Emily Bronte, 30 Temmuz 1818’de İngiltere’nin kasvetli bir köyünde, bir rahibin kızı olarak dünyaya geldi. Annesi altı çocuk doğurduktan sonra veremden ölmüştü. Kız kardeşleri Charlotte ve Anne gibi Emily de edebiyata meraklıydı. Yazmaya küçük yaşta başladılar, ne yazık ki ilk gençliklerinde kaleme aldıkları şiir ve düzyazılardan pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Charlotte ve Emily yatılı okula gittiler ve canla başla öğretmenliğe hazırlandılar. O yıllarda eğitimli ancak varlıklı olmayan kadınlar için mürebbiyelik ve kız okullarında öğretmenlik yapmak dışında pek seçenek yoktu. 1842’de Brüksel’e giderek Fransızcalarını ilerlettiler. Zenginlerin evinde mürebbiye statüsünde çalışmanın zorluğunu deneyimleyerek birlikte bir kız okulu açmayı hayal ettiler. Paraları olmadığından, yaşadıkları her açıdan yoksul bölgede öğrenci de bulamadıklarından bunu başaramadılar.
İçinde bulundukları çaresizlik çemberini kırabilmek için Charlotte 1846’da bir girişimde bulundu; kendisinin, Emily’nin ve Anne’nin şiirlerini -erkek adlarıyla- Londra’da bastırmayı başardı. Daha sonraları, ilk romanlarını da erkek adlarıyla yayımladılar. Kimi edebiyat tarihçileri onların bu tutumunu, göz önünde bulunmaktan kaçınmaları, içine kapanık olmalarıyla açıklamıştır. Oysa asıl neden, Charlotte’un bir arkadaşına yazdığı mektupta dile getirdiği gibi; okurların, eleştirmenlerin ve yayıncıların kadın yazarlara karşı önyargılı olmalarıydı. Maksatları kimliklerini gizlemekten ibaret olsaydı eğer, kadın olduklarını belli eden takma isimler de seçebilirlerdi pekâlâ.
Charlotte Bronte’nin Jane Eyre adlı romanı ile Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler’i, 1847 yılında, üç ay arayla yayımlandı. Jane Eyre’i “edebe aykırı” ve “ahlaksız” bulan kimi eleştirmenler Uğultulu Tepeler’i daha sert ifadelerle yerdiler. “En ahlâksız İngiliz okuyucuları için bile yenilip yutulmayacak kadar tiksindirici ve iğrenç bir biçimde putperest” gibi sözlerle romanı yerin dibine batırdılar. Bronte kardeşlerin geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Victoria çağına doğrudan kafa tutmak gibi bir niyetleri yoktu aslında.. Tutku ve belli bir ölçüde erotizm içeren yapıtlarının sanatsal büyüsü muhafazakârlara fazla gelmişti.
Ciğerlerini üşüttüğü halde tedaviyi reddeden Emily Bronte, tamamlanmış başka bir yapıt kaleme alamadan otuz yaşında, 19 Aralık 1848’de hayatını kaybetti. Hakkında, Charlotte’un sonradan yazdıkları dışında pek az şey biliyoruz. Dikbaşlı bir kadın olduğu; doğayı, hayvanları ve ıssız kırlarda köpeğiyle dolaşmayı sevdiği söylenir.
Kaynak: Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı Tarihi, YKY
acaba neden son zamanlarında tedaviyi kabul etmediğine dair bir bilginiz var mı?