Şikâyette bulunan birçok insan bunu sonuçlarına rağmen değil bilhassa o sonuçlar yüzünden yapıyor. Mücadeleyi sürdürmemiz gerek. Bu da sessiz kalıp uyumlu olmakla elde edilecek ödülleri reddetmek demek. O hayıra ihtiyacımız var.

İllüstrasyon: Annie Dills

Sara Ahmed

Hayır Yalnız Bir İfade Değil kitabını[1] yazmakla meşguldüm, şimdi Penguin Yayınlarındaki editörüme kitabın revize edilmiş versiyonunu yolladım. Kitabın son hali için çalışmalar devam ediyor. Kitap A Complainer’s Handbook: A Guide to Building Less Hostile Institutions[2] ismiyle yola çıkmıştı, sonrasında editörüm daha ilgi çekici ve şiirsel bir başlık bulmamızı önerdi. Laflarken bir ara “Hayır yalnız bir ifade değil” diye bir cümle kurdum; hayır demeyi başkalarından kaptığımız ve hayır demenin başkaları tarafından kapıldığından bahsediyordum o sırada. Editörüm cümleyi kaptı ve kitabın başlığı olarak önerdi.

İlk başta biraz direndim. Ben bir el kitabı fikrine odaklanmıştım; o ele, o tutmaya. Odağın “hayır”a kaymasından ya da çifte negatif kullanmaktan (hayır… değildir) emin değildim.

Neye hayır deniyor? diye sorabiliriz. Hayır basit bir ifade olabilir, bir soruya evet ya da hayır şeklinde verilen bir cevap olabilir. Ancak bir kurum içerisinde veya birisine karşı hayır demek basit bir mesele değildir. Genelde onların ilkelerine ters düşecek şekilde, kurumlara ve onların izin verdiği davranış kalıplarına hayır diyor ve bu yüzden oyunbozan ve dırdırcı oluyorsak o hayır kötü niyetli sayılıp reddedilir. Hayır demenin ne kadar zor olduğunu ne kadar zor kılındığını bilfiil öğreniriz. Olur da dersek karşılığında gördüklerimiz öğretir bize bunu. Karşılığında her zaman sert bir reaksiyon da görmeyiz. Örneğin, ırkçılık hakkında konuşmalar yaptığım sıralarda genellikle bir soruya dönüştürülen “ama’lar” duyardım: “Ama beyazlar bu konuda ne yapabilir?” Bir diğer soru ise şuydu: “Peki ama ya direniş?”

Bu soru o kadar çok tekrarlandı ki direniş arzusunun kendisinin bizzat ırkçılık hakkında bir şeyler duymaya direnme arzusu olup olmadığını merak etmeye başladım. İnsanlar hayırı çabucak geçiştirmeyi istiyor. Hayırın geçiştirilmesini ya da sistemin içinde sıkışıp kalmasını engellemek için uğraşmalıyız.

Hayır, minicik ama çok emek isteyen bir kelime olabilir veya daha çok söylenmesi için bizim çok emek harcamamız gerekebilir. Sonuç olarak, hayıra evet dedim. Kitabı, bu sefer aklımda hayır ile yeniden yazarken bu yeni başlık özgürleştirici gelmeye başladı. İşin duygusuna veya çalışmanın içindeki duyguya daha çok odaklanmamı sağladı. Hayıra odaklanmanın beraberinde duyguya odaklanmayı getirmesi şaşırtıcı olmasa gerek. “Şikâyet” sizi yalnızlaştırabilir, ufacık, ayrıksı hissettirebilir. Şikâyet mekanizmaları sizi bizzat böyle hissettirmek için tasarlanmıştır. Size, olan biteni başkalarına anlatmamanız söylenebilir. Neler olup bittiğini bile anlamayabilirsiniz. Şikâyet etmenin cesaretinizin kırılmasıyla sonuçlanacağını düşünebilirsiniz. Bazıları için bu doğru olabilir ama birçokları ve benim için değil. Şikâyet, benim mücadele etmemle sonuçlandı. Hâlâ ediyorum.

Bu araştırmayı yapmak da cesaretimi kırmadı. Tam tersi, insanların kendileri veya başkaları için mücadele etmeye ne kadar istekli olduklarını görmek bana ilham oldu.

Hayır Yalnız Bir İfade Değil’de araştırmam için topladığım şikâyet öykülerini, halihazırda kamuya açık olan diğerleriyle birlikte paylaşıyorum. Mesela Ellen Pao’nun Reset: My Fight for Inclusion and Lasting Change kitabına bakalım. Pao, işvereni olan girişim sermayesi şirketi Kleiner Perkins Caufield & Byers’a (KPCB) karşı cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle açtığı davayı nasıl kaybettiğini anlatıyor. Reset, kurumsal bir yenilgi hikayesi olarak yazılmak yerine, politik bir zafer hikayesi anlatıyor. İşverenini mahkemeye verdiğinde Pao, benim “feminist kulak” dediğim şeye dönüşüyor: “Davamın ardından insanlar bana daha önce paylaşmadıkları hikayeleri anlatmaktan rahatsızlık duymadıklarını söylediler; öyle ki, iş yerinde adaletsizliğe maruz kalan insanlar için bir nevi itirafçı oldum.” Kitap, “bu özel, tecrit altındaki dünyanın perdesini aralıyor” ve “insanlara gerçekte neler olup bittiğini” gösteriyor.

Birçok insan gerçeği gizlemeye çalışırken, gerçeğin kendisinden daha politize edici bir şey olamaz

Şikâyette bulunan birçok insan bunu sonuçlarına rağmen değil bilhassa o sonuçlar yüzünden yapıyor.

Mücadeleyi sürdürmemiz gerek. Bu da sessiz kalıp uyumlu olmakla elde edilecek ödülleri reddetmek demek. O hayıra ihtiyacımız var.

“O hayıra ihtiyacımız var” derken, ne zaman ve nerede yapabiliyorsak zorbalara ve tacizcilere kafa tutmamız gerektiğini de kastediyorum. Oligarklara, ataerkillere, ırkçılara, transfobiklere kafa tutmalı; “koruma” söyleminin arkasına gizlenmiş iktidarın da neticede iktidar olduğunu kabul etmeliyiz.

Ancak iktidar sahiplerine yakışan “woke” ya da “iptal” gibi kelimeleri kullanmayı, iktidara meydan okuyanları patolojik gösterdiği için reddetmeliyiz. Evet, zorbalık ve tacizle alakalı şikayetleri “iptal etmek” olarak çerçevelenmiş birçok kimseyle konuştum. Bazı kelimeleri kullanmayı, bazılarını ise kullanmamayı reddetmeliyiz. İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yaptığı ve yapmaya devam ettiği şeye, bizi aşırılık yanlısı göstereceği söylense bile, soykırım demeye devam edeceğiz. Bazı kimselerin bir millete, kuruma veya bir odaya ait olmak için fazla tehlikeli addedilmelerine transfobi, ırkçılık demeye devam edeceğiz; hatta böyle yaparak başkalarını sansürlediğimiz, “inançlarını” ifade etmelerinin önüne geçmeye çalıştığımız söylense bile. Alternatifler inşa edeceksek, reddetmemiz gereken birçok direktif var.

Hayır ifadesini düşünüyorum; onu daha sık söylemeye ve daha fazla kimselerce söylenmesine ihtiyacımız var.

Kitabı hazırlarken kendi tanıklığını benimle paylaşanlarla yeniden iletişime geçtim. Bunu yapmam gereken bir şey olarak, mesela etik prosedürlere uymam gerektiği için yapmadım; zaten bu yolculuk boyunca hepsiyle ara ara iletişim halindeydim. Onlardan yaptığım her alıntıda, onların kelimelerini paylaşırken seslerini duyuyorum.

Şikayetleri benimle yaşıyor; benimle paylaşılan sözlerin ve bilgeliğin etkisi bir an olsun dinmedi.

Hayır Yalnız Bir Söylem Değil’de, akademik monografım Şikâyet!’ten farklı olarak, metne daha kişisel ve ilişkilenebilir bir hava verebilmek için katılımcılar için takma adlar kullanıyorum.

Katılımcılardan Viola ile yeniden iletişime geçtiğimde şikayetine sahip çıktığım için teşekkür etti.

Onun kelimeleriyle düşünüyorum: Şikâyetlere sahip çıkmak ne anlama gelir?

Şikâyetlere sahip çıkmak onlar için gereken çabayı fark etmek anlamına gelebilir.

Şikâyetlere sahip çıkmak, neler yapabileceklerini göstermek anlamına gelebilir: yerine ulaşmayan şikayetler bile bir yere ulaşır.

Şikâyetlere sahip çıkmak, olup bitenler yüzünden silinip gitmediklerini fark etmek anlamına gelebilir.

Şikâyetlere sahip çıkmak, onları canlı tutmak, ortaya çıkarmak, ne hakkında olduklarını seslendirmek anlamına gelebilir ki bir şeyler yapabilsinler.

Şikâyetlerin bakım vereni oluruz.

Ama belki de aynı zamanda: şikâyetler bizim bakım verenimiz olur.

Başkalarının şikâyetleri bize sahip çıkabilir.

Bende olduğu gibi.

Viola meslektaşlarının, muhtemelen nezaket gereği, şikâyetini duymazdan geldiklerini söyledi bana. “Birdenbire silindim gittim” dedi. Daha sonra görevini ve mesleğini bıraktığından bahsederken de benzer bir ifade kullandı: “Birdenbire yok olup gittim.”

Bunun aynısını ben de yaşadım; görevimi ve mesleğimi bırakırken yok olup gitme hissini. İstifa metnimi kamuoyuyla (ana akım platformlarda değil de blogumda) paylaştığım için bu sizi şaşırtabilir ama o silinip gitmek ifadesinde bana hitap eden bir şey vardı: istifam kamuoyuna açık olsa da şikâyetin arkasındaki emekten kimsenin haberi yoktu.

Söyleyemediğim, paylaşamadığım çok şey vardı. Bir zamanlar benim için önemli olan birçok yerden silinmemi seyrettim. Bunun olmasına izin vermem gerekiyordu. Ancak kendime olan güvenimi etkiledi.

Sanırım bu yüzden “feminist kulak” olmak, başkalarının şikâyetlerini dinlemek bana çok anlamlı geldi. Bana sesimi geri verdi. Hikayemin daha fazlasını başkalarıyla paylaşacak özgüveni ve gücü buldum.

Hayır yalnız bir ifade değil. Bunu yazarken şefkatle gülümsüyorum. Bütün o şikâyetler, birleşince, daha da sesliler.

Çeviren: İdil Atabinen

Bu yazının orijinali 20.1.2025 tarihinde feministkilljoys sitesinde yayınlanmıştır.

 

[1] Türkiye’deki okuyucuları tarafından Hayır! Şikâyet Sanatı ve Aktivizmi olarak tanınan projesinden bahsediyor (ç.n).

[2] Bir Şikayetçi’nin El Kitabı: Daha Az Düşmanca Kurumlar İnşa Etme Rehberi (ç.n.).

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.