Peki “kamusal”lar(d)a tükürmenin erilleşmesini toplumsal cinsiyet politiği açısından nasıl açıklarız? Biz bugün feminist bir bakış açısıyla bacaklarını açarak oturma, gerinme, geğirme, sürtünme, sümkürme, gaz çıkarma, öksürme, esneme, terleme, boşalma vd. gibi türlü aksiyonları toplumsal cinsiyet, sınıf, etnisite, tıbbi vd. açısından sorguluyor/sorunsallaştırı(lı)yorsak neden tükürüğü de bu bağlama oturtmayalım, değil mi?
Bu yazı benim gibi kaldırımda veya herhangi bir kamusal alanda, çoğunlukla beyaz, sarı ve yeşil tonlarında, “fazla uzaklaşmış olamaz” diyecek kadar sıvı “eril izler” yüzünden zikzaklar çizerek yürümek zorunda kalanlar için. Tabi biraz “tiksindirici” olabilir, ama hangisi; tükürmek mi yoksa onu yazmak mı? Bu tükürükleri genellikle bulunduğunuz/bulunabileceğiniz her yerde yani tüm kamusallarda görmek mümkün. Rastladığınız tükürüklerin zamansal olarak sizin bulunduğunuz yere siz orada bulunmadan önce atılmış olma ihtimali daha fazla elbette, ama çoğunlukla erkekler tarafından atıldığına şahit olduğumuz bu ağız dolusu tükürüklerin, o anda orada bulunanların gözü önünde hatta belki de oradaki kişileri doğrudan hedef alıp, “görmedim” diyerek savrulduğuna da tanık oluyoruz. Epeyce bir zaman önce bir gün kaldırımda yürürken “orta yaşlı bir erkek”in savurduğu okkalı bir tükürüğün sağ bacağıma isabet etmesi üzerine tepki verince bana “seni görmedim” demesi de zaten yazının asıl ilham kaynağı.
Kuşkusuz iltihaplanmak (yaygın kullanımda balgam) dediğimiz olay akciğerler, sinüsler, boğaz, burun vb. organlarla üretildiğinden/atıldığından, genellikle doğrudan sağlık sebepleriyle ilişkilendirilerek (tıbbi olarak) ele alınan, olağan karşılanan bir durum. Ayrıca tükürme eylemi sadece Homo Sapiens’e özgü de değil, yani diğer canlılar da tükürür. Özellikle kızdırıldığında kendini korumak için tüküren hayvanların varlığı; örümcek, kobra, lama, deve vb. bunun birer örneği. Ayrıca evrimsel biyolojik yaklaşıma göre, tadı beğenilmeyen bir yiyeceğin tükürülmesi gibi bir nedenle tükürmek, tükürmenin adaptif olabildiğini de gösterir. Ancak benim burada açmak istediğim nokta tükürüğün nasılından, niçininden ziyade “kamusal alanlar”da kimler tarafından dışarı atıldığı. Yani, tükürmenin toplumsal cinsiyet politiği de diyebiliriz.
Bu durum, benim için zamanla daha fazla “merak konusu” oldu ve böylece tükürmenin türlü amaçlarla ve çoğunlukla da “eril” bir şekilde uygulandığı “büyük resmi” gördüm. Filmlerde, haberlerde, kampanyalarda erkeklerin özellikle kamusal alanlarda ve sıklıkla tükürdüğüne rastlamak mümkün. Bu nedenle, genellikle antropolojik alanyazında sıkça vurgulandığını gözlemlediğimiz tükürmenin “kültürel” yönünün yanı sıra ve ağırlıklı olarak patriyarkal boyutunu görünür kılmak gerektiğini düşünüyorum. Peki “kamusal”lar(d)a tükürmenin erilleşmesini, toplumsal cinsiyet politiği açısından nasıl açıklarız? Biz bugün feminist bir bakış açısıyla bacaklarını açarak oturma, gerinme, geğirme, sürtünme, sümkürme, gaz çıkarma, öksürme, esneme, terleme, boşalma vd. gibi türlü aksiyonları toplumsal cinsiyet, sınıf, etnisite, tıbbi vd. açısından sorguluyor/sorunsallaştırı(lı)yorsak neden tükürüğü de bu bağlama oturtmayalım, değil mi?
Erkeklerin bedenlerinden çıkan sıvıların nasıl, nerede ve ne zaman (ya da ne sıklıkta) dışarı atıldığı gibi basit sorular aracılığıyla bile aslında zaten uzun bir zamana yayılan bir sorunsalı yeniden patriyarkal yönünü görünür kılacak bir biçimde gündeme getirebiliriz. Burada ele almaya çalıştığım üzere tükürme gibi eylemler erkek bedenlerden sınır tanımazcasına çıkarılan sıvıların “kontrol”ü çerçevesinde “eril faillik” tartışmalarına eklemlenmesiyle mevcut tartışmaların boyutunu genişletmeyi amaçlıyorum. “Kültüre özgücülük” ya da “insanın çevreye uyarlanması” gibi açılardan bakıldığında dahi tükürüğe dair uygulamalar farklı amaçlara yönelik olarak ve türlü şekillerde karşımıza çıksa bile (ayrıca “dinsel, kültürel, tarihsel, medikal” farklı açılardan değerlendirilse bile) birbirinden farklı coğrafyalarda tükürenlerin çoğunlukla “erkekler” olduğuna ya da tükürmenin “erilleştiği”ne yönelik mevcut gözlem, varsayım ve deneyimler, tükürmenin patriyarkal boyutunun varlığını doğruluyor. Kadınlar tükürüğü, yerlere veya “şifa niyetine” herhangi bir kişiye (daha çok yüze) tüküren erkeklerden farklı olarak kendi bedenleri üzerinde kullandıklarından daha çok işlevsel bir boyut taşıyor.
Kamusal alanda tükürmenin özellikle kadınlar açısından farklı eğilimlere yol açtığı söylenebilir: (1) Yere bakmama eğilimi, (2) Yere aşırı derecede bakma eğilimi, (3) Tükürmeye karşı örgütlenme eğilimi. Birincisi, tükürüğü görmeme amacı güderken, ikincisi tam tersine görmek ve “temkinli olmak” için. Üçüncüsü ise tarihsel olarak çoğunlukla kadınların öncülük ettiği salgın hastalıkları önlemek amaçlı kampanyalar ile sonuçlanıyor.
“Bulaşıcılığı umursamayan erkeklik”
Geçmişten günümüze “kamusal”lar(d)a tükürmek, bugün pek çok ülkede var olan yaygın bir “pratik” ve bundan “tiksinme”nin ya da bunu “iğrenç” bulmanın ve hastalıklara(-ı) “yol açtığını/yaydığını” düşünmenin bir “batılılaşma” (veya “medeniyet”) belirtisi olması oldukça yaygın bir görüş. Norbert Elias’ın The Civilizing Process (2000) kitabındaki utanç eşiği kavramsallaştırması da bununla yakından ilgili.[1] Ancak erkeklerin çoğunlukla bundan muaf sayıldığı ve daha çok kadını baskıladığı da aşikar. Bu konuda duyabileceklerimiz o kadar sınır tanımıyor ki “terlemek kadına yakışmıyor” diyen erkeklerle dahi karşılaşıyoruz.
Simon Fraser Üniversitesi’nde sosyoloji ve antropoloji profesörü olan Cindy Patton, Sign dergisinde “Feministler COVID-19’u Kuramlaştırıyor” dosyasındaki “White Men Spitting” adlı yazısında bu davranışı büyük ölçüde ya enfekte olmadığını hisseden ya da enfekte olduğu halde bulaşıcılığı umursamayan erkeklikle açıklıyor. Dahası doğum kontrol ve kürtaj gibi bir asırdan fazla süredir devam eden ve genellikle kadının kendi bedeni üzerindeki kontrolüne odaklanan hukuki tartışmalarla tükürmek arasında paralellik kuruyor. Patton’a göre, erkeklerin sperm ve tükürüklerinin kontrolü/kontrolsüzlüğü ve bu sıvıları başkalarının bedenlerine fütursuzca empoze etmeleri arasında bir bağ var.[2] Patton’a katılmakla birlikte, çoğunlukla kadınla ilişkilendirilen “kirlilik” kavramının yönünü, meni, tükürük vb. erkeklerin bedenlerinden çıkan sıvılara çevirip, özellikle bu anlamda çok da konuşulmayan konuları tartışmaya açabileceğimizi düşünüyorum. Örneğin, “kirlilik”le ilgili meselelerde “geleneksel/modern” fark etmeksizin gereğinden fazla tartışma konusu haline getirilmiş adet kanının yerine artık meni ve tükürükleri konuşma zamanı. Bunu tartışmaya açma sebebim tükürüğü veya meniyi “kirli” buluşum değil, ancak tükürme özelinde kamusalda kimlerin tükürdüğünü ve bunun nasıl yakın geçmişe uzanan ve daha çok kadın mücadelesi haline gelen yönünü gösterebilmek.
Kamusal alanlarda tükürmenin yasaklanması: Tükürük hastalıkları “yayar” mı?
Tükürmenin hastalık yayma ve batılılaşma bağlamında tartışılması yeni değil. Hatta kamusal alana tükürme “Batılılaş(tırıl)mış” ülkelerde tabu olarak kabul ediliyor (bkz. Coomber, Moyle & Pavlidis, 2018: 493). Bazı ülkelerde (Hindistan, Çin, İngiltere, Türkiye vb.) halka açık alanlarda tükürmenin yasaklanmasına ve ceza uygulan(ama)ması da söz konusu. Ancak tükürme her ne kadar özellikle COVID-19’la birlikte pek çok ülkede “yasaklar” listesine eklense de, buna dair yasaklama kampanyalarının tarihi çok daha eski.
1900’da New York’ta balgam tükürmenin yasak olduğunu belirten tabelaya dahi tükürülmesi sebebiyle Young Women’s Christian Association’dan tükürüğü temizleyen Allene Goodenough ve Helyn James’in görselinden (Resim 1) veya hemen yanında yer alan 1929’da Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Vatandaş! Yerlere tükürme!” yazısına , 1974’teki birçok kamusal alanda tükürük hokkası bulundurmanın zorunlu kılındığı kararnamelerden[3] belediye tembihnameleri[4] ve çevre kanununa[5] kadar günümüzde “örtülü” olarak da olsa çevreyi kirletenlere verilen cezaya kadar yerlere tükürmenin “önlenmeye” çalışıldığını söylemek mümkün. Aslında, burada vurgulamak istediğim sokağa tükürmeyle ilgili tartışmaların genellikle salgın hastalıkların yayılmasıyla birlikte, yani buna paralel olarak gündeme gelen “hijyen” konularından biri olduğu: Kadınların öncülük ettiği kampanya aracılığıyla New York’ta 1896 kamusal alanda tükürmek yasaklanıyor.
Kadınların mücadelesi sonucunda (The Ladies’ Health Protective Association-LHPA) 1896’da New York’da Balgam Çıkarmaya Karşı bir yasa çıkarılıyor ve difteri, grip, bronşit, zatürre, tüberküloz vb. bazı hastalıkların yayılmasına sebep olduğu düşüncesiyle kamusal alanlarda tükürmek yasaklanıyor. Bazı bilgilere göre, tükürme, o dönem LHPA’nın üst sınıf üyeleri tarafından daha çok işçi sınıfına özgü bir davranış olarak görülüyor ve tükürme karşıtı yasanın da işçi sınıfına özgü bu davranışın düzenlenmesini amaçlıyordu.[6]
19. yüzyılın sonlarında özellikle Amerika’da (“yetişkin erkek”) tükürükçülere yönelik tükürük hokkası (spittoon) kullanımının kamusal alanlarda yaygınlaşması dikkat çekiyor. Ayrıca zamanında hokka yapımında kullanılan malzemenin sosyal sınıfa göre farklılık gösterdiği de biliniyor.[7] Merriam-Webster’a göre Türkçeye tükürük tablası diye çevirebileceğimiz kelime, ilk kez 1823 yılında kullanılmış. 1974 Kararnamelerinde belirtildiği üzere Türkiye’de tükürük tablaları kullanıldıysa da günümüzde artık kamusal alanlarda tükürük tablasının yerini kül tablasının aldığını söylemek mümkün.
Amerika’da 1907’de sinema salonlarında (Motion Picture Theaters) kullanılan şu duyuru erkeklere yönelik caydırıcı uygulamalardan biri olarak dikkat çekiyor: “Bir beyefendi olarak görülmek istiyorsanız yere balgam tükürmeyin” (Resim 2). Ayrıca tükürmenin psikanaliz açıklamaları da dikkat çekici:
Gönüllü tükürme her zaman olmasa da düşmanlık ve saygısızlık ifadesi olabilir. Hatta tükürme zevk veren bir fenomen dahi olabilir. Psikolojik teoriler tükürmeyi boşalma veya idrara çıkmayla ilişkilendiriyor. Boşalma ve idrara çıkma cinsel hazlar yoluyla duyulan zevkle ve rahatsızlıktan kurtulma duygusuyla ilişkilidir. Psikanalitik teoriler tükürmeyle psikoseksüel gelişimin fallik dönemi arasında bağlantı kurarlar. Bunlara benzer olarak tükürme, zevk veren bir davranış olabilir (Kar, Pandey & Singh, 2020: 577).
Tükürmenin “kültürel” boyutları neler?
Tükürmenin bir “saygı” göstergesi ve “selamlaşma” biçimi olduğuna inanan “kültür”ler de var (bkz. Kenya ve kuzey Tanzanya’da yaşayan Masailer) ya da daha önce belirttiğim gibi bulaş riski taşıyan hastalıklarda etkisi olup olmadığını “kültürel” boyutuyla birlikte irdeleyen çalışmalar mevcut. Örneğin, Sahraaltı Afrika’da on iki farklı etnik grupta (Bemba, Nuer, Ovimbundu, Igbo, Somali, Wolof, Bena, Masai, Lozi, Banyoro, Ashanti, Azande) tükürüğün HHV-8’in yayılmasında etkisi olup olmadığını inceleyen bir çalışmada, tükürük üç davranış türüyle ilişkilendiriliyor: (1) Tükürüğün şifa ve tıbbi uygulamalarda kullanımı, (2) Tükürüğün kabul töreni ve ritüellerde kullanımı, (3) Tükürüğün beslenmede kullanımı (Wojcicki, 2003: 2016). Dahası, örneğin bir “insanın yüzüne tükürmek, “sembolik regürjitasyon” ya da “bir kontaminasyon çeşidi olarak öfke, nefret veya küçümsemenin bir göstergesi” de olabiliyor (Pillappa, 2012: 116).
Bazı çalışmalar Hindistan, Çin ve İngiltere gibi coğrafi, ekonomik vs. açılardan birbirinden farklı ülkelerde kamusal alanlarda tükürmenin sınıf, yaş, statü ve toplumsal cinsiyet farkı olmaksızın yaygın bir davranış olduğunu söylüyor (Coomper ve diğ., 2018: 2-10-11). Ayrıca Güneydoğu Asya, Güney Asya ve Doğu Asya ülkelerinde de paan (betel) çiğneyip tükürmenin yaygın bir davranış olduğu dikkat çekiyor.
Tükürüğün Nijerya’daki İgbo kadınları arasında 0-12 aralığındaki bebekler emzirilirken meme ucunu ve memeyi yumuşatmak için kullanıldığı biliniyor (Basden, 2016: 173; aktaran Wojcicki, 2003: 2017). Wojcicki’nin (2003) tükürükle ilgili Sahraaltı Afrika’daki etnik gruplar ilgili yaptığı çıkarımlarına benzer olarak Türkiye’deki kadınların da memeyi yumuşatma/kuruluğu giderme amacıyla parmak ucunun ağza götürüp tükürükle ıslatması ve meme ucuna sürmesi yaygın bir davranış. Burada şunun altını çizmekte yarar var; kadınların başvurduğu bu yöntem “çevre sorunları”na ya da salgın hastalıkları “yayma” konusunda tartışmalara neden olmuyor. Yani bu uygulama diğerleriyle karıştırılmamalı.
Türkiye’de tükürüğün başka uygulamalarına da rastlamak mümkün: (1) “Dinsel” anlamda üfürükçü ve/veya tükürükçü hoca (neticede ikisi de tükürüyor) vb. ya da “tü tü maşallah”taki gibi gözünü diktiğinde başa gelebilecek herhangi bir “kötülükten” koruma güdülü tükürük; (2) Medikal bir uygulama olarak tükürüğün yaraya veya kaşıntıya iyi geldiği inancı. Bu inanç İncil’de de Markos 8:23’te İsa’nın kör bir adama tükürerek gözlerini açtığı bölümde geçiyor.[8] (3) Tükürüğün yapışmayı önleyici sıvı olarak kullanımı. “Tükürük köftesi”ni yuvarlamada yapışmayı önlemek için avuç içine tükürülmesi (artık bunun yerine su kullanılabiliyor), kağıt ayırma ve plastik poşeti açma gibi çeşitli amaçlarla kullanımı. (4) “Hadi başlayalım” anlamında bir iş öncesi avuç içine tükürüp elleri ovuşturma. Tükürmenin amaçlarına dair örnekler elbette bunlarla sınırlı değildir ve türlü yaklaşımlara ilham olup çoğaltılabilir.
Haberler bize ne anlatıyor?
COVID-19 döneminde Kıbrıs Postası’nın bir haber başlığı: “Yeni ‘biyolojik’ silah: Tükürmek.” Bu haberin içeriği de yine bir salgın döneminde yasakları ihlal eden bir adamın tutuklanması üzerine “öç alma” amacıyla polislere tükürmesiyle ilgili. Yere tükürmeyi “cinayet” olarak yorumlayan “dini ve tıbbi” açıklamalara yönelik örnekler oldukça fazla. Tükürmenin erkek failliği ile ilişkisini şimdiye kadar düşünmemiş olanlar ve Türkiye’de kadın cinayetlerini görmezden gelenlerin COVID-19 sonrası erkek tükürüklerini cinayet olarak yorumlaması büyük bir tutarsızlık. Bu örneğin diğerlerinden tek farkı, güncelliğini koruyor olması. Hatta daha önce söz ettiğim paan örneğini hatırlarsanız, bununla ilgili olarak 2020 yılında yapılan bir habere göre, COVID-19 pandemisi döneminde bir adamın etrafındaki bir kadına koronavirüs diye seslenerek paan tükürmesi üzerine adamın tutuklandığı haberi dikkat çekiyor.[9] Görünen o ki “öç alma” amacıyla yere veya birinin suratına (bir şeyler) tükürme, salgın dönemlerinde özellikle erkekler tarafından yükselişe geçmiş durumda.”
Karşımıza sıkça çıkan bir başka haber türü ise sporcuların (çoğu haberde kastın erkek sporcular olduğu anlaşılıyor) maç esnasında sürekli sahaya tükürmesi üzerine. Hatta “Tahminen rugby ve kriket gibi oyunların farklı sınıfsal kökenden gelmesi nedeniyle kriket ve rugby oyuncularının çok balgam tükürmediği düşünülse de, bugün tükürmenin tek kabul edilebilir olduğu yer futbol sahasıdır.”[10] diyenlere rastlamak da mümkün. Buna bir örnek, üç yıl önce takımının 2-1 yenilmesiyle ilgili bir taraftarın “şanssızsın Jamie” sözlerine, arabasının camını açıp bir ağız dolusu tükürükle yanıt veren eski İngiliz futbolcu James Carragher. Carragher’in tükürüğü, sürücünün 14 yaşındaki kızına geliyor ve bu hareketinden dolayı çalıştığı lig programından kovulsa da kısa bir süre sonra işe geri alınıyor.
2018’deki bir başka haberde Eskişehir’de bir kuryenin pizzaya tükürdüğü yayınlanmıştı, hatırlar mısınız? Kuryenin ifadesinde kullandığı “iş yoğunluğu” söyleminden yola çıkarak bir çeşit “öç almak” amacıyla pizzaya tükürdüğü çıkarımında bulunmak mümkün.
Kadınların öncü olduğu tükürme karşıtı haberler de yerel medyada karşımıza çıkıyor. Örneğin Kars Manşet’te[11] 2014 yılında yapılan “Yere Tükürme” haberinde görebileceğimiz gibi kadınların talebi üzerine Kars Belediyesi “Yere Tükürme” sloganıyla afişler hazırlayıp, broşürler dağıtıyor. Bu anlamda, özellikle veremin yaygın olduğu yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nin 29 Mart 1929 arşivindeki resim pek çok açıdan dikkate değer (Resim 3).
Sinemadan örnekler: Bazı filmlerden tükürme sahneleri
Yeşilçam’da da, tükürmenin erilliğine dair bir hayli malzeme var. Buraya kadar mümkün olduğunca yer vermeye çalıştığım tükürmenin çeşitli amaçlarına ek olarak Yeşilçam’dan hareketle tükürmenin “cezai” bir uygulama olarak da karşımıza çıktığını söyleyebiliriz: Ne Olacak Şimdi filmindeki (1979) Nuran’ın kocası Şakir’in kendisini aldatırken basması üzerine çocuğuna “Tükür ulan babanın suratına!” demesiyle cezalandırdığı sahneyi hatırlayalım. Ayrıca 1982 yapımı Çiçek Abbas filminde Şener Şen’in oynadığı “çapkın ve bencil” Şakir karakterinin bütün film boyunca tükürdüğünü bilirsiniz. Yeşilçam’da Banker Bilo (1980) filminde de tükürükle ilgili bir sahne var: Maho (Şener Şen) tarafından Almanya’ya götürmek vaadiyle dolandırılıp İstanbul’a getirilen Bilo (İlyas Salman) ve arkadaşı İbo (Nizam Ergüden) Münih’te olduklarını düşünerek yol sormak için Türkiye’den olduğunu düşündükleri birini gözlerine kestirirler. Türkiye’den olduğunu düşünmelerine sebep olan şey yol sormaya karar verdikleri adamın yola tükürdüğünü görmeleridir:
Bilo: Bak bu herif de bizden olmalı.
İbo: Nerden bildin?
Bilo: Baksana o da yere tüküyor!
Son olarak, tükürmenin erilliğini net olarak gösteren Titanik (1997) filminde Jack ve Rose arasında geçen “erkek gibi tükürmek” (“spit like a man”) sahnesini hatırlatarak bitireceğim.
Canlılara atfedilen ve sıvıyı solunum yoluyla dışarı atmanın en yaygın biçimi olan ve özellikle salgın hastalıkları yayma konusunda önemli bir yeri olan (yere) tükürme, kamusal alanlarda erilliğin dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor. Bu da bütün tarihselliğiyle birlikte çoğunlukla kadınların öncülük ettiği türlü mücadeleleri beraberinde getiriyor ve kamusal alanlarda sıvı boşaltımının toplumsal cinsiyet sorunsalını gözler önüne seriyor. Yazı boyunca cevaplamaya çalıştığım şu soru kaçınılmaz hal alıyor: Kamusal alanlarda kimler neden tekrarlayan bir şekilde yürüdükleri/geçtikleri yerlere tükürür?
Kaynakça
Coomber, Ross, Moyle, Leah & Pavlidis, Adele. (2018). “Public Spitting in ‘Developing’ Nations of the Global South: Harmless Embedded Practice or Disgusting, Harmful and Deviant?”, The Palgrave Handbook of Criminology and the Global South, (der. Russell Hogg, John Scott & Maximo Sozzo), UK: Palgrave Macmillan, 493-520.
Elias, Norbert. (2000). The Civilizing Process: Sociogenetic and Psychogenetic Investigations. UK: Blackwell Publishing.
Kar, Sujita, Pandey, Praveen & Nitika, Singh. (2020). “Understanding the Psychological Underpinning of Spitting: Relevance in the Context of COVID-19”, Indian Journal of Psychological Medicine 42(6), 577-8.
Wojcicki, JM. (2003). “Traditional behavioural practices, the exchange of saliva and HHV-8 transmission in sub-Saharan African populations”, British Journal of Cancer, 89, 2016-2017.
Pillappa, Prakash. (2012). Civic Sense. New Delhi: Excel Books.
[1]Elias, kitabında (çatal kullanımının uzun bir incelemesi de dahil olmak üzere sofra adabı, tükürme, burun silme vd). dışkılama geleneklerinin tarihine odaklanırken, tüm bunları bedenin baskı altına alınması olarak ele alıyor. Kitap sadece insanların davranışlarının nasıl değiştiğini değil, aynı zamanda bu değişikliklere ilişkin nasıl bir algıya sahip olduklarını da gösteriyor. Elias, belirli bedensel işlevlerin bastırılmasının Aydınlanma’nın genel olarak “medeniyet” kavramıyla ilgili tartışmalardan önce başladığına inandığından, kitabı 16. ve 17. yüzyıla odaklanıyor. Bunu “utanç” kavramıyla bağdaştırıyor ve utanç eşiği olarak ele alıyor. Utanç eşiği, orta çağın sonlarından modern çağa kadar giderek genişleyen bir biçimde ve “utanç-kültürü” ile ulus devletin yükselişi arasındaki ilişki bir “etkileşim” olarak ileri sürülüyor.
[2] http://signsjournal.org/covid/patton/#_edn3
[3] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/14968.pdf
[4] https://kms.kaysis.gov.tr/Home/Goster/66364?AspxAutoDetectCookieSupport=1
[5]Bkz. 20. maddenin s fıkrasında (umuma açık yerlerde her ne şekilde olursa olsun çevreyi kirletenlere) verilen 1.000 lira ceza bilgisi yer alıyor. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2872&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5
[6]https://ephemeralnewyork.wordpress.com/2011/05/16/when-the-city-passed-an-anti-spitting-law/ ; https://www.smithsonianmag.com/history/19th-century-public-health-campaign-made-it-illegal-spit-public-new-york-city-180974023/
[7]https://www.merriam-webster.com/dictionary/spittoon#h1
[8]https://incil.info/kitap/Markos/8
[9] https://www.aninews.in/news/national/general-news/man-held-for-calling-woman-coronavirus-spitting-paan-at-her20200326030506/
[10]https://www.thenorthernecho.co.uk/opinion/columnists/16090134.expect-rate-gentleman-not-expectorate-floor/