Hayır, buralardan sadece Rodin geçmedi.

Auguste Rodin’in “Seni kendimle eş tuttum.” diyerek ona destek verdiğini iddia ettiği, kendisi gibi bir heykeltraş olan Camille Claudel, aslında yeteneği ve aşkı Rodin tarafından sömürülen, yaşadıkları dönemde Rodin’in “sevgilisi”, “metresi”, “asistanı” veya “modeli” olarak anılan bir sanat dehası. Camille’in hegemonik erkekliği beslemeyen kadın bir heykeltraş olması, bir rivayete göre Rodin heykellerinin “eli, ayağı” (somut ve soyut olarak) olmasından onu özgürleştirse de yaşadığı acılar, dışlanmışlık, yalnızlık ve sanatından uzaklaştırılmasının da nedeni oldu. Yaşamı yıllarca kapatıldığı Fransa’da bir akıl hastanesinde 19 Ekim 1943’te son buldu.

Camille Claudel, 18 Aralık 1864’te Kuzey Fransa’nın Aisne şehrinde ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunda heykelle ilgilenmeye başlayan Camille o dönemin toplumunda kadınların heykelle ilgilenmesi ve eserlerinin “müstehcen” bulunması nedeniyle öncelikle aile içinde annesi tarafından suçlanarak baskılanıyordu. Toplum düzeyinde ise 19. yüzyıl ortalarında bir kadının sanatçı olması kolay iş değildi. Ahlaki önyargılar, sanat eğitimindeki cinsiyete dayalı kısıtlamalar ve devlet düzeyindeki erkek egemenliği ile baş etmek zorundaydı. Üstelik École des Beaux-Arts gibi önemli sanat okulları kadın sanatçı kabul etmiyordu.

Auguste Rodin ile tanışması ise Rodin’in devlet tarafından eski sayıştay yerine inşa edilecek Dekoratif Sanatlar Müzesi’ni tasarlamak üzere görevlendirilmesi ile oldu. Bu görev, kısa sürede tamamlanması gerektiği için Rodin’e asistan tutma zorunluluğu getirdi ve Camille Rodin tarafından bu atölyeye kabul edildi. Kısa sürede yeteneği Rodin tarafından fark edilen Camille kadın olduğu için yontamayacağı düşünülen ve ulaşmakta oldukça zorlandığı mermerlere de bu şekilde ulaştı. Aralarında 10 yıl süren hem iş arkadaşı hem de sevgili oldukları yoğun ve ıstıraplı ilişkileri de başladı. O dönemlerde Camille ve yeteneğinden “dahi” olarak bahsediliyordu. Heykele durağanlıkla birlikte hareketi dahil etmesi, eserlerinde duygulara yer vermesi devrim niteliğinde değerlendiriliyordu. Özellikle bir eseri “Camille Claudel’in ‘konuşkan kadınlar’ıyla boy ölçüşecek hiçbir çağdaş eser yok” biçiminde yorumlanıyordu. Zaman geçtikte Rodin ile aralarındaki aşkın yoğunluğunun artması yanında Camille, Rodin’in sanatını duygudan uzak buluyor, Rodin’in kile dokunmamasını ve genelde başka eserlerden esinlenmesini eleştiriyor ve sanatında Rodin’den farklılaşmak istiyordu. Ancak bu istek Rodin tarafından hoş karşılanmıyor ve kendisinin istediklerini yapması önerisiyle baskılanıyordu. Öte yandan ilişkileri de çıkmaza sürükleniyordu. Camille’in evlenmek istemesi ve Rodin’in kararsızlığı ile yollar ayrıldı. Ailesi tarafından bu süreçte dışlanan Camille kendi atölyesinde sanatına devam etse de maddi ve manevi destek alamıyor ve ruhsal acıları bu süreçte başlıyordu. Ne yazık ki birçok eserini de bu şekilde yok etti. 1913’te Rodin’in kendini zehirleyeceği, heykellerini çalacağı içeriğindeki hezeyanlarıyla hayatının geri kalanını geçirmek üzere bir akıl hastanesine yatırıldı. Burada çektiği acıyı şöyle ifade ediyor:

Bir kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi! Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu bilmiyorlar çünkü! Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar! Tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de bana hapishane hayatı yaşatıyorlar!

Rodin ile birlikte oldukları 10 yıl içerisinde Camille’in olağanüstü yeteneği sonucu ortaya çıkan eserlerle birlikte Rodin’in birçok eserine ilham verdiği, şekillendirdiği, Rodin heykellerinin el ve ayaklarının Camille’e ait olduğu hatta Rodin tarafından imzalanan ve sergilenen ancak Camille tarafından modellenen birçok heykel olduğu söylenir. Buna ek olarak Rodin’e eserlerini sergilemek istediğini söylediğinde bu talep eserleri aşağılanarak reddedilir. Birçok kaynakta ayrıldıktan sonra her ne kadar Rodin’in onu desteklediği söylense de birlikte oldukları süreçte Camille’in kadın ve sanatçı olarak var oluşu baskılandığından, bu yardımlar Camille’in itibarsızlaşmasını sanırım telafi edememiştir.

Camille’in var oluşuyla verdiği savaşa baktığımda bazı sorular geliyor aklıma. Camille’in çektiği acıları hissederek; Heykeltraşlık “erkek” işi midir? Yetenekli olmak -her ne iş söz konusu olursa olsun- erkeklere mi atanmıştır? Devlet desteğini ya da ödenekleri almaya erkekler mi layıktır? Aynı iş koşullarında kadınların ihtiyacı sadece kendilerinin erkeklerle eşit tutulması mıdır? Üretkenlikleriyle bir adım öteye geçen kadınlar tehdit olarak mı görülmelidir? Erkeklerle aynı koşullarda çalışan kadınlar sadece onların bir uzantısı olarak mı var olabilirler? Aşk “duygusal”, “değişken” olarak görülen kadınlara ait bir duygu mudur? gibi soruları sorarken buluyorum onun hayatındaki sıkışmışlığı düşünerek. Bu soruların cevapları tabii ki “hayır!”. Burada bahsedilen “erkek” toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı erkek hegemonik düzende erki besleyen herkes için söylenen bir tanım aslında. Hangi işin neye göre erkek ya da kadına atandığına karar veren düzen şüphesiz toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanıyor. Ne yazık ki bir kadın da bu düzen içinde var oluşunu ataerki içinde tanımlayabiliyor. Elinin hamuruyla “erkek işine” “bulaşmayan”, “zaten” yapamayacağını düşündüğü işlere kalkışmayan kadınlar gibi.

Camille Claudel, The Waltz, 1895, Musée Rodin, Paris, France.

Fransa en sonunda Camille’in müzesini tanıdı. Paris Rodin Müzesi’nde heykelleri için ayrı bir bölümü olan Camille’in eserlerini sergilemek üzere 2017 baharında, Paris’in güneydoğusunda küçük bir Fransız kasabası olan Nogent-sur-Seine’de, tamamen Camille’in sanat eserlerine adanmış bir müze olan Musée Camille Claudel halka açıldı. Müze küratörü Cecile Bertran tarafından Rodin ile eserlerinin farkı şöyle yorumlanıyor: “Rodin’in çalışmalarındaki enerji erkek egemenliğini ima ederken Claudel’in çalışmalarındaki jestler şefkati çağrıştırıyor.” Camille, az sayıda olmasına rağmen, yeteneğinin ne kadar büyük ve hareket ile durgunluğun mükemmel bir denge içinde olduğunu kanıtlayan harika sanat eserleri bıraktı. Bana da ilham olan Pınar Selek’in 2006 yılında kaleme aldığı yazıda Camille’in akıl hastanesindeki sözlerine ithafen; “Bu çığlığı bir kez duyduktan sonra, Rodin sergisini nasıl gezer insan?” diye bitiriyor cümlelerini Pınar Selek. Selek’in 2017’de açılan bu müzeyi ziyaret ettiğini tahmin ediyorum. Ben de bir gün ziyaret etmeyi hayal ediyorum.

Müzenin sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Camille Claudel’in yaşamını anlatan iki film önerisi: “Camille Claudel-Bir Kadın” ve “Camille Claudel, 1915”.

Kaynaklar

“Buralardan sadece Rodin mi geçti?”, Pınar Selek, Amargi Feminist Dergi Güz 2006

“Overshadowed by Rodin, but his lover wins acclaim at last” Dalya Alberge, The Guardian 26 Feb. 2017

https://www.museecamilleclaudel.fr/en

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.