Kırda Öğle Yemeği tablosunda çıplak resmedilen kadının izleyiciye yönelttiği korkusuz bakış hiçbir eziklik taşımıyor. Aksine, kapı deliğinden röntgenciliğe devam eden erk sahiplerinin ahlaksızlığını ortaya çıkarıyor.

Bir kadın gözlerini size diktiğinde ne düşünürsünüz, neler hissedersiniz? Belki hoşunuza gider, belki de rahatsız olursunuz. Zihninizde bazı şeyler farklı anlamda kodlanmış olabilir ve kadının giyimine, kuşamına göre anlamlar çıkarabilirsiniz. Özellikle kadının kahkahasından dahi rahatsız olan kişiler, eminim ki bakışını da ahlaksızca bulup ona göre anlamlar çıkarır. Sanat tarihinde birçok resimde, izleyicilere bakışlarını diken pek çok figür bulabiliriz. Ama bazı bakışlar izleyicide farklı duygular uyandırır ve çıplaklık, bakışla birleşince işler biraz daha farklılaşır. Sanat tarihinde belli bir döneme kadar, çıplaklığın ve özellikle çıplak bir kadının resmedilmesi ya mitolojik ya da dini hikayelerin tasviri sayesinde karşımıza çıkar. Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü kitabında; “Batı resmindeki çıplak kadın imgelerinin kaynağı Havva’nın günahıdır (Havva’nın kendisi değil). … Ortaçağın sonlarından itibaren çıplaklıkla günah ilintilendirilmiş ve günahkar bedenin görsel yorumu cinsel organların gösterilmesiyle yapılmıştır. Batı’nın giyinik kültüründe, kadının çıplaklığının tamamen din dışı temsilinin yapıldığı durumlarda bile soyunukluk Havva’nın günahına işaret eder. … Batı resminde onun günahının ‘varisler’i olarak Havva gibi çıplak resmedilen öbür kadınlar genellikle yatar vaziyette gösterilir.”[1] diye bahseder. Bu durum bana çok garip geliyor. Çünkü izleyici resimde gördüğü kadının, gerçekten Havva veya Venüs olmadığını bildiği halde kadının çıplaklığına bakabilmek için onun dini bir imge olduğunu bilme ihtiyacı duyar. Bu garipseme haliyle baktığım birkaç resimde Havva’nın varisi olan kadınların doğrudan izleyiciye bakmayan imgelerden ibaret olduğunu gördüm. Elbette bunun resmedilen konu ve kompozisyonla da ilgisi vardır ama sonra bu yazıyı yazmama sebep olan o resim geldi aklıma.

Édouard Manet’nin 1862-1863 yılları arasında tamamladığı Kırda Öğle Yemeği adını verdiği resim, neredeyse her açıdan eleştirilmiştir. O dönemlerde bir ressam için eserinin Paris Salonu’nda sergilenmesi büyük bir önem taşırken, Manet’nin eseri 1863 yılında salona kabul edilmeyen birçok eserle birlikte Reddedilenler Salonu’nda sergilenir. “III. Napolyon’un yardımıyla tesis edilen Reddedilenler sergisini İmparatorun kendisi de gezmiştir. İmparator Kırda Öğle Yemeği resminin önüne geldiğinde durmuş ve resmi eleştirmekten kendini alamamıştır. Resim, sergideki tüm resimler arasında hem tekniği bakımından ama daha çok içeriği bakımından en büyük tepkiyi almıştır. Eleştirmenler resmin konusunu ahlaka aykırı bulmuşlardır. İki erkek figürün kıyafetlerinden öğrenci olduklarını anlayabilen izleyiciler, bu iki öğrencinin fahişe oldukları düşünülen iki kadınla arkadaşça bir ortamda bulunmalarını hoş karşılamamışlardır. Üstelik ön plandaki çıplak figürün bakışları, izleyicide gerçek bir kadın tarafından ortama davet ediliyor hissi verdiğinden, eleştirmenleri kızdırmıştır. Sanatta nü [kullanımının], ancak gerçek insanları yansıtmadığı sürece kabul gördüğü o dönemde Kırda Öğle Yemeği resmi skandal etkisi yaratmıştır.”[2]

Eleştirileri iki başlıkta incelemek gerekirse ilki kullanılan teknik hakkındadır. Aslında Manet’ye yöneltilen teknik eleştiriler sadece Kırda Öğle Yemeği için değil bütün resimleri için geçerlidir. Alışılmış yumuşak gölgeleme yöntemi yerine güçlü ve sert kontrastlar kullanmaya başladığı ilk resimleri bile, tutucu sanatçılar arasında büyük tepkiyle karşılanır.[3] Mesela Kırda Öğle Yemeği resmine baktığımızda iki farklı ışığın kullanıldığını görebiliriz. Manet, imgelerin her birine özel bir ışık kullanmış gibi durmaktadır, bu sayede hem nehirdeki kadını hem de ön plandaki kadın ve erkekleri net bir şekilde görmemizi sağlamıştır. Ağaçlardaki koyu gölgeler, çimenlerin boyanışı, bedenlerin parlak görüntüsü ve özellikle öndeki kadının keskin hatları sayesinde her nesnenin kendine özgü tek bir renk ve katı kurallarla resmedilmesi yerine, gözümüzde ya da daha da doğrusu beynimizde bir araya getirdiğimiz birçok renk tonuyla hatta kuralsızlıkla oluşturulduğu söylenebilir. Kompozisyon olarak Rönesans dönemine ait, Titian’ın Pastoral Konser’i ve Marcantonio Raimondi’nin Paris’in Yargısı adlı gravürden ilham alındığı bilinmektedir. Bence kompozisyon ilhamı bile ressamın akademinin kurallarından kurtulmaya yönelik tavrını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Eleştirilerin ikinci ayağı olarak da resmin yarattığı ahlaki skandaldan bahsedebiliriz. Cinsellik çoğu zaman mahrem kabul edilip, toplumsal görenek ve ahlakça yakından denetlenmiştir. Bu resimde iki kadının çıplaklığı ve öndeki kadının bakışıyla birlikte ortaya ahlaki bir skandal çıkmıştır. Çünkü o zamana kadar mitolojik ve dini hikayelerle üstü örtülen çıplak kadın düşüncesi birden ortadan kalkmıştır. İzleyiciye gözlerini diken kadın, Havva’nın varisi olmaktan çıkıp, o zamana kadar gösterilen tüm varisleri de unutturmuştur. İzleyiciye bakan kadının, yanında duran piknik sepetinin sonradan eklendiği söylenir, bu ekleme bile Manet’nin kadını mitolojik tasvir olarak resmetmek istememesine dair önemli bir hamle olabilir. Kadın, çıplaklığının bir günahtan ve ahlaksızlıktan dolayı olmadığını gösterir. Sağ taraftaki elini kaldırmış olan erkek, sol taraftaki erkeğe bir şey anlatır gibi yönelmişse de soldaki erkeğin üzerindeki gerginlik ve ne yapacağını bilmeden ortama savurduğu boş bakışları da tuvale yansımıştır. Belki erkek model, Manet’nin sürekli eserlerinde yer verdiği kadın model Victorine Meurent’e bakmamak için gayret gösteriyordu, belki yanında otururken içten içe etkilenmişti kim bilir? Ama ne olursa olsun iki erkek yanlarındaki kadından bağımsız, hatta onu görmezden gelen bir etkileşim içinde duruyor. Kadının kıyafetleri yerde dururken neden giyinmediğini bilmiyoruz oysa erkekler çoktan hazırlanmış. Üçünün birbiriyle olan ilişkisine baktığımızda erkekler tipik tavırlar içindeymiş gibi gözüküyor. Sanki istediklerini almışlar da ilgilerini kaybetmiş gibiler ama ben aksine kadınların onlara karşı ilgilerini kaybettiklerini düşünüyorum. Arkadaki kadın yıkanırken, öndeki kadının erkeklerin anlamsız muhabbetinden dolayı “Tanrım ben nereye düştüm” der gibi sırıtmaya başlamış olduğunu hissediyorum 🙂 Tam o sırıtış esnasında bize yönelttiği bakışını çok etkileyici buluyorum. Onun bakışı erkeklerin sıkıcı muhabbetinden bir kaçış, izleyiciyle göz göze gelme fırsatı gibi. Cinsiyet, sınıf, hiçbir şey gözetmeksizin bakıp duruyor izleyiciye. Yüzündeki küçük sırıtışı ile çıplaklığının ahlaksızlık temsili olarak algılanmasıyla da dalga geçiyor. Çünkü izleyenin resme dair çıkaracağı anlamı hangi açıdan temellendireceğini biliyor. Bir erkek sanatçı tarafından resmedilen kadın, Havva veya Venüs olarak değil, kendi hikayesi olan başka bir kadın olarak gösterilir. Bu sayede bakanların elinden izin belgelerini toplayıp, bir tasvir olmadığını açıkça ortaya koyar. Onun bakışı doğrudan bakanın tepkisine, refleksif bilincinedir. Manet, Victorine’in cüretkâr bakışıyla ortaya koyduğu üslup değişikliğini, kadın imgesini olduğu gibi göstermesi, estetik dönüşümü ve kadını “kadına ait bir mekan”da göstermek yerine kamusal alanda göstermesiyle her şeyi bilinçli yaptığını gösterir.

Yazıyı ve düşüncelerimi toparlamak gerekirse, günümüzde hâlâ kadının bakışı ve hareketi oldukça kolay bir şekilde ahlaksızlıkla ilişkilendirilirken Victorine’in korkusuz bakışı kendimi iyi hissetmeme sebep oluyor. İkimizin bakışı da bizi fahişe, yollu veya ahlaksız olarak görenlere karşı aynı kayıtsızlıkta. Aslında erk sahipleri, kapı deliğinden röntgenciliğe devam ederken gözlerimizi onlardan ayırmıyoruz. Bakışımız hiçbir eziklik taşımıyor aksine onların ahlaksızlığını ortaya çıkarıyor. Mekanları kendimize göre şekillendiriyoruz, kendimize göre mücadele ediyoruz. Mesela en basitinden toplu taşımada bakışlarından rahatsız olduğum birini fark ettiğimde ben de ona bakıp duruyorum ve karşımdaki kısa sürede teslim olup, bakmayı sonlandırıyor. Bazen doğrudan suratına “Ne bakıyorsun?” diye soruyorum. Garip gelebilir ama böyle benzer anlarda kendimi Kırda Öğle Yemeğindeymiş gibi hissediyorum. Belki başkaları da deneyimlerinden yola çıkarak farklı örnekler de üretebilir. Çünkü hepimiz büyük bir tablodayız, farklı noktaları boyarken birbirimizden güç alıyoruz ve bakışlarımızı karşımızdakilere dikip direniyoruz, mücadele ediyoruz.

[1] Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü, Ayrıntı Yayınları, 2017.

[2] Gülser Aktan, “Manet’nin Salon Sergilerinde Olumsuz Eleştiri Alan Resimleri ve Modern Sanata Katkısı” https://idildergisi.com/makale/pdf/1535544498.pdf

[3] E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü.

1 Yorum

  1. Düzeltme: Daha doğrusu yeniden norm inşaa etmeye çalışan bir erkeğin çabasının karşılıksız kaldığı şeklinde okudum, zevk ve çıplaklık normlari yıkıyor. Bunu doğrudan kadınlardan görüyoruz Düzeltme: Daha doğrusu yeniden norm inşaa etmeye çalışan bir erkeğin çabasının karşılıksız kaldığı şeklinde okudum, zevk ve çıplaklık normlari yıkıyor. Bunu doğrudan kadınlardan görüyoruz

    Sağdaki erkeğin kadının yanında oturan erkeğe bir şey anlatıyor olması beden dilinde son derece belirgin resmedilmiş. Yaşananlar yasandiktan sonra sosyal normlar/kurallar sağdaki erkek tarafından yeniden inşaa edilmeye çalışılıyor resimde. Baktığımda bunu düşündüm ben de. Sağdaki erkek kişisi çok önemli bir şey anlattigini düşünerek elini kaldırmış, her ne ise o anlattigi belli ki önemsenmesi gerektiğini hissediyor ve elini bu nedenle konuşmaya dahil ediyor, ve dikkate aldığı, sözü götürdüğü yer de gene karşısındaki erkek. Üstelik diğer elinde tuttuğu baston gibi bir dayanak var, bu nesne erkeğe sunulmuş, koşulsuz verilmiş avantajlarin nesnesi gibi okudum.

    Kadınlar ise sosyal normların dışında kaliyor, dışında davranıyor, ikisi de kendi halindeler, erkeklerle ilgisizler ve çıplaklar. Normu yeniden inşaa eden, sürdüren sağdaki erkek. Soldaki ise bir boşluk içinde bence de evet. Belirsizlik içinde ve bence kendi duygu dünyasında bir belirsizlik, ikilem yaşıyor, o nedenle norm inşaası pek de umrunda değil o sırada. Duygularının çıplaklığı içinde soldaki ve beyaz bir pantolonu var. Bence bu beyaz pantolon yarı çıplaklığı temsil ediyor. Gözler boslugu ve belirsizliği temsil ediyor, beyaz pantolon da otorite ile ilgilenmeyisini. Kendi dünyası ile dış dünya arasında arafta, yarı çıplak bir halde oturmuş bence soldaki.

    Bütün bunları biraraya getirince bence de ilgisini kaybedenler kadınlar. Burada bu kadar relax bir ortamda, paylaşılanlar bittiğinde normun bir erkek tarafından yeniden inşaası resmedilmiş gibi hissettim ve okudum. Ve o inşaa için, ciddiyet ve önemsenme için sağdaki erkeğin elinde tuttuğu objenin temsil ettiği bir dayanak var. Bu dayanak kadınlardan esirgenen eğitim olabilir, maddi varlık ve güç olabilir. O erkegin ciddiyetini pekistiren ve sözünün önemsenmesi gerektiğini düşündüren bir nesne bence o. O nesne sağdaki erkeğe güç veriyor, norm inşaasında bir görevi var bence.

    Açıkçası bu okumayı kendi seks deneyimlerimden yola çıkarak da yaptım. Yani adeta buradaki durumu tek başıma yaşadım. O yüzden benzerlik kurdum. Yaşananlar bittikten sonra yeniden sosyal normun inşaa edilmeye çalışıldığını gördüm. Her şey bittikten sonra ciddileşen, kendi kafasındaki boktan otorite algısını farkında olmadan belirgin şekilde yeniden inşaa etmeye çabalayan bir erkekle ilişkim olmuştu. O kadar relax bir halden sonra bile kendince ciddi ve kendini öven bir şeyler anlatacak ve kendini pekiştirecek boktan bir egosu vardı. Karşısında bir gözlemci olduğunu bilmiyordu 😀 Benim bunu anlamlandirmam da bu yazıyla oldu.

    Erkekler beceriksiz ve güvensiz aslında resimde. Kadınlar emin, rahat ve ilgisiz..

    Paylaşmak istedim, düşündürücü bir yazı. Sevdim, ve benzerlik kurdum. Teşekkür ederim.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.