Cani demek iç rahatlatıcı çünkü cani sıradan olan değil. Aykırı olan, az rastlanan bir bozukluk durumudur. Cani dediğimizde, bu cinayeti mümkün kılan tüm toplumsal koşullardan rahatça soyutlamış oluyoruz, olayı münferitleştiriyoruz.
Emani bir yıl önce Suriye’deki savaştan kaçıp Türkiye’ye gelmiş bir kadın. Öldürülen 11 aylık bebeğini düşünürsek muhtemelen kocasıyla Türkiye’ye gelirken hamileydi. Türkiye’de Sakarya’ya yerleşti, bebeğini doğurdu. Bir yıl sonra ikinci çocuğuna hamileyken öldürüldü.
Emani’nin kocası Halid ile “kimin daha fazla çalıştığı konusunda” kavga eden, biri aynı zamanda komşusu olan iki çalışma arkadaşı Birol K. ve Cemal B., intikam almak için Halid mesaideyken evine gidip kapısını levye ile kırarak, karısı Emani ve oğlunu kaçırdılar. Ormana götürdüler ve önce bebeği, tecavüz ettikten sonra ise Emani’yi öldürdüler. Gerçek kavga konusu ise sonradan ortaya çıktı, Birol K.’nın Halid’e “Eşinden boşan, onunla ben evleneceğim. Sana bir miktar da para veririm” dediği ve bunun üzerine kavga ettikleri.
Mahalle muhtarının verdiği bilgiye göre katillerden Birol K. evlenmeden önce (bunun neden önemli bir bilgi olduğu başka bir tartışma konusu) ormanda engelli bir kadına cinsel istismarla suçlanmış ve tutuklanıp 5-6 yıl cezaevinde yatmış.
Anlayabilmek için tekrar etmek istiyorum. Türkiyeli evli bir erkek, komşusu Suriyeli kadınla evlenmek istiyor ve Suriyeli kocasına boşanması için para teklif ediyor. Bu erkek daha önce engelli bir kadına cinsel istismardan hüküm giymiş ve mahalle muhtarı bunu biliyor. Yanına aldığı başka bir erkekle, kocası mesaideyken gidip, evlerinin kapısını kırıp kadını ve bebeğini kaçırıyorlar. Tecavüz edip öldürüyorlar. Yakalandıklarında ise kavga konusunun kimin daha fazla çalıştığı olduğunu söylüyorlar.
En kolayından başlayayım. Mesai saati nedeniyle kavga etmiş olmanın mazur görülebileceğine olan inançları. Makul gerekçe, çünkü Suriyeliler “bizim ekmeğimizi çalıyorlar”; çünkü “devlet onlara bakıyor”; çünkü “ucuza çalışıyorlar”. Çünkü’ler bu topraklarda tanıdık, ırkçılığın sıradanlığının işaretleri. Haksız tahrik gerekçeleri. Çünkü insan ekmeğinin tehdit edildiğini düşündüğünde intikam almak için insan öldürebilir, değil mi?
Ortada, bir kadın ve bebeği öldürmüş iki erkek var. Kadın kendisinin olmadı diye, kocası onun olmasına razı gelmedi diye öldüren bir erkek ve suç ortağı. Birol K. uzun süre Emani’yi taciz ediyor, çünkü kadınların “hayır”larının bir karşılığı yok. Bu hikayede Emani o kadar yok ki, bedenine yapılan saldırı dahi Halid’e yöneltilmiş. Bir erkeği cezalandırmanın yolu evli olduğu kadına tecavüz etmekten, “namusunu kirletmekten” geçiyor. Çünkü her gün hunharca kullanılan “sikmek” ifadesinin hayatta bir karşılığı var. Cinselliği kadınlara karşı bir cezalandırma aracı olarak kullanmak, erkekleri ise yakınları olan kadınlar üzerinden cezalandırmak. Emani’nin hikayesi burada da bitmiyor. Başını taşla ezerek öldürmelerinin “sıradanlığı”, kadın ve göçmen olmaktan dolayı artan değersizliğinden besleniyor. Tabii ki öldürme eyleminin motivasyonları çok katmanlı fakat yaşamı değersizleştirmek öldürmeyi meşrulaştırmanın ön adımlarından. Pislik, hayvansılık, tekinsizlik, sinsilik, yabanilik gibi nitelemeler insan yaşamının kutsal alanının dışına itmeye yarıyor keza muktedirin karşısında “haksız” olmak da. Muktedirin ve paydaşlarının iktidarını kaybetme duygusunu tetiklemek, haksız konumuna yani yaşamın kutsallığının dışına itiyor. Kadınlar erkek iktidarına karşı geldikleri, hayır dedikleri için öldürülüyorlar. Mahkemelerde erkek dayanışması “haksız tahrik” indirimiyle hayır diyen, karşı gelen kadınları cezalandırıyor.
Kimlerin yaşamları daha değerli diye anlamak için kim nasıl öldürülüyor, failler ne diyor ve ne ceza alıyorlar diye bakmak yeterli. Suriyeli eşcinsel Muhammed Wisam Sankari’nin başı kesilmeden altı ay önce tecavüze uğrayıp öldürülmekten son anda kurtulması bu nefretin tesadüf olmadığının kanıtı. Ne Wisam’ın ne de yakılarak öldürülen trans kadın Hande Kader’in faillerini bilmiyoruz tabii ki. Bir insanın başı kesildi, diğeri yakılarak öldürüldü ve dünya ayağa kalkmadı. Çünkü sıradan, çünkü değersiz. Jesca’yı öldüren katilin tüm duruşmalar boyunca süren rahatlığı, avukatının ırkçı ve cinsiyetçi savunması ise siyahi ve kağıtsız göçmen bir kadını öldürmenin meşruluğuna ve cezasızlığına olan inançlarından ileri geliyordu. Bu defa katil, duruşmaları ısrarla takip eden kadınlar sayesinde ceza aldı. Her gün Türkiye’de, şiddet ve sömürüye maruz kalan ve şikayette dahi bulunamayan sayısız göçmen kadından sadece biri olan Jesca için adalet gerçekleşti.
Sakarya’da 300 kişi emniyetin önünde toplanıp katilleri linç etmek istedi. Bu noktada tekrar hatırlayalım, engelli bir kadına cinsel istismardan hüküm giymiş bir suçluyla aynı toplulukta yaşayan erkek topluluğu “idam” diye bağırarak toplandı. Emani hakkında 2 gündür sayısız haber çıkıyor. Cinayetle ilgili ayrıntılardan, cinsiyetçi detaylara kadar ana akımdan alternatif medyaya kadar herkes güncel haber giriyor. Suriyelilere yönelik ırkçılığı ve Suriye’den kaçıp gelmelerine neden olan savaşı körükleyen haberler yapan, her sayfası cinsiyetçiliği körükleyen haberlerle dolu gazeteler bu cinayeti dehşetle karşıladı. Başlıklarda ya da haberde sık geçen ifadelerden biri “cani”. Cani demek iç rahatlatıcı çünkü cani sıradan olan değil. Aykırı olan, az rastlanan bir bozukluk durumudur. Cani dediğimizde, bu cinayeti mümkün kılan tüm toplumsal koşullardan rahatça soyutlamış oluyoruz, olayı münferitleştiriyoruz. Böylece gündelik hayatımızdaki ırkçılık ve cinsiyetçilik ile bu cinayet arasındaki bağlantıyı kurma ahlaki yükümlülüğünden de kurtulmuş oluyoruz. Emani’nin hikayesini Wisam’dan, Hande’den, Jesca’dan ayıran tabii ki evli bir kadın olması, hamile iken tecavüz edilip bebeği ile birlikte öldürülmesi. Emani, daha makbul, kadınlığının ve mülteciliğinin verdiği değersizliğe rağmen evlilik, hamilelik ve çocuğun kutsallığı onun ölümünü kabul edilemez kılıyor. Fakat o da ancak öldürüldükten sonra.