Aile planlaması hizmetlerine, toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinden bakmak ve kadından yana bakış açısı geliştirmek bir gereklilik.

Gustav Klimt, The Virgin, 1913

Kadınların cinsel sağlığı ve üreme sağlığı ve hakları açısından gündemi en çok kaplayan konu son yıllarda kürtaj hakkı oldu. Kadınlar, “benim bedenim, benim kararım” sözüyle kendi bedenlerinde tasarruf hakkına sahip olduklarını bir kez daha dile getirdiler. Kadınların kendi bedenlerinde tasarruf hakkı elbette sadece kürtajla sınırlı değil. Ne zaman ne sıklıkla anne olacağı, kaç çocuk sahibi olmak istediği ve/veya anne olmayı tercih etmeyişi de aynı şekilde beden tasarrufuna ilişkin. Tam da bu açıdan aile planlaması hizmetlerine, toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinden bakmak ve kadından yana bakış açısı geliştirmek bir gereklilik.

En kısa ve yalın tanımıyla, aile planlaması, kişilerin ve/veya çiftlerin istedikleri zamanda, istedikleri sayıda ve sağlıklı aralıklarla çocuk sahibi olabilmesidir. Çoğu zaman çocuk sayısının sınırlanması olarak düşünülse de aile planlaması hizmetleri çocuk sahibi olamayan kişileri de kapsar. Çocuk sahibi olmak sosyo-ekonomik durum, bedensel ve zihinsel olgunlukla birlikte düşünüldüğünde kişiler için önemli bir karardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dayattığı roller düşünüldüğünde, doğum öncesinde ve sonrasında bedensel, duygusal ve zihinsel olarak karşılaşabileceği değişimler, doğum sonrasındaki bakım emeği ve bununla birlikte gelişen eğitim, çalışma ve ev hayatında maruz kalabileceği uzaklaşma nedeniyle bu önemli kararı verirken aile planlaması hizmetlerinden yararlanmak kadınlar için çok daha önemlidir.

Biyo-politikanın gündelik hayattaki yansımaları kadınların cinsel/üreme sağlığını doğrudan tehdit etmekte. Birçok kez kürtaj karşıtı söylemler çerçevesinde karşılaştığımız biyo-politik söylemler aile planlamasına ve doğum kontrol yöntemlerine de yöneliktir. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs 2016’da “Neslimizi çoğaltacağız nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz.”[1], Mayıs 2019’da “Doğum kontrolü, aile planlaması dediler, nüfusumuz azaltıldı. Bu gidişi doğru bulmuyorum”[2], Haziran 2019’da “Yıllarca bu ülkede maalesef doğum kontrolü dediler, neslimizi kurutma yoluna gittiler,”[3] şeklindeki açıklamaları aile planlamasında çocuk sahibi olamayan çiftleri söylemin dışında bırakmaktadır. Bununla birlikte, çocuk sahibi olmak istemeyen ya da doğumlarının arasını açmak, doğumları planlamak isteyen kişilerin alabileceği hizmetler de bu söylemle birlikte kendine bir yer bulamamaktadır. Bu söylemlerin en son örneğine ise 20 Şubat’ta yapılan Yaşlılık Şurası’nda rastlıyoruz. Türkiye’deki nüfusun giderek yaşlandığı ve genç ve dinamik bir nüfusun “bizim gibi ülkeler” için bir “mecburiyet” olduğunu şu sözlerle ortaya koydu: “(…) Yaşlı nüfus oranımızın yıllar içinde artması ve 2040 yılında iki katına ulaşması bekleniyor. İşte bunun için katıldığım tüm nikah törenlerinde gençlerimize en az üç çocuk, mümkünse daha fazlasını tavsiye ediyorum. (…) Mecburuz, çünkü dinamik genç nüfus yapısını sağlam tutalım.”[4]

Bu söylemler ve belirleyici biyo-politika şöyle dursun öte yandan alan araştırmaları bir ihtiyacı göstermekte. Hacettepe Üniversitesi Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması’nın 2018[5] raporuna göre, doğumların arasını açmak, doğum sıklığını belirlemek için ihtiyaç duyulan ancak karşılanamayan aile planlaması ihtiyacı 2013 – 2018 yıllarına gelindiğinde yüzde 6’dan yüzde 12’ye çıkmaktadır. Üstelik yine toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle eğitim ve bilgilendirici araçlardan uzak kalan kadınlarda aile planlaması ihtiyacı doğru orantılı bir şekilde artmaktadır. 2020 yılına gelindiğindeyse, COVID-19 pandemisi sebebiyle, birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimdeki engeller, poliklinik hizmetlerinin durma aşamasına gelmesi birçok kişinin aile planlaması hizmetlerine erişimini de sekteye uğratmıştır. Bununla birlikte kadın sağlığı konusundaki düzenli tarama ve muayene hizmetleri de aksamıştır. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği’nin Salgında Kadın Olmak Raporu’na göre, her 10 kadından altısı jinekolojik muayeneye gidememiştir. Herhangi bir gebeliği önleyici yöntemden yararlanmak isteyip Aile Sağlığı Merkezleri’ne gitmek isteyenler bu süreçte kondom, hap, RİA gibi yöntemlerin olmayışı sebebiyle geri çevrilebilmekte. Üstelik her ASM’de uygulamalar noktasında standardizasyonun olmayışı bireylerin hizmete erişiminde de adaletsizlik yaratmakta. Tüm bunlarla birlikte plansız gebelikler, sık doğumlar kadınların idrar kaçırma, rahim sarkması, düşükler, vücudu besleyen kaynakların tükenmesi sonucu oluşan komplikasyonlar gibi birçok sağlık sorunu yaşamasına, yaşam kalitelerinin düşmesine, hayattaki birçok alanda varlık göstermeleri önünde engel oluşmasına neden oluyor.

Sonunda, bir yandan gebeliği yaşayacak, doğumu gerçekleştirecek ve olası sağlık riskleriyle karşılaşabilecek kadınların beden tasarruflarını, sağlığını, yaşama katılımını görmezden gelen, kadını sadece anne olan ve bakım veren çerçevesinde tutan politik söylemler zinciri oluşurken diğer yandan kadınlar, kamu hastanelerinde kürtajın fiilen “yasak”lanması, aile planlaması hizmetlerinin standart ve düzenli hale getirilmemesi gibi gerçekliklerle karşı karşıya kalıyor. Tüm bu gerçeklik, kadınları, istenmeyen gebeliklere; istenmeyen gebelikler ise kürtaja itiyor. Kürtaja ve aile planlaması hizmetlerine erişimin kısıtlılığı sebebiyle de birçok kadın, “dinamizmin dinamosu” olarak doğurmaya “mecbur” bırakılıyor.

Kadınların bedeni kadınlara aittir ve bir çocuk sahibi olmayı isteyip istememek, doğurup doğurmamak kadınların özgür kararına bağlıdır. Ortada bir mecburiyet varsa o da, kadınların beden tasarruflarına ilişkin taleplerinin karşılanmasıdır.

[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-dogum-kontrolunu-dogru-bulmuyorum-1373841

[2] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201905021038930108-erdogan-aile-mefhumu-ortadan-kalkmis-bir-toplum-ne-kadar-zengin-olursa-olsun-ayakta-kalamaz/

[3] https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/209179-erdogan-dogum-kontrolu-dediler-neslimizi-kurutma-yoluna-gittiler

[4] https://www.ntv.com.tr/turkiye/bizim-gibi-ulkeler-icin-nufus-guctur,Oi7K0Bfyr0Ozo1UqQ7wH9w

[5] http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2018/rapor/TNSA2018_ana_Rapor.pdf

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.