#MeToo hareketi kanunlar önünde eşit olduğumuza dair uyutucu inancın altını oydu. Bize ifşa ettiği şey ise adalet fikrini rencide eden bir erkek cezasızlığı sistemiydi.
Francine Sporenda
Thérése Lamartine, gazetecilik eğitimi almış ve sinema alanında yüksek lisans yapmıştır. Librairie des femmes au Québec’in kurucusu, Status of Women Canada’nın eski direktörüdür, aynı zamanda yazardır. Une planète en mal d’oestrogènes, femmes et hommes du 21ème siècle, et de Justice sera-t-elle enfin rendue, Weinstein, Matzneff, Rozon et les autres isimli kitapları M éditeur tarafından yayınlanmıştır.
FS: #MeToo’dan sonra, gözlemlenebilir gerçeklere dayanarak bu hareketin toplumun ve adalet sisteminin cinsel şiddet suçlularına yaklaşımını gerçekten etkilediğini söyleyebilir miyiz? Bu suçluların maddi ve mesleki durumları bu hareketten etkilendi mi?
TL: İlk olarak, en az 85 ülkeye ulaşan büyük küresel ayaklanmalardan biri olan #MeToo vardı. Sonra ise pandemi başladı. İlk altı ay boyunca salgının hareketin hızını öldürmesinden korktum. Ama hayır! Bugün tam tersine hareketin seyir hızının ivme kazandığını belirtmek gerekir.
Kanıt olarak kendi araştırmalarımdan örnek vermek istiyorum. Justice sera-t-elle enfin rendue? Weinstein, Matzneff, Rozon et les autres (Sonunda Adalet Yerini Bulacak mı? Weinstein, Matzneff, Rozon ve diğerleri) isimli kitabımda 14 ülkedeki 64 cinsel saldırı vakası özetlenmiştir. Kitabın çıkış tarihinden sonra ise 2021 yılının Ocak ayının ortasından bu yana, yine gazetelerde yer bulacak kadar ünlü, nüfuzlu, iktidar sahibi adamların son derece alçakça hareket ettiği 65 yeni cinsel taciz ve saldırı vakası bunlara eklendi.
Ekim 2017’deki ifşa patlamasından neredeyse dört yıl sonra, 2021 yazının sonunda bahsedilen 64 davadan 12’si, bazıları ağır cezalarla olacak şekilde cezalandırılmıştır. Harvey Weinstein ve Larry Nasser’ı düşünün. Grotesk bir geçit töreniyle hakim tarafından “saldırgan bir fail” ilan edilip üç ile on yıl arası hapis cezasına çarptırıldıktan sonra serbest bırakılan Bill Cosby ise bu tabloya gölge düşürüyor. Aralarında görevden alınan yıldız gazeteci Matt Lauer ya da itibarı “sonsuza dek lekelenmiş” ilahiyatçı Jean Vannier olan diğer 16 suçlunun sadece hukuki değil diğer önemli alanlarda da eylemlerinin sonuçlarına katlanmaları gerekmiştir. Yargılamaları devam eden 16 sanık yargılanma sürecindeyken Tarık Ramazan veya Cebrail Matzneff gibi davalarda hangi siyasi frenin uygulandığı merak edilmektedir. Dört sanık beraat etmiştir. Donald Trump ve James Toback dahil sekiz kişi yara almadan kurtulurken beş kadın ise hakaretten yargılandı. Sandra Muller’ın temyizde beraat ettiğini not etmekte yarar var. Ayrıca son haberlerin siyasi, askeri, spor, gazetecilik gibi çevreleri sarstığını da unutmayın: New York’un istifa eden valisi Andrew Cuomo ve Japonya’daki Kusatsu şehrinin belediye başkanı Takashi Kuroiwa’yı düşünün; Kanada Silahlı Kuvvetleri eski Genelkurmay Başkanı Jonathan Vance ve Kanada Ordusu Tümgenerali ve Kanada’da COVID-19’a karşı aşı kampanyasından sorumlu Dany Fortin; Logan Mailloux, hokey oyuncusu ve Montreal Canadiens çaylağı; Patrick Poivre d’Arvor, gazeteci ve yıldız sunucu ve Alman Bild gazetesinin genel yayın yönetmeni Julian Reichelt.
Bu özetten analizle bu hareketin başlangıç gücünün ve yarı evrenselliğinin uzun bir zamana yayılacağı anlaşılmalıdır. #MeToo’nun bugüne kadarki etkilerini ve gerçeklerini gözlemleyerek etkisini yanlış anlama ve yorumlama riskine girebiliriz. Tabii ki, mahkumiyetler mahkemelere sunulan resmi ihbar ve şikayetlerin sayısına kıyasla azımsanacak kadar önemsizdir. Ama bana lütfen cenaze kokan bir ifade olan “post #MeToo”dan bahsetmeyin. Mesele daha yeni başlıyor, kızkardeşlik ya kazanacak ya kazanacak. Kraliyet korumasına rağmen Prens Andrew’un nihayet New York’un Güney Bölge Mahkemesi tarafından nasıl suçlandığını görün. Ayrıca bir TV kanalının eski genel müdürü Eric Brion’un nasıl görevden alındığını da görünüz. #BalanceTonPorc’un (Fransa’da #MeToo için kullanılan ilk hashtag) başlatıcısı Sandra Muller aleyhindeki hakaret iddiası da temyizde reddedildi.
FS: Bazı faillerin sorgulamalarının ardından başlatılan soruşturmalar zamanaşımı nedeniyle başarılı olamadı. Zamanaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
TL: Fransa’da yanılmıyorsam zamanaşımı genel olarak 20 yıldır (editör notu: cinsel şiddete maruz kalanın reşit olduğu andan itibaren hesaplamak üzere, tecavüz için 30 yıl, cinsel saldırı için 10 yıl). Kanada Ceza Kanunu’nda Quebec için de geçerli olan bir zamanaşımı yoktur. Öte yandan sivil meselelerde 30 yıl olan zamanaşımı cinsel saldırı ve aile içi şiddete ilişkin durumlarda Quebec Ulusal Meclisi’nde yapılan oylamanın ardından oybirliği ile 20 Haziran 2020’de kaldırıldı. #MeToo’nun şimşek gibi etkisinin de bu kararda bir etkisinin olması çok da imkansız değildir.
Saldırganla ve acımasız hukuk sistemiyle yüzleşebilmek için travmanın etkilerinden tamamen kurtulunmasa bile biraz iyileşmiş olmanın gerekliliğini uzun zamandır biliyoruz. Ancak iyileşme veya gözle görülür bir yatışma yıllar ve yıllar alabilir. Bazı kadınlar bunu asla atlatamaz. Hiç şüphe yok ki olaylardan 30, 40, hatta 50 yıl sonra başlatılan bir hukuki süreç, suçluluğu kesin bir delil olmadan ispatlamanın zor olacağı bir gidişatı varsayar. Kesin olan bir şey var, zamanaşımı olmadan, suçluların hiçbiri asla huzur bulamayacak ve bir gün suçlanma korkusuyla yaşayacak. Bu bile hiç yoktan iyidir. Prens Andrew, geçilmez kraliyet bariyerine inanmış olmalı. Şimdi ise New York cinsel şiddet suçlarında zamanaşımını kaldırıyor. Bu sefer tehdit daha da netleşiyor. Prens onurunu kaybedecek ve artık mahkûmiyet riskine karşı kör kalamayacak. Ayrıca bu yürürlükten kaldırmanın birkaç yanlış yönlendirilmiş zihin üzerinde ürpertici bir etkisi olacağını düşünebiliriz.
Ben hukukçu değilim ama gözlemlerim bana net bir fikir veriyor: cinsel suçlarla ilgili zamanaşımı kaldırılmalıdır.
FS: Cinsel saldırılar için adaletin bir diğer temel ilkesi olan masumiyet karinesi, esas olarak erkek suçluları ve kadın mağdurları ilgilendirdiği için, erkekler lehine bir cinsiyet yanlılığı içermiyor mu?
TL: Belgelenmiş gerçeklerin birikimi artık evrensel adalete ve kadın haklarına inanmamızı engelliyor. Bu güç tatbikatında, çünkü bu gerçekten güçle ilgilidir, biz kaybedenleriz. #MeToo hareketi bunu açıkça görmemizi engelleyen, kanunlar önünde eşit olduğumuza dair bu uyutucu inancın altını oydu. Bize ifşa ettiği şey ise adalet fikrini rencide eden bir erkek cezasızlığı sistemiydi.
Cinsel şiddet failleri sadece masumiyet karinesinden faydalanmakla kalmazlar aynı zamanda Kanada’da yasal süreç boyunca sessiz kalabilirler. Bu iddia ettikleri masumiyetlerini korumaya yetmezmiş gibi, tek başlarına bir yargıç veya jüri önünde yargılanmayı seçebilirler. Gözden düşmüş Quebecli iş adamı ve Fransa’da tanınan Gilbert Rozon, gerçeklerin muhtemel olmayan kendi versiyonunu jüri önünde aklayamayacağı için hakim önünde yüz yüze tek başına, absürt hukuk kurallarından hakkındaki makul şüpheler de dahil olmak üzere yararlanacağını düşünmüştü. Hesaplaması doğruydu, yargıcın mağdura inanmasına rağmen Rozon aklandı. Eşitsizlik göze çarpıyordu. İkisi seçkin hukukçular olan üç avukat tarafından savunuldu. Burada bu kurallara göre cinsel saldırıdan hüküm giymiş bir erkek kendini suçlu ilan etse bile “koşulsuz tahliye”den bile yararlanabilir. 1998’de Rozon’a olan buydu. Zavallı şey, işini yürütmek için yurtdışına seyahat etmek zorunda kaldı. Toplumumuz her iki davada da aynı ceza avukatı tarafından savunulan böyle bir adamın refahından nasıl mahrum kalabilir? Ancak Yargıtay’da görevden alınan 14 müşteki son sözlerini söylemedi. Bugüne kadar dördü adama, toplam 6,8 milyon dolar tutarında dava açtı, dava sivil mahkemede devam ediyor. Saçmalığın sınırında olan ve derinlemesine incelenmeyi hak eden bu senaryo hakkında söylenecek çok şey var.
FS: Pedofil Joel Le Scouarnec, cinsel şiddete maruz bıraktığı 349 kişiyi kayıtlara geçirdi: mağdurların sayısına rağmen, onlarca yıl süren bir cezasızlık süreci yaşandı. Le Scouarnec neden bu kadar uzun süre adaletten kaçtı?
TL: Joël Le Scouarnec en az 30 yıl ortalığı kırıp geçirdi. Büyük ölçüde #MeToo hareketi sayesinde ortaya çıkan, bilinen diğer sekiz büyük cinsel şiddet suçlusunun yaş ortalaması ise yaklaşık olarak 25 yaş. Çoğu yakınlarının veya iş arkadaşlarının gözü önünde toplam 225 yıllık suç faaliyeti biriktirmişler. Adaletten kaçan veya adaletin ihmalinden yararlanan herkes gibi Le Scouarnec de kendini yenilmez hissetmiş olmalı. Bu büyük cinsel şiddet failleri aynı zamanda olağanüstü manipülatörlerdir. ABD Jimnastik’in eski doktoru Larry Nassar, “vajinal uyum” dediği tedavisini genç jimnastikçilere ebeveynlerinin önünde uygulayacak kadar alaycıydı. Geri kalanı için, yalnızca derinlemesine analizler, bize kaç çocuğun kaç kadının hayatını etkilediğini gösteren ve şimdi biliyoruz ki, kaç erkeği de cehenneme götüren bu gidişatın içini dışını ortaya koyacak.
FS: Kadınların Yaşamı Önemli Değil diye manşet attınız. Yılda 87.000 kadın cinayeti işleniyor ve bunlar için, ABD’de George Floyd öldürüldüğünde olduğu gibi herhangi bir sokağa yayılmış bir protesto yok. Bu bize kadınların dünyadaki durumu hakkında ne söylüyor?
TL: Ampirik araştırmalar, kadınlara yönelik nefret ve suç eylemlerinin bilim, spor, tıp, akademik ve ekonomik dünyadaki profesyonel başarılarıyla doğru orantılı olduğunu gösterme eğilimindedir. Her yerde. Dolayısıyla bu eylemler artmakta ve kötüleşmekte. Feminizmin 1968 ile 1989 arasındaki güçlü ikinci dalgasında özgürleşmemize karşı şiddetli direnişin ilişki mahremiyetinden doğacağını tahmin etmiyorduk. Batı’da haklarımız geniş çapta kazanılıyor ve tanınıyor. Bununla birlikte, en kanlı ve bazen ölümcül mücadelelerin konusu yakın ilişkilerin mahremiyeti oluyor.
Bu kesişimsel ve trans mücadelesinin zamanlarında formüle etmek üzere olduğum fikir nahoş görünebilir. Körpe gençliğimden beri ezilen insanların sert çekirdeğini kadınların oluşturduğuna dair kesin bir inancı hâlâ sürdürüyorum. Neden? Eh, süresi nedeniyle: birkaç bin yıl. Çünkü bu, insanlık tarihinin yarısından fazlasına yayılmıştır. Bunun başlıca nedeni ise ezilen başka hiçbir grubun özel hayatını zalimle sistematik olarak paylaşmamış olmasıdır. Gezegendeki 200 milyon kayıp kadını gerçekten önemseyen ve buna göre hareket eden kim? Kim? Feminist mücadelenin karmaşıklığı bundandır.
Taliban’ın Afganistan’a dönüşüyle jeopatriarkal harita daha da karardı. Resim o kadar karanlık ki -hem Afgan ordusunun hem de mevcut rejimin dizginsiz yolsuzluğu ve karışıklığı, Batı’nın tamamen iflası, erkeklerin katil çılgınlığıyla birleştiğinde- bana bu halüsinasyon fantezisi gibi geliyor. Afgan kadınlarının ve çocuklarının acil insanî tahliyesi için uluslararası bir hava ikmalinin yapılması gerekli. Böylece erkekler (Taliban, El Kaide ve İslamcı Grup, diğer delileri unutmamak gerekir) birbirleriyle yüzleşebilir, birbirlerini becerebilir, birbirlerini parçalayabilir ve sonra birbirlerini barış içinde öldürebilirler. Bundan sonra orada bir Kadın Cumhuriyeti yaşayabilir. Dünyanın ilk kadın cumhuriyeti. Hâlâ hayal kurmaya izin yok mu? Başka bir soru: Doğru erkeklerle ne yapmalı?
FS: Bütün Erkekler Değil? (Not All Men?) Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2014 yılında yapılan bir ankette, üç öğrenciden biri, kendileri için herhangi bir sonuç doğurmayacağından emin olduklarında tecavüz edeceklerini söyledi. Yorumlarınız?
TL: Görülmedi, yakalanmadı o zaman suçlu değil. Bu istatistik gerçek şeytanî ve ahlaksız bir zihniyeti gözler önüne seriyor. Tecavüz kültürünün varlığına dair daha fazla kanıt gerekiyorsa bu kanıt bana oldukça anlamlı görünüyor. 2017’ye kadar süren erkeklerin cezasız kalma garantisine atıfta bulunuyor. #MeToo kaleyi salladı. Hatta bazı durumlarda çatlattı. Ama her şey bitmiş değil, ondan çok uzakta. Bu öğrencilerin itirafları cinsel ve insanî ahlakın tamamen yokluğuna, aynı zamanda Batı ruhunun yıkandığı şizofrenik rejime de tanıklık ediyor. Öte yandan, kadınlara karşı her zamankinden daha fazla nefret uyandıran pornografinin yaydığı utanç verici çürüme her yere sızdı ve erkeklerle olan ilişkilerimizi benzeri görülmemiş bir derecede bozdu. Hükümetlerimiz gözlerini kaçırıyor ve kulaklarını tıkıyor. Fuhuş, kaçakçılık, silah, uyuşturucu ve pornografiden gelen para her zaman son sözü söyler. Müslüman kültürlerde, pornografi yalnızca kadınların aşağı statüsünü pekiştirir ve zaten katlanılmaz durumlarını ağırlaştırır. Ağır porno tüketicileri arasında Mısırlılar, İranlılar, Faslılar, Suudiler ve Türkler olduğu söyleniyor. (*)
FS: Bu klişe slogan hakkında ne düşünmeliyiz: “erkeği sanatçı kimliğinden ayırmalıyız”? Sanatçı olmak yasaların üstünde mi? Pedofililerin veya kanıtlanmış tecavüzcülerin eserlerini liselerde okutmaya, öğretmeye ve de halka hayranlıkla sunmaya devam etmeli miyiz?
TL: Zor bir soru, ama çok gerekli. Her şeyden önce, bir suçtan şüphelenilen veya suçlanan herhangi bir bireyin yeteneği ile zenginliği, nüfuzu, kötü şöhreti, ilişkileri ne olursa olsun ayrı düşünülmeli, adil olmak gerektiği hatırlanmalıdır.
Erkeği sanatçı kimliğinden ayırmak mı? Hadi oradan! Bu yalnızca zihnin kendi kafasını karıştırmak isteyen bir görüşüdür. Dürüst sanatçı, sanatla sanatçının bir ve aynı olduğunu iyi bilir. O ve diğeri birbirinden ayrılamaz.
Benim açımdan Amerika’da çok yaygın olan iptal kültürü (cancel culture) oldukça içler acısı. Her zaman erkekler tecavüz etti. Filmlerinin, kitaplarının, tablolarının, hikâyelerinin, felsefelerinin bununla dolu olmasına şaşmamalı. Aldatmacalarını ortaya çıkarmak, eserlerini yapıbozuma uğratmak, hilelerini ifşa etmek bana eserlerini sürgün etmekten daha etkili bir altüst etme yolu gibi görünüyor. Ancak bana öyle geliyor ki tartışmanın daha da ileri götürülmesi ve kadınların ön planda olması gerekiyor.
FS: Kanada’da, bildirilen 1000 cinsel saldırıdan üçü mahkumiyetle sonuçlanıyor (cinsel saldırıların çoğunluğu bildirilmiyor). Yorumlarınız?
TL: Bu Kanada İstatistik’in verileri, #MeToo’nun başlamasından bir yıl önce Mart 2016’ya ait. Feminizm ile ilişkisinden şüphelenilemeyen devlet kurumuna göre, “polis tarafından açıldığı tespit edilen ceza davalarında polisin 2017’de bildirdiği cinsel saldırı sayısı, 1998’den bu yana herhangi bir yıldan daha yüksek”ti. Bu artışın % 61 olduğu tahmin edilmektedir. Bu şüphesiz hareketin bir kazancı.
Hiçbir şey mükemmel değilse bile Quebec genellikle Kanada’daki sosyal sorunların ve kadınların ilerlemesinin ön saflarında yer alır. Böylelikle Millet Meclisindeki dört partinin seçilmiş temsilcilerinden oluşan bir komite tarafından büyük bir taarruz başlatıldı. Bu kadınlar siyasi bağlılıklarını arka plana attılar ve olağanüstü şeffaf bir kızkardeş dayanışması çalışmalarına giriştiler. Öyle ki Adalet Bakanı, Ocak 2022’den itibaren cinsel saldırı ve aile içi şiddet vakalarını dinleyecek olan bir mahkeme, tüm yargı bölgelerinde daimi ihtisas mahkemesi kurma taahhüdünde bulundu. Güney Afrika, İspanya ve Yeni Zelanda’nın deneyimleri bu mahkemelerin, şikâyette bulunan kadınlara güveni yeniden tesis ettiğini göstermiştir. Ayrıca şikayet etmeleri de daha olası olacaktır. Ancak bu arzu edilen önlemler her zaman yalnızca resmi düzenlemeler olacaktır. Bir gün işin özünü, yani ceza kanununun kendisini ele almamız gerekecek.
Bu röportajı bitirmeden önce birkaç şey eklemek istiyorum. #MeToo’nun gücü açık bir şartla korunacaktır: kendisini henüz tanımlanmamış bir siyasi etikle donatması. Örneğin, kimliği iyi belirlenmiş bir kişiyi isimsiz olarak ve herhangi bir doğrulama olmaksızın ihbar etmek etik değildir. Bunu söylemekten korkmayalım. 2017 yılında değişim rüzgârlarını büyük bir cesaretle estiren kadınlar, bunu çok açık bir şekilde, birçok sesle yaptı.
Hareketin az çok fark ettiğimiz bir özelliği var. Burada genç kadınlar feminizmin yakın tarihinin ve mücadelelerinin farkında olmadan, hatta ondan çok uzakta ona çok fazla güç verdiler. Bir bakıma, 1968-1989 yıllarının radikal feministlerinin (kötülüğün kökenini arayanlar) ruhuna geri bir taklayla katılmış gibi, yakın ilişkilerdeki şiddetle ilgilendiler ve doğrudan baskının kalbine daldılar. Kendiliğinden bir nesil gibi, ya da daha iyisi, bilinçsiz ama kadınların statüsü ve onuru hakkında aktif bir fikirle doğan bir nesil gibi. Kararlılıklarını görmek çok heyecan verici.
Son olarak, harekete geçirici ve yol gösterici nitelikte temel ve uygulamalı çalışmalar hareketin yürüyüşüne eşlik etmelidir.
https://www150.statcan.gc.ca/n1/pub/85-002-x/2018001/article/54979-fra.htm
(*) Bu söylenti arama motorlarının ülke bazlı verilerine dayanıyor olabilir (çatlak zemin’in notu).
Çeviren: Asya Naz Dinler
Bu yazının orijinali 26 Eylül 2021’de Révolution Féministe sitesinde yayınlanmıştır.