Bir haftada organize oldular ve feminist örgütlenmenin seyrini değiştirdiler.
Verónica Gago
19 Ekim 2016’da, Lucía Pérez cinayeti üzerine derhal örgütlenerek bütün ülke çapında gerçekleştirilen ilk Kadınlar Grevi -o zamanlar adı böyleydi- gündelik yaşamı kesintiye uğrattı, kadınları televizyon ekranlarının önünden ve işlerinin başından kaldırdı ve aynı zamanda hem erkek şiddetine karşı çıkan hem de bu şiddetin, neoliberalizmin bizleri mecbur kıldığı ağır riskli koşullarla nasıl iç içe geçtiğini ortaya seren bir mücadele biçimini başlattı. O günden beri feminist grev uluslararası bir nitelik kazanmakla birlikte aynı zamanda dönemin Arjantin Cumhurbaşkanı Mauricio Macri’ye karşı yapılan ilk grev oldu.
Bugün bir dönüm noktasının beşinci yıl dönümü yaşanıyor: Dönemin Arjantin Cumhurbaşkanı Mauricio Macri’ye karşı yapılan ilk feminist grev. Rosario’daki kitlesel Ulusal Kadınlar Buluşmasının bitişinin hemen ardından haberi alınan Lucía Pérez cinayeti üzerine 19 Ekim 2016 tarihinde büyük bir hızla örgütlendi. Grev fikri ilk olarak, Ni Una Menos hareketi* tarafından yapılan çağrıyla, başkentin Constitución mahallesinde yer alan o dönemki CTEP (Halk Ekonomisi İşçi Konfederasyonu) ardiyesinde gerçekleşen toplantıda, 3 Haziran 2015’ten beri yürüyüşlerde kendine iyice yer bulmaya başlayan örgütlenme gücüyle hissedilen acıyı ve öfkeyi somutlaştırabilmek amacıyla ortaya çıktı.
Bu fikir bir anda diğer şehirlere ve hatta diğer ülkelere de yayılarak beklenmedik bir yankı uyandırdı ve harekete geçirilen “dur deme” çağrıları görülmemiş bir çeşitliliğe ulaştı. Bu tarihte Buenos Aires’teki Plaza de Mayo meydanı öfkeli bir güneydoğu fırtınasına kapılıp taşarken havadan çekilen fotoğraflara ve feminist hafızaya binlerce rengarenk şemsiye görüntüsü kazındı.
Feminist grev, siyasal tarihte bir yenilik yarattı: Erkek şiddetlerine karşı eylem yapmak amacıyla işçi mücadelesine ait bir aracı kullanarak, aykırı bedenlere karşı gerçekleştirilen ekonomik, sömürgeci ve cinsiyete dayalı şiddetlerin sistemik bağlantılarını ortaya serdi. Bir isyan eylemi başlatarak, kadın cinayetlerine ve aynı zamanda alanlarımızın yağmalanmasına, cis hetero patriyarkal sömürgelere ve riskli çalışma koşullarına karşı neden grev yapılabileceğini ve bu sayede neoliberalizme hem evde hem de sokaklarda karşı çıkılabileceğini açıklığa kavuşturdu.
Yarattığı etki de bu nedenle çok hızlı oldu: Grev, pek çok yerde anlam buldu, durmadan büyüyecek olan uluslar ötesi bir bağlantı kurulmuştu artık. Ayrıca 2017’den itibaren uluslararası kadınlar, lezbiyenler, translar ve travestiler grevi ve ardından çok uluslu feminist grev ve hatta genel feminist iş bırakma eylemleri de dahil olmak üzere sonraki uluslararası 8 Mart çağrılarında da çıkış noktası görevi gördü. Grev tam da bu sebepten dolayı örgütlenmede niteliksel bir sıçrayış meydana getirdi: Kadın cinayetlerine karşı örgütlenmeyi, belli bedenlere-alanlara karşı çok sayıda farklı şiddete yönelik itirazları yenilikçi bir şekilde birleştirip siyasallaştırabilecek güçte, anti-neoliberal bir harekete dönüştürdü.
Kadınlar, lezbiyenler, travestiler, translar ve binary olmayanlar tarafından sahiplenilip yeniden şekil verilen bu grev ayrıca iş meselesini merkeze alarak bu çıkmazı yeni bir biçimde tekrar tartışmaya açtı. Bunun öncelikli sebebi kimlerin işçi olarak kabul edildiğinin sınırlarını aşıp dışarı taşması ve böylelikle daha az göz önünde bulundurulan çalışma alanlarını görünürleştirme ve kıymetlendirme stratejisine dönüşmesidir. Bunlar arasında ev işçileri, risk altında çalışanlar, göçmenler, bir maaş elde edebilmek için birden çok işte birden çalışanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyen yardımlar alan halk ekonomisi işçileri, işsizler, emekliler, toprak işçileri, sendikacı kadınlar, öğrenciler, seks işçileri ve diğerleri bulunmaktadır.
İkinci sebebi ise pratik bir soru başlatmış olmasıdır: Bütün yaptıklarımız arasında neler iş olarak sayılıyor? Bunun hesabını kim çıkarıyor? Bunlar neden ücretlendirilmiyor ya da neden nihayetinde iş piyasasında en düşük ücretleri alıyorlar? İş olarak bakım üstlenmek ne demektir? Mahalle yaşamlarında, ev içi alanlarda ve topluluklardaki hayatların idame ettirilmesini sağlayan doğallaştırılmış ve görünmez işler için nasıl bir isim icat etmek gerekiyor?
Üçüncü sebebi grev pratiğinin kendisini sorgulaması ve her türlü yeni sorular ortaya atmasıdır: Patronum yoksa iş bırakmak ne anlama gelir? Freelance çalışıyorsam ya da geçici olarak işsizsem iş bırakmak ne anlama gelir? Gündelik kazancıma bağlı olduğum için çalışmayı bırakamıyorsam nasıl grev yaparım? Eğer sendika grev açıklaması yapmıyorsa iş bırakmak ne anlama gelir? Başkalarının bakımını üstleniyorsam iş bırakmanın anlamı ne olur? Böylece iş “yerleri” dediğimiz kavramı genişleterek bunun içine sokakları, mahalleleri, evleri kattı ve “istihdam” kabul edilen işlere yeni bakış açıları getirdi.
Feminist grev ile bugün hâlâ kilit noktada duran ve en konjonktürel siyasi tartışmaların parçası olan stratejik sorular başlatıldı. Bir taraftan bu patriyarkal yapıları örgütleyen, yöneticiler ve tüm merkez işçi aktivistleri arasında görülmemiş bir koordinasyon meydana getiren ve feminist işçi hafızasını günümüze taşıyarak 8 Martları yeniden canlandıran feminist ve sendikal mücadelecilik arasında bir yakınsama oluşmaya başlıyor.
Bu güç, inanılmaz sayıda mücadeleye ve örgütlenme biçimine de yayıldı. Nitekim geçtiğimiz cumartesi sendikalı kadınların çağrısıyla Berisso semtinde gerçekleşen eylemin sloganı “La CGT es con nosotras” (Genel İşçi Konfederasyonu -CGT- bizimle) ile toplumsal cinsiyet perspektifini genel merkeze meselenin aktörlerine başvurmadan entegre etmeyi öngören yasal reforma karşı itiraz ediyor ve kotanın uygulanmasını talep ediyordu. “Sadece fotoğraflarda olmak da kahve servis etmek de istemiyoruz, yönetimde yer almak istiyoruz,” sloganları atıldı eylemde.
Öte yandan pandemi sürecinde topluluk çalışanlarını ve barınma, beslenme, sağlık ve şiddet kaynaklı acil durumların sorumluluğunu alan feminist halk ağlarını ön plana çeken “temel iş” tartışması üreme, bakım, topluluk ve bölgeye dair emeklerle ilgili, feminist grevden beri durmaksızın tartışılan, adlandırılan, ihtilafa düşülen ve ne kadar değerli olduklarının altı çizilen mücadelelerin toplamını masaya yatırdı.
Birkaç sene önce de akla hayale gelmez bir görünürlük sağlayan “no es amor, es trabajo no pago” (aşk değil, ücretsiz emek) sloganı, temel kelimesinin kendisinin bile belirsizlik içinde bıraktığı bir doğallaştırma biçimini tartışmaya açmıştı: Üretim emeklerinin toplumsal cinsiyet sömürüsünden ayrılması gerekliliği masaya yatırıldı (bakım görevlerini kimin üstleneceğine dair sorumluluk dağılımında belli rollerin defaatle temel nitelik olarak algılanması). Bu da dolayısıyla, feminizmlerin ileri sürdüğü üç stratejik itiraz noktasını örnek vermek gerekirse, barınak, uzaktan çalışma ve emeklilikler meseleleriyle de iç içe geçer bir hâl aldı.
Özellikle kriz anlarında saldırı altında kalan yaşam ve toplumsal üretim koşullarının, en çok risk altında kalan çalışma biçimleri ile bu şekilde bağlantılandırılması, gündemin genişletilmesini ve ev borçluluğunun, zehirli ve dolara endeksli besin tüketiminin, imkânsız seviyelere çıktığı için konut darlığına, tahliyelere, el koymalara ve hatta sokakta kalmalara sebep olan ev kiralarını ödemenin ne anlama geldiğinin irdelenmesini sağladı.
Benzer şekilde bugün, ekolojik metabolizmada yaşanan eşi görülmedik bir çöküşün tam ortasında, ücretli ve ücretsiz işçilerin hayatlarına yönelik taleplerin entegre edilmesini sağlayan grevi ören de örgütsel azimdir. Bu minvalde feminist grevin siyasi süreci, grevin çizilip etki yarattığı toplumsal sahayı da genişletmiştir.
Bugün, önemli bir yıldönümü, çünkü bugün feminist grev kendini anti-neoliberal, ırkçılık karşıtı ve patriyarka karşıtı olarak tanımlayan siyasi ittifaklar arasında kurulan ince bir ağdan ortaya çıktı ve her şeyi değiştirme arzusunu yeniden inşa etmeyi başaran bir hareketin yankı odası olmayı hâlâ sürdürüyor.
Çeviren: Banu Karakaş
* Ni Una Menos: Arjantin’de 2015 senesinde kadına karşı şiddete tepki olarak ortaya çıkan ve daha sonra tüm Latin Amerika ülkelerine yayılan toplu feminist hareketin adı. “Bir kadın daha eksilmeyelim” diye çevrileblir, çn.
Bu yazının orijinali 9.11.2021 tarihinde Pagina12 sitesinde yayınlandı.