Şiddetin yarattığı suskunluğu çok iyi biliyor Fatma, görünmezliği de. Tüm dizi boyunca defalarca izliyoruz Fatma’nın görünmezliğini. Fakat seçici bir görünmezlik bu. Fatma’yı erkekler görmüyor, görmezden geliyorlar.

Caravaggio, “Judith Holofernes’in Başını Keserken”, 1598-1599.

İlk sahne: Fatma (Burcu Biricik) oturduğu masanın üzerindeki kiri tırnağıyla kazımaya çalışıyor. Anlıyoruz ki bu bir sorgu odası ve Fatma’yı korkutarak konuşturmaya çalışan polisler var karşısında. Sonra geriye dönüş: Fatma’yı temizliğe gittiği evlerden birinde işini yaparken görüyoruz. Dizilerde hatta sinemada bile çok rastlamadığımız, görmediğimiz, hayatta da görünmezlik perdesi arkasına gömülmüş ev işi, Fatma’nın seri hareketlerle, peşi sıra ve profesyonelce yaptığı, yevmiyesini çıkardığı “iş”i. Ev işini görünür kılmanın kendisi bile dizinin feminizme bir selam çaktığını düşündürüyor. Bu işi yaparken Fatma’nın girdiği çıktığı evlerde ve yemek alanını temizlediği AVM’de, ait olduğu sınıf ve sınıfa bağlı hiyerarşiler teker teker gözümüzün önüne seriliyor. Yoksul bir temizlikçi kadın olarak Fatma’nın bir anti-kahraman olarak başrolde olması dizilerde pek alışkın olmadığımız bir şey.

Otistik oğlu bir trafik kazasında ölen Fatma, hapisten çıktıktan sonra ortadan kaybolan kocasını arıyor. Yaşadığı gecekondu kömürlüğünün sahibi olan çift aynı zamanda doğduğu köyden tanıdıkları. Fatma’nın tek başınalığının ve fakirliğinin yarattığı kırılganlığı fırsat bilip kadını devamlı taciz eden de bu çiftteki koca karakteri (Deniz Şen Hamzaoğlu). Bir yandan bu tacizler yokmuş gibi davranıyor Fatma, bir yandan da kocasını soruşturmaya devam ediyor. Kocasının altında çalıştığı, ilişkili olduğu adamlara soruyor fakat ya dalga geçiliyor Fatma’yla ya görmezden geliniyor. Her seferinde gördüğümüz şey Fatma’nın korku içinde olduğu. Şiddete uğrama korkusu, tecavüze uğrama korkusu… Ve adamlar her seferinde bu tehditlerle karşımıza çıkıyorlar ve bu korkuların sıradanlığı, gündelikliği gözler önüne seriliyor dizide. Bu sahnelerden birinde karşısındaki adamın bağırıp çağırmaları ve tehditleriyle Fatma’nın korkusunun iyice arttığını ve bir anda adamı çekip vurduğunu görüyoruz. Kullandığı silahın hikayesi öykünün ana izleği de olduğu için onu anlatmayacağım. Bu ilk cinayetten sonra, Fatma kendini bir suç örgütünün orta yerinde buluveriyor. Kendine saldırılacağını anladığı, üzerine yüründüğü anda da korkusundan sıyrılıp karşısındaki adamları öldürmeye başlıyor.

Bu öldürme eylemlerini Fatma’nın kendi hayatını koruma eylemleri olarak izliyoruz. Sadece kendine yönelik tehditlere karşı değil, kadınlara karşı şiddet eylemlerine de cevap olarak. 3. bölümde temizlik sopasıyla AVM patronunu (Burhan Öçal) öldürmesinin temel sebebi, adamın sevgilisine (Melis Sezen) rutin olarak şiddet uygulaması ve tecavüzleri. Hikâye ilerledikçe Fatma’nın yaşam öyküsünün farklı katmanlarını da görüyoruz. Kendisiyle ilişki kurmak istemeyen ve sınıf atlamayı başarmış bir kız kardeşi (Hazal Türesan) var Fatma’nın. Sonradan anlıyoruz ki çocukken ikisi de cinsel istismara maruz kalıyorlar. Hem bu suç hem de bu suçun faili olan erkek, köyde bilinmesine rağmen kimse kılını kıpırdatmıyor: “Günah bizde değil, günah bilip de konuşmayandaydı.” İki kız kardeş suç mahallini, ahırı, yaktıktan sonra bu travma iki kız kardeş arasında konuşulmayan bir sır (geheim) olarak kalıyor. Ve istismara uğramanın yarattığı travma ve mağduriyet iki karakterin birbirlerinden koparak farklı şekilde gelişmelerine sebep oluyor. Şiddeti konuşmanın zorluğu, konuşulmazsa unutulacağı ve hiç yaşanmamış gibi olacağına dair inanç bir aile sırrı olarak sadece bu iki karakterin değil, tüm toplumun temel problemi olarak daha önce Şahsiyet dizisinde amnezya ile birlikte ele alınmıştı. Şahsiyet’in çok katmanlı hikayesi birbiri üzerine inşa edilen şiddet, unutma, hafıza, cezasızlık kavramları üzerinden güçlü bir hikâye sunarken dizinin kadın karakteri Nevra Elmas (Cansu Dere harika oynamıştı), başrol erkek karakter olan Agah Beyoğlu’na (Haluk Bilginer’i izlemek enfesti) yardımcı roldeydi. Bana kalırsa Fatma’yı özel kılan, şiddete uğrayan kadını başrol yapması ve şiddete dair suskunluğu doğrudan kadını merkeze alarak anlatmasıdır.

Dizi ilerledikçe Fatma mağdur olandan faile dönüşüyor. Burada suçlu olmak anlamında kullanmıyorum fail kavramını, kendi hayatını koruyan ve eylemlerini kendi iradesiyle gerçekleştiren, özerklik kazanmış bir birey olmasını anlatmak için kullanıyorum. Böylesi bir failliği kadın kimliği üzerinde kuruyor Fatma. Şiddet ise bu failliğin kurucu unsuru. Fatma’nın kendini koruması ve baskılardan kendini kurtarması ancak böylesi bir şiddetle, Fanon’a atıfla ezilenin ve şiddete uğrayanın karşı şiddetiyle, mümkün oluyor. Bir kadının uğradığı şiddeti anlayınca şöyle diyor Fatma: Ben n’apıyom da bana böyle yapıyo diyon di’ mi? N’apıyon? Orda değilmişin gibi davranıyon di’ mi? Korkuyon, dişimi sıkayım diyon olmuyo… Sonra diyon… Karşı koymak istiyon… Tutup elini “Dokunma” demek istiyon. Ama diyemiyon di’ mi?

Şiddetin yarattığı suskunluğu çok iyi biliyor Fatma, görünmezliği de. Tüm dizi boyunca defalarca izliyoruz Fatma’nın görünmezliğini. Fakat seçici bir görünmezlik bu. Fatma’yı erkekler görmüyor, görmezden geliyorlar. İlk cinayeti itiraf ettiği polis bile dinlemiyor, görmüyor Fatma’yı. Onun fail değil ancak mağdur ya da tanık olabileceğini düşünüyor. Bütün o cinayetleri de bu şekilde işliyor Fatma, görmezden gelindiği için kimse farkına varmıyor Fatma’nın eylemlerinin. Ama kadınlar görüyor Fatma’yı. Küçük kız çocuğundan, marketteki kasiyere kadar kadınlar hep farkındalar Fatma’nın. Bir de evine temizliğe gittiği erkek yazar (Uğur Yücel) dinliyor Fatma’yı; daha çok mesleki sebeplerle ama dinliyor Fatma’yı. Yine bir flashbackte görüyoruz ki Fatma’nın okulda bile kabul görmeyen otistik oğlunu getirebildiği ve hatta işin yanında oğluyla oyun oynayabildiği tek iş mekânı da bu yazarın evi. Türkiye’de genellikle hor görülen ve karikatürize edilen entelektüel karakter, burada -sınıf farkının yarattığı hiyerarşiyi görünmez kılmamayı da becererek- etrafını anlamaya çalışan, ilişki kurmaya çalışan, yargılasa ve eleştirse bile bunu karşısındakini ezmeden yapan bir karakter olarak temsil ediliyor. Fatma’yı gören bir diğer erkek karakter de büyük bir şirkette çalışan Kürt avukat. Kürt temsillerinin de problemli olduğu bir alan diziler, Sidar karakteri, Türkiye televizyonlarında ve dijital mecralarda gördüğümüz diğer temsillerden ayrılıyor. Çalıştığı şirketin iş davalarında işçi aleyhine tutumuna, haksızlıklara dayanamayıp istifa eden ve Fatma’nın oğlunun ölümüyle ilgili davada Fatma’ya hukuki destek sunmak isteyen genç ve etik değerlerin peşinden giden biri Sidar (Olgun Toker). Güçlünün değil, haklının ve ezilenin yanında yer almayı tercih etmeye karar veriyor.

Fatma dizisi özellikle Burcu Biricik’in müthiş oyunculuğuyla her mimiği, her gölge hareketi incelikle düşünülmüş Fatma karakteriyle daha çok tartışılacak. Umarım bu dizi, televizyonlarda gördüğümüz diğer kadın ve şiddet anlatılarına ilham olur. Bu kadar çok kadın cinayetinin, tacizin, tecavüzün, çocuk istismarının olduğu bir ülkede, kadınların kendi hayatlarını koruma davalarının anlatıldığı, kadınları ve ezilenleri merkeze alan ekran temsillerinin çoğalmasını diliyorum.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.