Alanda yapılan bir araştırma, çay tarımıyla arttığı söylenen refahın ve kalkınmanın somut görünümleri olan “para, pul, ev, araba”nın çoğunlukla erkeklerin elinde toplandığını ve kadınların mülksüz bir konuma itildiklerini gösteriyor. Bu tablo çay üreticisi hanelerde artan toplam hane gelirinin veya artan tarımsal gelirin hane içinde nasıl dağıtıldığını anlatıyor.
Mayıs ayında 2024 yılı yaş çay alım fiyatı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kilogram başına 17 TL, destekleme bedeli ise kilogram başına 2 TL olarak açıklandı.[1] Rize ve Artvin Ziraat Odaları başkanları açıklanan bu fiyatı kabul etmediklerini bildirerek Ulusal Çay Konseyi’nden istifa ettiler.[2] Çiftçi-Sen, 1 kilogram yaş çayın ortalama maliyetinin 16,99 TL civarında olduğunu ve bölgeden bölgeye değişerek 19 TL’ye kadar çıkabildiğini belirtti. Çay alım fiyatının, maliyetin yanı sıra kâr ve “insanca yaşam payı”nı da hesaba katarak, kilogram başına en az 27 TL olması gerektiğinin altını çizdi.[3] Rize’nin Fındıklı ilçesinde Fındıklı Ziraat Odası öncülüğünde 23 Mayıs’ta “Büyük Çay Yürüyüşü” yapıldı, çay alım fiyatı protesto edildi.[4]
Bu yazıda her yıl Mayıs ayında tekrarlanan üretim ve bölüşüm tartışmasını, çay üreticisi hanelerin içine doğru genişletmek istiyorum. Zira Bina Agarwal’ın 1990’lı yıllarda belirttiği gibi kalkınma politikalarında hane halkı uzun yıllar ortak çıkarlara ve tercihlere sahip bir yapı olarak kavramsallaştırıldı; hane halkının toplumsal cinsiyetlerine bakılmaksızın kaynaklardan eşitçe faydalandığı varsayıldı.[5] Aynı yıllarda yürütülen feminist politik ekoloji çalışmaları, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, çevresel değişimi ve geçim stratejilerini şekillendiren önemli bir unsur olan toplumsal cinsiyeti mercek altına aldı. Bu çalışmalarda ortak çıkarların mevcut olduğu varsayılan topluluk, yerel ve hane halkı gibi yapıların heterojen karakteri, kaynakların erişiminin ve kontrolünün hane içindeki toplumsal cinsiyete göre farklılaşması üzerinden ortaya kondu.[6]
Türkiye’de de çay; kalkınma, refah ve kendi kendine yetme gibi ilkeler çerçevesinde Doğu Karadeniz’de bir meta olarak üretilmeye başlandı. 6 Şubat 1924 tarih ve 407 sayılı “Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında Fındık-Portakal-Limon-Mandalina ve Çay Yetiştirilmesine Dair Kanun” ile Rize ili ve Borçka ilçesinde fındık, portakal, limon ve mandalinanın yanında çay tarımının da yapılması konusunda hükûmete yetki verildi. Fuat Ercan’ın ifade ettiği gibi bu yasanın meşrulaştırıcı ifadesi “kalkınma” oldu.[7] Çay tarımının ilk dönemlerinde Doğu Karadeniz’e getirdiği refaha ve kalkınmaya literatürde sıkça değinildi.[8] Feminist politik ekoloji çerçevesinde toplum-doğa ilişkilerini anlamaya çalıştığım doktora tezim için 2017-2019 yılları arasında çeşitli aralar vererek Rize’nin bir ilçe ve köyünde yürüttüğüm etnografik alan araştırması esnasında da görüştüğüm pek çok çay üreticisi bu refaha hanelerinin eriştiği “para, pul, ev, araba” üzerinden işaret etti. Ancak alan gözlemlerim ve derinlemesine görüşmelerden elde ettiğim veriler, bahsedilen bu refahın hane içinde eşitlikçi bir anlayışla paylaşılmadığını gösterdi. Çay tarımındaki bu eşitsizliklere hane içi iş bölümü, toprak mülkiyeti, sosyal güvence gibi eksenler üzerinden Çatlak Zemin’de çeşitli yazılarla da yıllardır işaret edilmekte.[9] Bu yazıda ben de çay tarımından elde edildiği söylenen refahın hane içindeki bölüşümü meselesini, alan araştırmama dayanarak, sosyal güvence ve mülkiyet üzerinden bir miktar daha açmaya çalışacağım. Bu güzergâhta her yıl mayıs ayında talep etmemiz gereken şeyin yalnızca yaş çay alım fiyatının arttırılması olmadığını, aynı zamanda bu yolla arttırılacak tarımsal gelirin hane içinde daha eşitlikçi bölüşülmesini de konuşmamız gerektiğini öne süreceğim.
Tez araştırmasını yürüttüğüm köyde çay tarımı 1950’li yıllarda “kısmen” başlamış ve 1970’li yıllarda yaygınlaşmış. Birlikte zaman geçirdiğim çay üreticileri çoğunlukla 45 yaş üstü ve hanelerinde çay tarımında çalışan ikinci kuşak. Bu kuşak erkek katılımcılar çoğunlukla tarım dışı işlerde çalışmayı arzu etmiş, pek çoğu bunu başarmış ve bu işlerden sosyal güvenceye sahip olmuşlar. Erkek katılımcıların yaşamları boyunca kazandığı tarım dışı iş deneyimleri oldukça çeşitli, bana ev geçindirebilmenin ne kadar beceri ve esneklik gerektirdiğini hatırlatıyor: Çay fabrikasında işçilik, kamu kurumlarında memurluk, özel sektörde öğretmenlik, marangozluk, elektrikçilik, şantiye işçiliği, fırıncılık, inşaatçılık, ticaret, kamyonculuk, minibüsçülük, kahve işletmeciliği, Gürcistan’dan mal alıp satmak, usta gemicilik. Alanda hep söylenegeldiği gibi erkeklerin sosyal güvencesi tarımsal gelirle elde edilmemiş. Derinlemesine görüşme yaptığımız yalnızca bir erkek katılımcı sadece çay tarımıyla meşgul olmuş, ailesinin geniş çaylık arazilerinin varlığıyla ve hanede ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların da emeğiyle tarımsal gelir üzerinden sosyal güvenceye erişmiş.
Görüştüğüm ikinci kuşak kadınların ise çay tarımıyla birlikte artan eğitim ve iş gücü göçü fırsatlarından yararlanmaları engellenmiş ve bu kadınlar sosyal güvencesi olmayan el işi, hayvansal ürünlerin üretimi, çocuk bakıcılığı, parça başı işler gibi enformel işlerle ve çay tarımıyla baş başa kalmışlar. Yaşamları boyunca çay tarımında çalışmış olmalarına rağmen yukarıda bahsedilen erkek katılımcıdan farklı olarak çeşitli nedenlerle tarımsal gelir üzerinden sosyal güvenceye erişememişler. Kadınların kocaları üzerinden sosyal güvence sahibi olmaları nedeniyle bu güvenceye kendi adlarına ihtiyaçlarının olmadığının düşünülmesi ya da kadınların geçmişte bu konuda bilgi sahibi olmamaları gibi nedenler sayılıyor. Çoğu katılımcı bunlara ek olarak hane gelirinde geçimden artan parayla çocukların okutulduğunu, ev ve/veya arsa satın alındığını, bu nedenle kadınların sosyal güvence primlerine kaynak ayırılmadığını belirtmekteler. Bu durum kadınların yaşamları boyunca yer yer eğimli arazide ve çoğu zaman kötü hava koşulları altında bedenlerinin sınırlarını zorlayarak arttırdıkları hane gelirinden paylarına kayıtsızlık ve güvencesizlik düştüğü anlamına geliyor. Bu noktada artan hane geliriyle alınan ev ve arsaların, Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi, çoğunlukla hanedeki erkeklerin üzerine kaydedildiğini de eklemek gerekiyor. Bu durum çay tarımıyla arttığı söylenen refahın ve kalkınmanın somut görünümleri olan “para, pul, ev, araba”nın da çoğunlukla erkeklerin elinde toplandığını ve kadınların mülksüz bir konuma itildiklerini gösteriyor.
Bu tablo çay üreticisi hanelerde artan toplam hane gelirinin veya artan tarımsal gelirin hane içinde nasıl dağıtıldığını anlatıyor. Kadınlar hanenin artan refahından elbette farklı noktalarda yararlanmaktalar. Ancak hane içi iktidar ilişkilerinin cisimleştiği sosyal güvence ve mülkiyet dağılımındaki konumları değişmiyor. Bu çerçevede 2024 yılı yaş çay alım fiyatı itirazlarında dile getirildiği gibi maliyetin yanı sıra kâr ve “insanca yaşam payı” da eklenerek çay kilogram başına en az 27 TL olsa, bundan kadınların payına ne düşecek? Tarımsal gelirin artması çay üreticisi kadınların sosyal güvencesiz çalışma yaşamlarında ve mülksüz konumlarında bir değişim getirecek mi? Bu soru çay tarımı tarihi boyunca olduğu gibi günümüzde de önemlidir zira ataerki geçirdiği dönüşümlere rağmen hâlâ aramızda. Araştırma esnasında görüştüğüm 1980 sonrasında doğan az sayıdaki kadın çay üreticisinin deneyimi, sosyal güvence ve mülkiyet bakımından, kendilerinden bir nesil önceki kadınlardan pek farklı değil. Ancak bu nesil kadınların pek çoğu annelerinden farklı olarak refahın hane içindeki bölüşümüne razı olmayıp modernleşmenin getirdiği imkanlardan da yararlanarak yaşamlarını değiştirmeye çabalıyorlar. Örneğin çay tarımı veya erken evlilik gibi nedenlerle zamanında örgün eğitime devam edememiş bazı kadınlar, artık açık lisede okuyarak lise diplomalarını almaya çalışıyor ve bu diplomalarıyla sosyal güvencesi olan tarım dışı işlere başvuruyorlar. Çay tarımına yarı zamanlı devam edecek olsalar bile tarım dışı işlerini yaşamlarının merkezine koyuyorlar. İki iş arasında bir çatışma yaşandığında ise tarım dışı işlerini önceleyecekleri tahmin edilebilir. Zira bu kadınların anlatılarında “ata toprağı”ndan öte sosyal güvenceye sahip oldukları bir çalışma yaşamı daha önemli görünüyor.
Rize örneğinde 60 yaş üstü çay üreticisi kadınlar, yaşlılık ve hastalık nedeniyle yavaş yavaş çay tarımından çekiliyor. 1980 sonrasında doğan kadınların pek çoğu ise (çay tarımında çalışmayı sevseler bile) artık anneleri gibi kocalarının veya kocalarının babalarının mülkiyetine sahip olduğu çaylıklarda sosyal güvenceleri olmadan çalışmak istemiyor. Cemil Aksu’nun yıllar önce yazdığı gibi solun, tartışmayı fiyat ve kota-kontenjan konularının yanı sıra çay tarımının kadın emeği açısından yarattığı sorunları da içine alacak şekilde genişletmesi gerekiyor.[10]
[1] ¨2024 Yılı Yaş Çay Alım Fiyatı Belli Oldu¨, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı, 11 Mayıs 2024, (Çevrimiçi) https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/6286/2024-Yili-Yas-Cay-Alim-Fiyati-Belli-Oldu#:~:text=2024%20y%C4%B1l%C4%B1%20ya%C5%9F%20%C3%A7ay%20al%C4%B1m,T%C3%BCm%20%C3%BCreticilerimize%20hay%C4%B1rl%C4%B1%20olsun.
[2]¨Çay Fiyatına Tepki Büyüyor¨, Fındıklı Gündem, 13 Mayıs 2024, (Çevrimiçi) https://www.findikligundem.com/cay-fiyatina-tepki-buyuyor/160/ ve Atakan Asılbay, ¨Yaş Çay Alım Fiyatına Tepkiler Sürüyor: Rize ve Artvin Ziraat Odaları Ulusal Çay Konseyi’nden İstifa Etti¨, 13 Mayıs 2024, (Çevrimiçi) https://artigercek.com/guncel/yas-cay-alim-fiyatina-tepkiler-suruyor-rize-ve-artvin-ziraat-odalari-ulusal-cay-304344h
[3] ¨Çiftçi-Sen: Açıklanan Çay Alım Fiyatı Çay Üreticisinin Tadını Kaçırdı¨, Çiftçi-sen, 15 Mayıs 2024, (Çevrimiçi) https://www.ciftcisen.org/2024/05/15/ciftci-sen-aciklanan-cay-alim-fiyati-cay-ureticisinin-tadini-kacirdi/
[4]¨Rize’de Çay Alım Fiyatına `Tabutlu` Protesto¨, Evrensel, 23 Mayıs 2024, (Çevrimiçi) https://www.evrensel.net/haber/519140/rizede-cay-alim-fiyatina-tabutlu-protesto
[5] Bina Agarwal, ¨Gender and Command Over Property: A Critical Gap in Economic Analysis and Policy in South Asia¨, World Development, Vol. 22, No. 10, 1994, pp. 1455-1478.
[6] Dianne Rocheleau, Barbara Thomas-Slayter, Esther Wangari, ¨Gender and Environment: A Feminist Political Ecology Perspective¨, Feminist Political Ecology: Global Issues and Local Experiences, Ed. Dianne Rocheleau, Barbara Thomas-Slayter, Esther Wangari, London, Routledge, 1996, pp.3-23.
[7] Fuat Ercan, ¨Doğu Karadeniz’i Ne Yapmalı? Kalkınma İdeolojisinin Gizledikleri ve Çay Üzerinden Bir Deneme¨, Çaydan Öte: Tarladan Demliğe Mekânda ve Bellekte Çay, Ed. Fatma Genç ve Özlem Şendeniz, İstanbul, Gola Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği Yayınları, 2021, s. 235-247.
[8] Ildikó Bellér-Hann, Chris Hann, İki Buçuk Yaprak Çay: Doğu Karadeniz’de Devlet Piyasa Kültür, 2.bs., İstanbul, İletişim Yayınları, 2012; Muzaffer Daysal, Yurdumuzda Çay Sanayii, TEK GIDA-İŞ Sendikası Yayınları, 1952.
[9] Elif Karaçimen ve Ekin Değirmenci, ¨Çayı Eden Kadındır¨, Çatlak Zemin, 16 Mart 2020 (Çevrimiçi) https://catlakzemin.com/cayi-eden-kadindir/ ve Fatma Genç ve Ekin Değirmenci, ¨Kendine Ait Bir Çay Bahçesi: Canımı Veririm Ama Toprağı Asla¨, Çatlak Zemin, 25 Aralık 2023, (Çevrimiçi) https://catlakzemin.com/kendine-ait-cay-bahcesi-canimi-veririm-ama-topragi-asla/
[10] Cemil Aksu, ¨Karadeniz’in Sol Köşesi: Hopa Siyasetinin Yerelleşmesi Bağlamında Bir Okuma¨, ¨Karardı Karadeniz¨, Ed. Uğur Biryol, 2. bs. İstanbul, İletişim Yayınları, 2012, s.231-288.