Çevirmen, yazar Mebrure Alevok; Cumhuriyet döneminin ilk kadın yazarlarından. Biyografi, seyahat, anı, senaryo, roman, hikâye türlerinde telif eserler yazdı. Fransızca ve Almanca dillerinden çeviriler; tiyatro oyunu, hikâye, roman adaptasyonları yaptı.
Alevok’un telif eserleri popüler roman türünde aşk hikayeleridir. Batılı edebi tarza geçiş demek olan roman dünyasında popüler roman; hem “soyguncu” bir tarz hem de “okuma alışkanlığı olmayan bir halka edebi zevk aşılama” vesilesi olarak görüldü. Mebrure Alevok, pek çok önemli edebi eseri gayretle çevirdi. Avrupa ve dünya yazınını memlekete taşıyanlardan biri oldu. Bu anlamda, popüler romancı tabirinin ötesinde bir yazın dünyası emekçisidir. Çevirilerini merkeze alan bir inceleme (Boğaziçi Üniv., 2018) ve hayatını ve romancılığını konu edinen bir tez (Selçuk Üniv., 2010) ancak 2010’lu yıllarda yazılabildi.
İlk eserleri, 1927 yılında gazetede ilk telif hikayesi Gözyaşından Kahkahaya; 1929 yılında Milliyet’te tefrika edildikten sonra 1930’da kitap haline getirilen ilk telif romanı Sönen Işık, ilk kocanın soyadı, Mebrure Hurşit adıyla yayınlandı. Daha sonra çok âşık olarak Sami Koray ile evlendi, bu dönemdeki eserleri Mebrure Sami Koray ismi altında yayınlandı. 17 yılın sonunda bitirdiği bu ilişkiden eserlerini de ithaf ettiği oğlu -daha sonra denizcilik üzerine popüler romanlar yazarı olacak olan- Yaman Koray doğdu. İkinci kocasından da boşanan yazarın eserleri artık babası Ömer Lütfi’nin soyadı, Alevok adıyla yayınlandı. Hem çocukluğu hem ilk gençliği çeşitli versiyonlarıyla erkeklerin zorbalıkları ile çevriliydi. Bu hayat tecrübelerini 70’li yaşlarına geldiğinde, anı kitabı Geçmişte Yolculuk isimli eserinde dile getirdi.
Ankara Radyosu kurucusu ve döneminin en büyük holdinglerinden birinin sahibi, bankacı Ömer Lütfi Alevok ve Nahide Hanım’ın tek çocuğu olarak Aralık 1907’de, İstanbul’da dünyaya geldi. Altı yaşındayken Almanya’ya gidip üç yıl yaşadılar, sonrasında; babası, bir iftira üzerine, boş kâğıda imza attırarak annesinden boşandı. Annesiyle görüşmesini de yasakladı. Dokuz yaşından itibaren beş yıl boyunca annesinin yalnız bir defa yüzünü gördü, bir defa da sesini duydu. Bu durum Mebrure Alevok’u derinden etkileyen tecrübelerden biri oldu. Bezmiâlem Valide Sultanisi’nde yatılı okudu. Babası ikinci kez evlenerek yeni eşiyle Almanya’ya taşındığında, Mebrure, “kartal bakışlı” olarak tanımladığı üvey annesinin aile evinde, Şişli’de kalmıştı. Burada eziyetli bir çocukluk yaşadı. Anılarını yazdığı Geçmişte Yolculuk kitabında, Birinci Dünya Savaşı’nın uyuz salgınında, uyuza yakalanan herkes Doktor Hodor’a götürülürken kendisinin halk hamamında derisi kanayana kadar keseletildiğinden bahsetti.
Birinci Dünya Savaşı’nın üçüncü yılında, binbaşı babası, kızını Almanya’ya göndermelerini istedi, Mebrure, üvey annesi ile burada tanıştı:
Üvey annem, annesi (kartal bakışlı) gibi değildi. O, büyük zalim rejisöre sade suflörlük yapar, eziyet, işkence sahnelerinin tertibini ona bırakır, işin uzaktan seyircisi olmakla yetinirdi. (Alevok, Geçmişte Yolculuk, s. 21.)
1918’de savaş sona erince torpil dolu denizlerden geçtikleri, ölen hastaların çarşaflara sarılıp denize atıldığı bir yolculuk sonunda; 1919 yılında döndükleri İstanbul işgal altındaydı.
Mebrure Alevok, 14 yaşında evden kaçarak hastanede hasta bakıcılık yapan annesiyle birlikte yaşamaya gitti. Durumu kabul etmeyen babası, Sultanahmet’teki Sanayi Mektebi’nde hem hoca hem de müdürdü, tanıdığı paşalara baskı yaparak annesini işten kovdurdu. Mebrure bu nedenle erken yaştan itibaren envai tür işte çalışmıştır. Mecmuada ayak işleri yaparak iş hayatına başladı. Babası “kızımın tahsiline mâni oluyorsunuz” diyerek mecmua işinden kovulmasını istedi. Tatil günlerinde; o dönem için cuma günleri (1924-1935 arası Cuma; Osmanlı’da ise tatil günleri karışık günlerdi); Tepebaşı’ndaki Yeni Sahne tiyatrosunun gişesinde çıraklık yaptı. Burada birçok tiyatro eserini izleme fırsatı buldu. Babası bu iş yerine de bir mektup yazarak işinden etti. Mebrure Alevok, ileride kendi tiyatro sahnesini satın aldığında; yeni oyunların giriş bölümlerini ilkin gişe memurlarına izletmeyi buradan huy edinmiştir.
Almancası vesilesiyle zengin köşkünde yatılı dadı olarak uzun süre çalıştı. Köşkün kadınlara musallat oluşuyla bilinen “çapkın” küçük beyinin Viyana’dan döneceğini duyunca işinden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldıktan sonra annesine kalan mirasla biraz rahatladılar. Daha sonra Bebek’te, Devrik İran Şahı’nın (Mehmet Ali) özel hizmetine girdi; günlük gazetelerini şaha okudu. Üç ayda şahın özel hizmetine yükselmesini çekemeyen bir çalışan merdivenlerden iterek ağır bir şekilde sakatlanmasına yol açtı. Kendisini sorumlu hisseden şah, Fransız kitaphanesi Libreri Mondiel’de Mebrure’ye iş ayarladı. Bu da hayatındaki dönüm noktalarından biri olmuştur. Fransız yazarları okuma ve tanıma fırsatı bulmuş, Honoré de Balzac’tan, Alphonse Daudet’den tercümeler yapacak kadar Fransızcasını geliştirmiştir. Fakat burada gönül düşürdüğü Fransız bir adamın evli ve çocuklu olduğunu öğrendiğinde bu işten de istifa etti. Elektrik-tramvay şirketi, tercüme odasında; “daktilograf, ileride mütercim olabilir” notuyla 70 lira maaş ile işe alındı. Bu dönemde, tifoya yakalandı, saçları döküldü, artık kısacık kestirdiği saçlarıylaydı.
Mebrure Alevok, 1924 yılında, kendisi 17 yaşındayken, işyerinden, topal ve 40 yaşında olan Süleyman Hurşit ile evlendi. Fransızca, Rumca, İngilizce bilen Hurşit, ruh çıkarma ayinlerine meraklı, sigara ile derisini dağlayan ve kendini ilkin varlıklı tanıtsa da esasında borç batağında olan biri çıktı. Tüm evlilikleri boyunca hiç birlikte olmadıkları gibi ilk gece, herif odaya tabut getirmiş, bu iğrenç “topal ayağı tedavi seansları” devam etmiştir. Mebrure bu korkunç evlilikte yedi yıl geçirdi ve kendini tamamen yazı işlerine verdi.
Alphonse Daudet’den yaptığı ilk uzun çevirisi Niçin Beni Aldattın Suhulet Kitabevi tarafından basıldığında henüz Latin harflerine geçilmemişti. Aynı romanın, daha önce Servet-i Fünun yazarı Ahmet İhsan Tokgöz tercümesindeki akıl almaz hataları eleştirdiği ve gösterdiği bir önsöz kaleme aldı. Bu önsöz nedeniyle tenkit edildiyse de haklılığı anlaşıldığında kendisinden özür dilenmiştir. Bu dönemde gazetede tefrika edilecek telif hikayeler yazmaya başladı. Evliliğini sonlandırdı. Hayatında yeni bir sayfa açtı. Bozkurt Sigorta şirketinde şef mütercim olarak yeni bir işe başladı.
1931’de ikinci eşi Sami Koray ile evlendi. Sami Koray, maliye bakanı dayısı olan, ticari çevreyle ilişki halinde bir bankacıydı ve çok kıskançtı. Nişanlılık dönemlerinde, çevirileri geri göndermesini, mecmualarla ilişkiyi kesmesini istedi. Annesiyle mektuplaşmasını hatta çok kitap okumasını dahi kıskanıyordu. Evde kitap okuma, yazı yazma yanı sıra kâğıt bile yasaktı. Mebrure, kitaplarını tahta limon sandıklarına koyup çiviledikten sonra Sultanahmet’teki bir yakınının evine yolladı. Sami Koray, annesinden gelen mektupları bile kıskandığından mektuplar kocanın çalıştığı banka adresine gidiyor, bazılarını eline ulaştırmadan parçalanıyordu. Mebrure Alevok, gene de “cennetimiz” olarak tanımlar evliliğin bu dönemini. Askere gitmemek için sahte rapor alan Sami Koray’ın sahtekârlığı ortaya çıktı, hapse girdi. O sırada hamile olan Mebrure, koca isteği nedeniyle kürtaj yaptırdı. Herif hapisten çıkınca Laleli’ye taşınıdılar. Sami Koray, bir gün eve on deste eser-i cedit kâğıdı, bir pembe dosya, yarım düzine kurşun kalem getirdi. Önce kendisine okuma şartıyla yazı yazmasına izni verdi. “Para basacak” diyerek Ses Sineması’nı da satın almıştı. Sami Koray, kolay yoldan para kazandıkça zevk sefa alemlerine daldı, eve gelmemeler, aldatmalar başladı. Mebrure, aldığı isimsiz bir mektupla kocanın metreslerine ev açtığını öğrendi. Bitmek bilmeyen aldatma ve onursuz muamelelere rağmen oğlu hasta olduğu için bu evliliği sürdürdü. Sonunda bütün malı mülkü kaybedip sattı koca. 1948’te, 17 yıllık evlilik ardından nihayet Sami Koray’dan boşandı.
Babası ölünce Mebrure Alevok’a yüklü bir miras kaldı. Erdek’e yerleşti, Otel Alevok’u yaptırdı ve 20 yıla yakın otelcilik, zeytincilik yaparak oğluyla birlikte yaşadı. Daha sonra Marmaris’e taşınıp “Beyaz Ada” isimli büyük bir gemi yaptırdı, beş altı yıl da gemide yaşadılar. Terlik almak için çıktığı alışverişte düştü, kafasını çarptı ve iyileşemedi, 28 Temmuz 1992’de vefat etti. Mezarı Akyaka’dadır.
Mebrure Alevok; neden kendi eserlerini daha fazla üretmediği sorulduğunda; “yarım yamalak telif eserler vermektense başka dillerdeki güzel kitapları çevirdiğini” söylemiştir.
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/mebrure-sami-alevok-koray
http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/handle/123456789/6474