Aydemir ve Pervaneler romanlarını yazan ve 29 Nisan 1892 yılında dünyaya gelen Müfide Ferit Tek, 2. Meşrutiyet döneminden Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sınırları milliyetçi-muhafazakâr bir bakış açısıyla çizilen feminizmin ateşli savunucularından oldu. Müfide Ferit Tek, kimi kesimler tarafından “ırkçı” olarak nitelendirilebilecek kadar Türkçü/milliyetçi bir kadındı. Feminizme de bakışı milli mücadele içinden ve milliyetçi bir bakış açısıyla şekillendi. Müfide Ferit, kadınların özgürleşmesini, eşitliğini aileyi güçlendirme söylemiyle birlikte savunurken, erkeğe itaat etmeyi reddediyordu. Ancak bu savunusunu kadın erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik bir hamle olarak görmüyor, milli ve toplumsal çıkarlar açısından ele alarak “kadın sorunu ”nu bir “milli mesele” olarak değerlendiriyordu. Müfide Ferit, feminizm hareketini, toplumların ilerlemesinin doğal bir sonucu olarak ifade ediyordu. Kadınların eşitliğini medeni, medeni içtimai ve siyasi olmak üzere üç farklı alanda ele alıyor, bu alanlardan en önemlisi olarak da tarihselliği içinde medeni haklarda eşitliği öne çıkarıyordu.

Müfide Ferit, 20 Mart 1918 tarihinde açılan Türk Kadını Dershanesi’nde 4 Nisan 1919 tarihinde yapılan feminizm konferansında da bu çerçeveden konuştu. Konferanstaki konuşma metni, Türk Kadını Mecmuasının, 17 Nisan 1335/1919 tarihli 20. sayısında ve 8 Mayıs 1335/1919 tarihli 21. sayısında yayınlandı.

“(…) Kızlarımız öyle bir suretle hazırlanmalı ki aile içinde kalırlarsa kalpleri ısıtan, sıcak, temiz, medeni ve ahlaki bir aile ocağı vücuda getirsinler; cidal-i heyete atılacaklarsa müsait ve müsavi şerait dairesinde daha kuvvetli arkadaşları olan erkeklerle birlikte yürüyebilsinler.”
“(…) Hâlbuki beşeriyet, yarısı erkekten, yarısı kadından mürekkep bir külldür [bütündür]; bu küllün yarısını atıl bırakıp diğer yarısını yürütmek imkânı var mıdır? Nasıl ki bir vücudun yarısı meflûç ve atıl kalınca, o vücut yürüyemez, kuvvetle yaşayamaz ve nihayet ölmeye mahkûm olur. Öylece kadınını yürütmeyen, ilerletmeyen, yükseltmeyen cemiyet de yürüyemez ve yaşayamaz.”

“(…) Feminizm nedir? Feminizm diye kadınların medeni içtimai ve siyasi haklarda erkeklere müsavi olmalarını istemek mesleğine derler.”

“(…) Milletler çalışırken, cemiyetler doğarken, teşekkül ederken kadın daima erkeğe yardımcı ve arkadaş oluyor, mevkii tamamıyla erkeğe müsavi, sonra millet zenginleştikçe, sefahate meylettikçe kadınları yerlerinden kovuyorlar ve onları birer zevk aleti, servet nişanesi derecesine indiriyorlar ve öylece yaşatıyorlar. Burada kadınların bazı münasebetsiz hareketleri de oluyor. Bundan tabii bir şey olamaz. Daima dizgin altında meramsız, mesuliyetsiz, bazen esir, bazen oyuncak, kâh tapınılarak, kâh dövülerek yaşatılan kadınlar elbet mesuliyete kabiliyetli, kendilerini idareye muktedir olamazlar. Dizginlerini ilk boş buldukları zaman tabiatıyla başlarını alıp koşacaklardır. Belki iyi yollardan, belki tehlikeli yollardan, herhalde kabahat onları dizgin altında tutup yolları öğrenmelerine mani olanlardadır”

Kaynak: http://joiss.karabuk.edu.tr/Makaleler/1572026545_8.%20Sevim%20%C5%9Eermet.pdf

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.