Kamusal alanları, kentlerimizi ve yaşam alanlarımızı daraltarak bizi eve hapsetmeye çalışanlara, bizi babayla, kocayla, aileyle tanımlayanlara, işsiz bırakarak biat etmeye zorlayanlara karşı itaat yok, feminist isyan var!
Dinmeyen öfkemizle dayanışmamızı büyütmeye devam ediyoruz. Uluslararası Kadın Günü, 1910 tarihli 2. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda kabul edildi ve ilk kez, 1911 yılında ‘kadınlara oy hakkı’ talebiyle kutlandı. Diğer talepler, çalışan kadınlar için yasa çıkartılması, anneler ve çocuklarına sosyal yardım sağlanması, bekar annelere eşit muamele, kreş ve bakımevleri açılması, tüm okullarda çocuklara parasız eğitim ve parasız yemek hakkıydı. 1914 yılında savaşın patlamasıyla Dünya Kadınlar Günü’nün en önemli taleplerinden biri ‘barış’ oldu.
Uluslararası Kadın Günü’nün kabul edilmesinden 122 yıl sonra, çocuk istismarı, annelik dayatması, aile hukukunun dinselleştirilmesi adımları, diyanet fetvaları ile toplumun gericilikle yeniden dizayn edilme çabaları, savaş politikaları ile saldırgan ve hakimiyetçi vahşi yeni bir erkek nesli yaratılmaya çalışılıyor. El konulan emeğimiz, yağmalanan bedenlerimiz ve yok sayılan hayatlarımızla, artık yeter diyoruz! Bütün erkek egemen, dinci, yağmacı, kadın düşmanı suç faillerine ve suç ortaklarına meydan okuyoruz! İtaat etmiyoruz!
Bin bir emek ve mücadeleyle elde ettiğimiz İstanbul Sözleşmesini bir gecede fesheden Erdoğan ve onun erkek yargısı; 6284’ü etkin uygulamayarak, nafaka hakkımıza göz dikerek, haksız tahrik indirimlerine hız kesmeden devam ederek bizleri sindirmeye çalışıyor.
Tecavüzcüleri aklamak için yasa çıkarmaya çalışan, dokuz yaşında çocuk evlenebilir diyen, çocuk yaşta doğumları gizleyen, Ensar’ı aklayan, tecavüzcülere katillere iyi hal indirimi uygulayan çürümüş erkek egemen sistem karşısında susmuyoruz! Çocuk istismarının faili çürümüş erkek egemen sistem iken, idam ve hadım tartışmaları ile suç bireyselleştirilmeye çalışılıyor. İstismar ile rızaya dayalı cinsel ilişkiyi zina kavramı üzerinden tartışmak hem cinsel suçları normalleştirmek hem de dini kuralları topluma dayatmak için fırsatçılık yapmaktır! İstismarın AKP iktidarı tarafından meşrulaştırılmasına izin vermeyeceğiz! Hadım cezası, zina tartışması şerri hukuk demektir, asla kabul edilemez! Cinsel şiddetin devlet şiddeti ile çözülmeye çalışılması çözümden çok şiddet üretecektir. Biz kadınlar yaşamı savunuyoruz!
Mersin’de, bu meydanlarda çok kez bir araya geldik. Aramızdan alınan kadınlar için isyanın sesini yükselttik. Adliye önlerinden, sokaklardan Kübra Aşkın’ın, Cemile Aslan’ın, Feray Şahin’in, İrem Bahçe’nin, Özgecan’ın adını haykırdık. Bedenleri, emekleri küçük yaştan itibaren sömürülen, paketleme işçiliği yaptırılan çocuklar için, kadınlar için isyanı yükselttik. Onlarca gün haklarımız, kazanımlarımız için tam da bu meydanda nöbetler tuttuk. Yüz bin lirayı aşan cezalarla mücadele ettik. İtirazlarımızla bu mücadelede birçok cezanın iptalini sağladık. Ataerkinin, erkek devletin dayattığı itaat naraları karşısında bir tek şey söyledik; itaat yok feminist isyan var!
Kadın cinayetlerine, şiddete, tacize, tecavüze, şüpheli kadın ölümlerine karşı isyandayız!
Sadece 2021 yılında bu topraklarda en az 339 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 217 şüpheli kadın ölümü yaşandı. Kadına yönelik şiddet her anlamda artarken kadınların, çocukların, LGBTİQ+’ların korunması için bütünlüklü politikalar üretmesi gerekenler şiddet vakalarının düştüğü yalanlarını üretmeye ve yılların mücadele birikimiyle kazandığımız haklara saldırmaya devam etti. Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkma cüreti gösterirken bizler ertesi gün tüm ülkede sokağa çıkarak kadın düşmanlarına cevap verdik. Yüzlerce kadın aramızdan alınırken biz faillerden de failleri cezasız bırakanlardan da hesap sorduk. Şüpheli kadın ölümlerinin aydınlatılması gerektiğini her yerde haykırdık, iki yılı aşkın süredir kayıp olan Gülistan Doku için “nerede” demekten hiçbir zaman vazgeçmedik. Erkek egemen sistemin kamusal alandan özel alana meşru kılmaya çalıştığı şiddete tacize, tecavüze karşı birbirimizi savunduk. Krizin içinde biriken öfkeyi kadınların, LGBTİQ+’ların üstüne yönlendirmeye çalışan erkek ittifakının sözcüsü olan Süleyman Soylu nefret diliyle zehirler saçarken de susmadık ve yineliyoruz; bu nefrete edecek tek sözümüz var; o eril dilini de krizini de al git!
LGBTİQ+lara her türlü nefret söylemiyle, ayrımcılıkla, şiddetle saldırmak isteyen iktidar trans cinayetlerinin, LGBTİQ+ intiharlarının da sorumlusudur! Özellikle derinleşen ekonomik kriz ve nefret söylemleri nedeniyle birçok LGBTİ+ yaşamına son verdi, sadece İzmir’de son üç ayda trans kadınlara yönelik saldırılar arttı, Günay Özyıldız katledildi. İstanbul’da ise trans kadınların yaşam alanlarına saldırıldı, kapılarına kilitler vuruldu, en temel hakları gasp edildi ve edilmeye devam ediyor. İktidar kolluk kuvvetleri homofobik-transfobik çetelerle işbirliği içinde LGBTİQ+ları sistematik bir şiddete maruz bırakıyor. Bizler bir kez daha haykırıyoruz! Tüm renklerimizle şiddetinize, nefretinize, homofobinize, transfobinize karşı yan yana duracağız! Mücadelemizi büyüteceğiz!
Haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz!
İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı imza çeken erkek egemen devlet aklı 6. Yargı paketi ile nafaka hakkına saldırıp aile arabuluculuğu getirme planları yapıyor. Yalan dolanla bir araya gelen sözde nafaka mağduru erkekler, 250 ile 400 TL arasında verilen nafakaya göz diktiler. Her dört kadından yalnızca biri çalışabiliyorken, geniş tanımlı kadın işsizliği oranı pandemi sonrası ekonomik krizle birlikte yüzde 40’lara ulaştı. Kadın istihdamı oranı ise yüzde 26’ya geriledi. Türkiye’de aynı işte çalışmalarına rağmen kadınlar erkeklerden %12 daha az kazanıyor. Tüm bu eşitsizlikler ortadayken nafaka hakkına saldırı kadınları şiddete açık hale getiriyor, istemedikleri evliliklerde kalmaya zorluyor.
Bu koşullarda nafakaya evlilik süresine bağlı olarak sınır koymak erkekleri güçlendirmek, kadınları o evliliklere mecbur etmek anlamına geliyor.
Laikliğe aykırı olarak devlet, görevlendirdiği din adamlarıyla “Aile Danışmanlığı” adı altında “kadınları evlilik içinde kalmaya” zorluyor. Diyanet ve tarikatlar aracılığı ile kutsallık diye dayatılan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı laikliğe sahip çıkıyoruz.
Getirilmeye çalışılan aile arabuluculuğuyla zaten her alana yayılmış “ikna odaları” bir de yargı sistemine taşınmak isteniyor. İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW’da yasaklanan aile arabuluculuğu kadın haklarına büyük bir saldırıdır, izin vermeyeceğiz!
Emperyalistlerin ve erkeklerin savaşına karşı barışı savunmaya devam edeceğiz!
Bugün Ukrayna’da yaşananlardan da gördüğümüz gibi savaş sadece bombaların patladığı o coğrafyayı değil bütün dünyayı etkiliyor. Özellikle yoksulun yoksulu kadınlar ve çocuklar savaşların, sürgünlerin, zulüm ve katliamların başlıca ve en ağır mağdurları oluyor.
Göç yollarında ölüme terk edilen, cinsel saldırı ve istismara maruz bırakılan, iltica ettikleri ülkelerde gayri insani koşullarda yaşamak zorunda bırakılan göçmen kadınların yaşadıklarını derinden hissediyoruz.
Düşman hukukuna karşı hasta ve siyasi tutsaklara özgürlük demekten vazgeçmeyeceğiz!
Kürt kadınlar başta olmak üzere, omuz omuza mücadele ettiğimiz birçok yol arkadaşımız hapishanelerde çıplak aramaya ve her türlü işkenceye maruz bırakılıyor. Dün Șırnak’ta, Cizre’de, Sur’da Kürt kadınları türlü şiddete maruz bırakıldı, İzmir’de Deniz Poyraz katledildi ve tüm bu şiddet politikaları halen sistematik olarak sürdürülüyor. Kürt kadınlarına yönelik baskı ve şiddet politikaları tüm hukuksuzluğuyla kadınları hapsetmeye devam ediyor. Aysel Tuğluk, sağlığı hapishanede kalmaya uygun olmadığı halde tahliye edilmiyor, hasta kadın tutsakların sağlığa erişim hakkı engelleniyor.
Kadınlara karşı düşman hukuku işleten erkek egemen devletten hesap sormak için buradayız! Eşit haklarla bir arada yaşamanın koşullarının sağlanmasını, kalıcı ve onurlu bir barışı elde edene kadar susmayacağız, korkmayacağız! Yasama, yürütme, yargı dahil bütün yetkilerin ve gücün tek bir adamın güdümünde olmasına, kadınların eşit ve özgür bir yaşam taleplerini tehdit etmesine, siyasetin erkekleșmesine izin vermeyeceğiz. Kadınların siyasetine, siyasetin kadınlarına sahip çıkıyoruz. Eşit ve özgür bir yaşamı biz kuracağız. Hayatımız, özgürlüğümüz, geleceğimiz hakkında söz söyleyen biz olacağız.
Direnişimizle ve mücadelemizle hayatı yeniden ve yeniden yaratacağız!
Tarih direnen kadınların mücadelesiyle bugün yeniden yazılırken haykırıyoruz; 165 yıl öncesinden bugüne gerçek eşitliğin ve özgürlüğün dünyasını kurmak için direnmeye devam edeceğiz! Toplumsal cinsiyet eşitliği için, yaşamlarımız için, bedensel söz hakkımız için, eğitim hakkımız için, boşanma, kürtaj hakkımız için tırnaklarımızla kazıyarak mücadele verdik, vereceğiz.
Birbirimizi savunduğumuz, direniş dolu bir yılın ardından kaybettiğimiz tüm kadınlara, LGBTİQ+lara, hapishanelerdeki tüm tutsaklara; sokakta, evde, işte, okulda, tacize, tecavüze, erkek şiddetine karşı yaşamak için mücadele verenlere 8 Mart alanından bir kez daha söz veriyoruz: Susmayacağız, korkmayacağız, dünyayı yerinden oynatacağız! Umutsuzluğa kapılırsak bu kalabalığı hatırlayacağız! Unutma karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe verenler yine biz olacağız!
YAŞASIN FEMİNİST DAYANIŞMAMIZ!