Feminist tarihçiliğin sıklıkla işaret ettiği gibi, geçmiş deneyimlere bugünün soruları çerçevesinde bakabilmek, neyin daha farklı olabileceği üzerinde düşünmemizin yolunu açacaktı.
Mor Çatı’nın 25. Kuruluş yıldönümü için kitap hazırlama fikri geniş katılımlı etkinlik toplantılarının birinde ortaya çıktı. Birlikte çalışma deneyimimiz de bulunduğu için gönüllü olmakta tereddüt etmedik. Geçmiş 25 yılı, içinde yer almış çok sayıda kadının hatırladıklarına dayalı olarak resmetmek; böylece hem yeni gönüllülerin geçmiş pratikle bağ kurabilmelerini, hem de Mor Çatı’yı uzaktan takip etmekte olan kadınların biraz daha fazla fikir edinmelerini sağlayabilmek istiyorduk.
Mail gruplarında yaptığımız çağrıya 32 kadın yanıt verdi; kısaca Mor Çatı deneyimlerini, duygularını paylaştılar. Ardından bu anlatıların geri planını oluşturabilecek şekilde Mor Çatı’da her zaman duyduğumuz, deneyimlediğimiz, bilgisini edindiğimiz ortak tarihi aktarmaya çalıştık. Yapıları feminist bir perspektiften tanımladık; mücadele süreçlerini, gelişmeleri anlattık. Ulaşabildiğimiz dokuz kadın çizer de yine gönüllü olarak hazırladığımız metni yorumladı. Her bölümün sonuna Mor Çatı ve feminist hareketin arşivlerinde yer alan fotoğrafları, belgeleri, ayrıca ana akım medyada çıkan bazı haberleri ekledik. Böylece dönemin ruhunun kitaba daha iyi yansıyacağını düşündük. Tarihsel sürecin bu aktarımı, 32 kadının paylaşımları için de bir arka plan oluşturmuş oldu.
Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekanları ve Hatırlama Pratikleri Konferansı’nda yaptığımız sunumla kitabın hazırlık sürecini, karşılaştığımız zorlukları paylaşmak ve bu süreç üzerinde hafıza çalışmalarının kavramlarıyla birlikte düşünebilmek istedik.
Geçmiş ve bugün arasında diyalog kurmak
Feminist hafızalaştırmanın Mor Çatı özelinde de pratikleri mevcuttu. Özellikle kuruluş dönemine dair anlatılar, az sayıda da olsa fotoğraf, mücadele politikalarının dile getirildiği kitaplar bunlar arasındaydı. Kolektif hafızada yer etmiş tanıklıklar, genellikle hareketin tam da göbeğinde yer alan çekirdek kadronun anlatıları, yaşanmış önemli bazı olayların fotoğraflarıydı. Geçmişle bugün arasındaki diyaloğun sınırlı temsillerin ötesinde kurulabilmesi ihtiyaç olarak görülüyordu.
Kitabın, feministlerin karşı-kültürel hafıza oluşturma çabalarına iki açıdan katkıda bulunmasını öngörüyorduk. Birincisi Mor Çatı’nın 1990’daki kuruluşundan başlayarak cinsiyetçi kültüre karşı mücadelesini hafızalaştırmak istiyorduk. Bu isyanın başlangıcında “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemeli” atasözünde kendisini gösteren hegemonik kültüre karşı çıkış bulunuyordu. İsyanın büyük kentlerin dışına taşıp feminist adacıkların oluştuğu, devlet politikalarında değişimin talep edildiği, etki yaratılmaya çalışıldığı 25 yıl geride bırakılmış; yeni kimi düzenlemelere karşın, her şiddet vakasında cinsiyetçi önyargılarla yüz yüze gelinmiş; bunlara müdahale edilmeye çalışılmıştı. Kitapta ana hatlarıyla bu mücadelenin seyrini, sonuçlarını aktarmaya çalıştık.
İkinci olarak Mor Çatı’da kadınları siyasetten dışlayan hegemonik yapıların karşısında, katılımı öngören ve hiyerarşiden uzak duran bir örgütlenme modeli ortaya konulmuştu. Bunun hafızalaştırılabilmesi, yapıdaki değişimleri görebilmemize katkı sunabilir ve bugünü anlamamızı kolaylaştırabilirdi. Feminist tarihçiliğin sıklıkla işaret ettiği gibi, geçmiş deneyimlere bugünün soruları çerçevesinde bakabilmek, neyin daha farklı olabileceği üzerinde düşünmemizin yolunu açacaktı.
Ancak grup içindeki ilişkiler, kolektif hafızaya[1] daha çok sözlü aktarımlar, atölyeler aracılığıyla yerleşiyordu. İlişkilerimizin “kadın dayanışması” temelinde yürüdüğünü sıklıkla vurguluyorduk. Bu dayanışmanın gösterilemediği, kırıldığı, kadınların kırılarak gruptan ayrıldıkları ilişki biçimlerinin ise hafızalaştırılabildiği söylenemezdi. Çünkü kırgınlıklar genellikle sözlü olarak paylaşılmıştı, ya nedenlerinin tartışılabileceği mekanizmalar yeterli olmadığından açığa çıkamamış, ya da duyguların ifadesindeki güçlükler yazıya dökülmesini engellemişti. Sonuç olarak Mor Çatı’da dayanışmanın kırıldığı noktaların aktarımı güçtü. Biz bu kitap aracılığıyla Mor Çatı’nın kolektif hafızasını grupla kurulan farklı ilişkileri, kopmaları, dayanışamamaları da içerebilecek şekilde genişletebilmeyi umuyorduk. Katılımcılardan istediğimiz kısa yaşantı kesitleri aracılığıyla, geçmişte grupla kurulmuş farklı ilişki biçimlerinin görünür kılınabileceğini düşündük.
Kitabın özgün yanı, anlatımın bir bölümünün çizgili oluşuydu. Fotoğraflar ve kişisel anlatılar az sayıda kadını öne çıkarırken, çizgiler bu tarihi biraz daha az kişisel hale getirdi, yapı içindeki çok sayıda kadının varlığı temsil edilebildi. Bazı kadınlar kahramanlaştırılmadı, ya da sürece katılan tüm kadınlar kahramanlaştırılmış oldu. Böylece kolektif hafızanın çok bilinen, donmuş ögeleri ile aramıza mesafe koyabildik. Bunun yanı sıra sanatsal diyebileceğimiz bu anlatım, kadınların farklı yüz ifadeleri, beden dilleri ile duyguların görünürlüğünü sağladı, kadınların çizgiler aracılığıyla açığa çıkan duyguları okura da geçti.
Kitapta Mor Çatı’daki örgütlenmenin hafızalaştırılması ise asıl olarak katılımcıların bizlerle paylaştığı yaşam kesitlerine dayanıyordu. Belki de bunun bir kutlama kitabı olması nedeniyle katılımcılar daha çok olumlu duygularını yansıttı. Kolektif iş yapma biçimlerine ilişkin kullanılan yöntemlerden, farklı gönüllülük biçimlerinden de söz ederek aslında Mor Çatı’yla kurdukları ilişkiyi neden özel bulduklarını anlattılar. Yalnızlık duygusunu yendiklerinden, kendilerini kurtarıcı olarak görmediklerinden, feminist politikanın güçlendirici etkilerine şahitlik etmenin verdiği coşkudan söz ettiler. Bazen de yasal düzenlemelerin arka planını, bunlar için mücadele ederken yaşanan tartışma süreçlerini bize gösterdiler, hatırlattılar.
Bazı kadınlar olumsuz deneyimleri nedeniyle hiç yazmamayı tercih ettiler. Yazan kadınların hemen hepsi Mor Çatı ile kendi hikayelerini iç içe geçirmişler, yoğun duygu aktarmışlardı. Bu duygular kuşkusuz grup bağlılığının ifadesiydi ve dolayısıyla kırgınlıkların da ne denli yoğun yaşandığına dair bize ipucu vermekteydi. Kitapta kırgınlıkların politik bir çerçevede ifade edildiği tanıklıklar da yer alıyor ki bunlar geçmiş deneyimler üzerinde düşünebilmek bakımından küçük de olsa bir kapı aralamakta.
Geçmişle ilgili kısa değerlendirme yapan kadınların önemli bir bölümü gelecekle ilgili beklentilerini de dile getirmişlerdi. Geleceğe ilişkin olarak kitapta kadınların “Nice yıllara Mor Çatı”, “kadınların kendi devrimlerine koşması”, “Mor Çatı ile dayanışmanın sadece kahkaha üretilecek günler olması”, “50. yılın kutlanmaması” gibi ifadeleri yer alıyor. Gelecek beklentilerinin bu çeşitliliği, bize göre geçmiş deneyimlerin ve grupla kurulan ilişkilerin çeşitliliğinin de bir başka ifadesi oldu.
Bu yazı, 18 Ekim 2018’de İstanbul’da düzenlenen Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekanları ve Hatırlama Pratikleri Konferansı’nda yapmış olduğumuz sunumdan derlendi.
[1] Kolektif hafızayı çok kısaca “birlikte yaşanmış, paylaşılmış bir geçmişle hem tek tek bireylerin, hem de grubun kurduğu çok yönlü ilişki” olarak tanımlıyoruz.