edildiğim ve kaybedildiğim ailenin malıydım. çocukların yaşamları kendilerine ait olsun diye, zarar gören çocuklar “yasal vasi” izni olmadan destek ve dayanışmaya ulaşabilsin diye yürütülen mücadele nerededir? çocukların korunmaya değil, duyulmaya, dinlenmeye, güce, kaynaklara, sorumluluğa ve kendi yaşamları üzerinde kontrole ihtiyacı var. onları birer mülk değil özne olarak görecek bir savunuculuk nerededir?
ne zaman çocuk failliği söz konusu olsa, dönüştürücü adaletten bahsedildiğini duyarız. yaşa dayalı mutlakiyetçi ve indirgemeci bir “suç” anlayışının sonucudur bu: çocuklar, kendi davranışlarının sonucunu anlayamaz, “bilmeyerek” ve içsel masumiyetlerini kaybetmeksizin şiddet uygular, dolayısıyla desteği ve “onarımı” hak ederler. yetişkinlerse davranışlarının sonuçlarının tümüyle farkındadır, bilerek ve içsel “kötülüğü” sebebiyle şiddet uygular, dolayısıyla hakkı cezadan başka bir şey olamaz. gerçekte dönüştürücü adalet, bu ikili anlayışı onaylamaz ve önermez. aksine, şiddete maruz bırakılanı ve onun gördüğü zararı merkeze alır. dönüştürücü adalet, suçun hiçbir failin “içsel kötülüğü/suçluluğu”ndan kaynaklanmadığını söyler. suç, onu mümkün kılan baskı sistemlerinin ve onu uygulamayı seçen failin ortak sorumluluğudur. yetişkin failler “canavar” değildir, çocuk failler “masum” değildir, her biri insandır ve zarar verme kapasitesini içinde taşır. onarım, önce maruz kalanın, ardından topluluğun ve failin gördüğü zararı göz önüne alır. uyguladığı şiddetle yüzleşmenin, zararın hesabını vermenin, onu tekrar etmemenin ve telafi etmenin sorumluluğu faile aittir. failin bu sorumluluğu üstlenmesini sağlamaksa topluluklara düşer.
cisst’in metni, çocukların suç işlemesini önlemek için, “güçlü aile bağları” ve “okul aidiyeti” gibi önerilerde bulunuyor. oysa aile ve okul, yalnızca çocukların cinsel istismara maruz kaldığı temel kurumlar değil, aynı zamanda bizden daha güçsüzleştirilmiş olanları baskı ve şiddetle kontrol etmeyi öğrendiğimiz yerlerin ta kendisi. bu öneri, her türlü iktidar üzerine düşünmeyi gerektiren feminist bir bakışın, çocuk failliği söz konusu olduğunda kaybedildiği ve bütün çocukların hayali bir düzlemde “eşitlendiği” anlamına geliyor. suçu, yalnızca raporlanan ve devletin haberdar olduğu suçlara indirgerken, karşılığının yalnızca devletin adalet sistemlerince verilebileceğini varsayıyor. şiddet suçlarının çok küçük bir kısmı raporlanır, özellikle de cinsel şiddet suçlarının. devletin “adalet” sistemi ise, ister cezaya, ister “onarım”a dayalı olsun, temelde bir kontrol ve baskı aracıdır ve devletin de düzenleyicisi olduğu sistemik baskı ve şiddetin kökenlerini sorgulamaya dayalı bir dönüşümü yürütemez. dönüştürücü adalet, halkların hem maruz bırakıldığı hem de bir parçası olarak ürettiği ve uyguladığı baskıyla yüzleşmesi ve şiddeti ortadan kaldırmakta sorumluluk alması içindir: toplulukların sorumluluğuna dayanır, devletin değil. suçu ortaya çıkarmayı devletin şikayete dayalı istatistiklerine, onu önlemeyi devletin kontrol aygıtlarına bırakmak, sistemik eşitsizliğe dayanan şiddet suçlarının görmezden gelinmesini ve faillerin merkeze alınmasını garanti etmek demektir.

başka bir çocuk tarafından cinsel istismara maruz bırakılan bir çocuk olarak neye ihtiyacım vardı? öncelik, yaşadığımız istismarın, failin yaşına veya başka bir özelliğine/kimliğine bakılmaksınız tanınması ve kabul edilmesidir. çocukların cinsel istismar faili olamayacağına dair inancın, çocuk failli cinsel istismara dair çocuk hakları çalışmalarını dahi kuşatan derin sessizliğin ve inkarın kırılmasına ihtiyaç duyarız. çocuk failli cinsel istismarın gerçekliği ve yaygınlığı bir kez tanındıktan sonra, dönüşüm ve adaletin hayatta kalanları merkeze alması elzem. hayatta kalanların güvenliğini merkeze almak, şiddetin tekrar etmesine engel olmayı birincil öncelik kılmayı gerektirir. şiddetin tekrarını önlemek de, her yaştan failleri kapasitesi ve anlayışına göre sorumlu tutmak, uyguladığı şiddetin gerçekliğini ve sonuçlarını kabul ve mümkün olduğu ölçüde telafi etmesini sağlamak demek. hayatta kalanların sözünü ve kararlarını merkeze almak, faille tekrar karşılaşma ihtimalinden hangi destek mekanizmalarını tercih edeceğine kadar bütün sürecin hayatta kalanın liderliğinde yürütülmesi anlamına gelir. hayatta kalanların ihtiyaçlarını merkeze almak, ücretsiz ve nitelikli psikolojik desteğe, sosyal yardıma, akran desteği ve dayanışmasına, hukuki desteğe, güvenli alanlara, tanınma, onarım, inanç ve anlamlı bir aidiyete erişimlerini önceliklendirmek demektir.
hayatta kalanlar merkeze alındığında, sorumluluk ve hesap verme, failin yaşına, deneyimine, kimlik veya statüsüne değil, maruz kalanın ihtiyacına göre belirlenir. hiçbir failin “canavar” olmadığı, hiçbir maruz kalanın “masum” olmak zorunda bırakılmadığı, ve şiddetin her birimizin eliyle yeniden üretilegelen sistemik bir sorun olarak tanındığı bir adalet anlayışını böylece inşa edebiliriz. failin geleceği, potansiyeli veya hakları, maruz kalanın yaşamı, güvenliği ve haklarının önüne konamaz. bütün hayatta kalanlara, ceza adaleti ile dönüştürücü adalet, devlet eliyle işletilen adalet ile topluluk sorumluluğuna dayalı adalet arasında seçme hakkı tanınır. bu da, cezai ehliyeti olmayan faillerin de uyguladığı şiddetten sorumlu tutulması ve şiddetin tekrarlanmamasını sağlayacak şekilde düzenlemelerin her koşulda uygulanması anlamına gelir. fail kim olursa olsun, bütün hayatta kalanlar için ücretsiz ve nitelikli hukuki desteğin sağlanması, zamanaşımının bütün çocuk istismarı ve bütün cinsiyetlendirilmiş şiddet suçları için kaldırılması gerekir. failin yaşı ne olursa olsun maruz kalanın ihtiyaç ve güvenliğini önceliklendirecek yasal dayanakların (fail için uzaklaştırma kararı, okul veya mahalle değişikliği, maruz kalanla veya diğer çocuklarla tek başına bırakılmaması gibi) sağlanması hayatidir.
hem faili, hem de şiddeti üreten ve yeniden üreten topluluğu içine alan; topluluğun sorumluluğunu faille birlikte vurgulayan; devlet müdahalesine değil, her birimizin birbirinden sorumlu olduğu ilkesine dayanan bir dönüştürücü adalete ihtiyacımız var. failler işledikleri suçun yanlış olduğunu dahi düşünmezken, şiddetin tekrarını topluluklar önleyebilir. çünkü şiddeti üreten, çocukların yetişkinlere, kadınların erkeklere ait kılındığı toplumsal normların ve sistemin kaynağı biziz. şiddeti yeniden üreten, onu görmezden gelen, meşrulaştıran, hayatta kalanları susturan toplulukları dönüştürmeden şiddeti önleyemeyiz. bunun için, aynı mahalleyi, okulu, üniversiteyi, iş yerini, örgütü, evi paylaşan her birimizin, şiddeti üretmekteki payını sorgulayacağı ve şiddete müdahale etmeyi öğreneceği, hesap verebilirliğe dayalı feminist bir kültürü örme olanağımız vardır.
bana tecavüz eden kuzenimin üstüme örttüğü perdeler, kapılar ve örtüler hâlâ açılmış değil. beni buraya kapatan reddedişlerin gerçekte hiç kimseyi özgür kılmadığını biliyorum. hep birlikte ama ayrı ayrı hapsedildiğimiz şiddet örüntülerinden çıkabilmek için, failleri ve birbirimizi şiddetin sonuçlarından korumak yerine, inkar ve çarpıtmayla çevrelenen şiddetin gerçekliğiyle yüzleşme cesaretini göstermeye ihtiyacımız var. ancak birbirimizin gerçekliğine, bize öğretilen yalanlar pahasına tanıklık ederek özgürleşebiliriz.