Bu yazının konusu, bir kadının sokakta gürültü çıkarmasının toplumda çıkardığı gürültü.
Bir kadının trafikte yediği cezaya tepki olarak bağırmasını konu alan bir video geçtiğimiz günlerde epey gürültü kopardı. Her hıyara tuzla koşan yurdum insanının konuyu tartışmadığı mecra, olayı yatırıp incelemediği masa kalmadı. Nitekim gündem peşinde tartışmalara doyamayan milyonlar böylelikle tartışmaya doymuş oldu. İzlemeyen kaldı mı bilmem, ama kaldıysa da şuradan bu renkli içeriğe ulaşabilir. Safını belirleyip, karşı tarafa gönlünce saydırabilir.
Bu olayda polislere, kadına, hatta yapılan yorumlar üzerinden birbirlerine kızanların ilgilendiği mesele genel olarak kimin haksız, kimin suçlu olduğuydu. Bir tartışmanın suçluluk ve haklılık kavramları üzerinden yürümesi zaten diğer tarafın otomatik olarak savunmaya geçmesine sebep oluyor. İddia makamına göre kadın saldırgan, hatta deli, ve hoca olduğu için de küstah. Yoksa neden ufak bir ceza karşısında, üstelik haksızken, sokak ortasında o kadar bağırsın, polisleri aşağılasın? Savunma makamına göre ise kadın suçsuz. Hem de bir üniversite hocası ve yetişmesi gereken bir toplantısı var. Ceza haksız yere yazılmış ve polis kadına hakaret etmiş, aldığı görüntüleri yaymış, kadın da bu adaletsiz uygulama karşısında bağırmakta haklı. Bazılarına göreyse bu video çekilmeden önce yaşananları bilemeyiz. Kim bilir görmediğimiz neler oldu, olay nasıl bu noktalara geldi?
İyi de hemen her gün haberlerde, sosyal medyada benzerlerine rastladığımız, başrollerinde erkeklerin olduğu vatandaş-polis tartışmaları, itiş kakışları sıradan olaylarmış gibi görülüp dikkat bile çekmezken, bu haber neden bu kadar gürültü kopardı?
Cevabını söyleyeyim. Biri, bir kadın ait olmadığı düşünülen bir yerde, “kamusal alanda” kadınlığına (hele hele hanımefendi görüntüsüne) hiç uymayan bir davranış sergiledi, yani “bağırdı.” Bir eylemin ortasında, adliye koridorlarında, bir ev yıkım sahasında değil ama. Trafikte, kendisine yazılan bir ceza nedeniyle kendini kaybetti ve kontrolsüzce bağırdı. Bu çığlıkların olası sebepleri (maruz kalınan haksızlıklar, trafikteki uygulamalar, direniş stratejileri, psikolojik dayanıklılık, sorunlarla baş etme becerileri) bu yazının konusu değil. Bu yazının konusu, bir kadının sokakta gürültü çıkarmasının toplumda çıkardığı gürültü.
Kadınlar kamusal alana ait değildir. Öğretim görevlisi, bankacı, avukat da olsalar; kamu kurumlarında, fabrikalarda, atölyelerde de çalışsalar onlar yine de eve, yani özel alana aittir. Kadınların kamusal alanla ilişkisi geçip gitmeye dayanır. İşlerine ulaşmak, çocuklarını okula bırakmak, alışveriş yapmak için sokaklardan, caddelerden, parklardan, meydanlardan geçip gitmeye. Yani kentsel mekanlar onlar için eninde sonunda evlerine dönmek için kullandıkları birer güzergahtır. Kamusal alanda durmak, orayı yaşantılamak, kamusal alanın mekanlarında gece gündüz vakit geçirmek, hatta orayı terörize etmek erkeklerin işidir. Bir kadının arabasını bir kahvenin önüne park edip “Çaylar benden!” diyerek bir masaya okey oynamaya oturduğunu hayal etsenize. Ya da parklarda gruplar halinde aylak aylak akşama kadar sohbet eden kadınları. Veya bir arabanın içinde caddenin bir köşesinde akşam vakti demlenen teyzeleri. Okulların önünde bekleşip bir erkeğin arkasından ıslık çalan genç kızları.
Erkekler sokaklarda istedikleri gibi gezinebilir, vakit geçirebilir, bağırabilir, küfredebilir, birbirlerine şiddet uygulayabilir. Haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde, öfkelendiklerinde polisle, zabıtayla, esnafla, trafikteki diğer vatandaşlarla tartışabilir, hatta onları tartaklayabilirler. Kafaları her an atabilir; maazallah cinnet getirebilirler. Bunları her gün görüp izlerken nasıl yozlaştığımızı, mekan üzerinden kurgulanan güç ilişkilerinin erkeğin sokakta yapıp ettiği şeyleri nasıl normalleştirdiğini görmeyiz. Gördüğümüzde de bu yozlaşmayı en fazla cehalete, eğitimsizliğe, yoksulluğa bağlar; bunun erkeklikle ilişkili olduğunu anlamamakta ısrar ederiz. Sonra bir gün (eğitimli olduğu her halinden belli) bir kadın çıkar, trafikte yaşadığı bir olayın ardından herkesin gözü önünde dürtüsel bir biçimde çılgınlar gibi bağırır ve ait olmadığı düşünülen bir yerden, “sokaktan” bize seslenir. İşte o zaman bu bizi müthiş derecede huzursuz eder.
Çünkü kadınlara düşündüklerini ve hissettiklerini dışa vurmamaları, ne yaşarlarsa yaşasınlar susmaları öğretilir. Dayanmaları, bütün ezici sorumluluklarını birer kutsal emanet gibi taşımaları, şiddet görüyorlarsa sineye çekmeleri, katlanmaları. Duyguları sistematik olarak istismar edilse de metanetlerini korumaları. Yaşadıkları travmalar karşısında sağduyuyu elden bırakmamaları. Yoksulluklarını, ezilmişliklerini bir kader gibi yaşamaları. Sokaklardan sessizce dikkat çekmeden başları önde geçip gitmeleri. Haksızlığa uğrasalar da bunu kabullenmeleri. İyi, ahlaklı, hanımefendi olmaları, (kadın da olsalar) adam gibi davranmaları. İyi ama ya artık öyle olmazsa? Erkeklerin sahiplendiği ve postu serdiği bir alanda kadınlar da—hadi düşündüklerini söyleyemediler diyelim—tüm duygularını alabildiğine dışa vurmaya başlarsa?
Dışarı çıkan, kamusal mekanları kullanan kadınlar ataerkil toplum için bir tehditse; sokaklarda, caddelerde sesini yükselten kadınlar daha da büyük bir tehdit ve korku kaynağı. Öyle ki bir video neredeyse toplumsal infiale yol açtı. Hemen herkes ev dışında bağıran bir kadını, gömüldüğü yerden çıkıp kontrolsüzce sokaklarda dolanan bir zombiymiş gibi karşıladı. Asıl tuhaf olan bu durumu bu kadar tuhaf karşılamak değil mi? Kadınların da erkekler gibi istedikleri şekilde davranma, saçmalama, kendilerini kaybetme özgürlüğü yok mu? Eğer kadınlar böyle bir özgürlüğe sahip değillerse ve bu uygun değilse, o zaman neden erkeklerin böyle bir özgürlüğü var? Neden erkekler canlarının istediği yerde canlarının istediği şeyleri—bunlar çoğu zaman şiddet içerikli davranışlar olsa da—yapabiliyorlar ve bütün bir toplum bunu görmezden geliyor?
Erkekleri şımartıp kadınlara olan nefretlerini dile getirmek için böyle internet içeriklerine yorum yapma fırsatını hiç kaçırmayanların da, haklı haksız maskesi altında aslında kadınları yargılayan, kadınların davranışlarını kontrol altına almaya çalışanların da, her toplumsal olayda meseleyi cehalete bağlayıp eğitimin bir sihirli değnekmişçesine tüm sorunları çözeceğinden dem vuranların da, “toplumun ruh sağlığı bozuldu” tespitini ağzından düşürmeyenlerin de anlaması gereken bir şey var: Konu tam olarak toplumsal cinsiyet rolleriyle ve bu kadının bağırdığı yer olan mekanın kendisiyle ilgili. Konu bu videoya yorum yapanların bizzat kendileriyle ilgili. Konu kadınların dışarıda olmasını bir türlü hazmedemeyenlerle, kadınların tüm davranışlarını denetim altında tuttuklarına inandıkları bir zamanda böyle pervasızca çıkıp itaatsizlik eden bir kadına öfke duyan bu ikiyüzlü güruhla ilgili. Konu kadınları savunayım derken kadının davranışlarını özür dilercesine gerekçelendirmeye çalışanlarla ilgili. Gerçek şu ki siz klavyelerinizin başında kurduğunuz erkeklik kalelerini türlü yöntemlerle ve farklı dillerle savunmaya çalışırken kadınlar tüm zenginlikleri, tüm renkleri, hatta tüm patolojileri ve delilikleriyle sokaklara sızmaya devam edecekler.