Cinsellik ve cinsel istismarı aynı cümlede sanki birbirine eş durumlarmış gibi kullanmak iki işe yarıyor. Cinselliği görünmez, konuşulmaz, yani ayıp bir mesele olarak kodlamaya ve buradan da güç alarak cinsel istismarı hem bir cinsellik olarak önermeye hem de aynı cinsellik gibi ayıp olduğundan konuşulmaması gereken bir alan olarak bırakmaya.

Sandra Rilova

Günlerdir kamuoyu oldukça yanlış bir yerden çocuk istismarını tartışıyor. Yanlış çünkü tartışmanın ekseni cinsel istismar ile pedofiliyi birbirine karıştıran, faili canavarlaştıran, çareyi asıp kesmekte bulan bir düzlemde ilerliyor. TCK’da çocuk istismarına verilen cezalardan bihaber kamuoyu ceza artırımı, hatta idam çağrıları yapmaya başladı. Cezaların caydırıcılığını tartışalım tabii ki, ama bunu mahkemelerde çocuktan yana yargılamanın yapıldığı bir ülkede tartışalım. Çocuğun doğru söyleyip söylemediği, rızasının olup olmadığı tartışılmaz olsun ki bizler de istismarcıların aldığı cezalardan konuşabilir hale gelelim.  İdam çığlığı atmak her cinsel istismar vakasının adli sürecinin başladığı yanılsamasını açığa çıkarıyor. Sanki her cinsel istismar açığa çıkarılıyor, yargıya taşınıyor. Yargı da görevini yerine getiriyor, yasayı uyguluyor. En önemlisi de sanırsınız ki hiç örtbas edilmiyor. Halbuki gerçek hiç böyle değil. Toplumun farklı kesimlerinden, farklı bölge ve şehirlerden istismar hikayelerinin taşıdığı ortaklığın başında istismarı aklamaya çalışan, görmezden gelen toplumsal ve devlet yapılanmalarının olduğunu görüyoruz. Cinsel istismarla ilgili Türkiye’deki temel mesele istismarın örtbas edilmesi. Kimi zaman aile içinde, kimi zaman bizzat devlet eliyle.

Mor Çatı’nın çocuk ihmali ve cinsel istismarı broşüründen alıntılıyorum: “Toplumun aile ve cinsellikle ilgili tabulaşmış düşüncelerinin olması, çocukların yaşadıkları istismarı kimseyle paylaşamamalarına ve sessiz kalmalarına yol açar. “Aile kutsaldır”, “Cinsellik ayıptır”, “Büyük sözü dinlenir” gibi toplumsal ahlaki söylemler istismara maruz kalan çocuğu susturur, şiddet uygulayan kişiyi ise güçlendirir.” Toplumsal değerlerin çocukların güvenli ve sağlıklı bir hayat sürmesinden önemli olduğu bir düzende, bazı cinsel istismar haberlerinin infial yaratmasının iki yüzlü bir tarafı olduğu çok açık. Cinsel istismar kamuoyunda gündeme geldiği her vakit infial yaratan bir konu iken, tartışmaların ekseni aslında cinsel istismara dair algı ve bilginin ne kadar yetersiz olduğunu da gösteriyor. En önemlisi de bu yanlış bilgiler meselenin esasını görmemizi ve konuşmamızı engelliyor. Çocuk istismarı ile erkek egemenliği arasındaki bağ, daha da somutlamak gerekirse erkek şiddeti ile cinsel istismar arasındaki ilişki görünmez hale geliyor.

Son günlerdeki tartışmaların devlet ağzında karşılığı ise cinsel istismar konusuna yaklaşım sorunlarında ibretlik bir örnek niteliğinde. Kamuoyundaki infiale “duyarlı” düzenlemeler üzerinde çalışılıyor şu sıra, fakat biraz hafızalı olmakta yarar var. Hatırlarsanız 2016 yılında 12 yaşındaki çocukların “rıza”sının konuşulduğu meclis komisyonları gördük. Kadınların baskısı ile geri çekilen yasa tasarısı, istismarcının evlilik yoluyla affını öngörüyordu. Özetle komisyon cinsel istismarla mücadele etmenin yolunu çocukları erken yaşta zorla istismarcılarla evlendirmekte buldu.

Şimdi bugüne gelelim. İstismarcılarla mücadele kararlılığı beyanlarında bu defa çocuk istismarı ile “zina” aynı cümlede kendini buldu. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse bir çocuğu istismar etmek ile iki yetişkin arasındaki rızaya dayalı cinsellik birbirine eşit meseleler olarak tartışılıyor. Cinsellik ve cinsel istismarı aynı cümlede sanki birbirine eş durumlarmış gibi kullanmak iki işe yarıyor. Cinselliği görünmez, konuşulmaz, yani ayıp bir mesele olarak kodlamaya ve buradan da güç alarak cinsel istismarı hem bir cinsellik olarak önermeye hem de aynı cinsellik gibi ayıp olduğundan konuşulmaması gereken bir alan olarak bırakmaya. Cinsel istismarın bir cinsellik meselesi olduğu yanılsaması aslında tecavüzcülerin, istismarcıların “hadım” edilmesi gerektiği fikri ile de paylaşılan bir görüş. Halbuki yaygın kanının aksine, cinsel istismar ve tecavüz cinsellik değil cinsel şiddettir. Yani şiddet uygulamak için cinselliğin kullanılmasıdır. Cinsel istismar ve saldırı suçları failleri cinsel dürtüleri ile değil, şiddet uygulamaya hakları olduğuna inançları ile hareket ediyorlar.

Gündemdeki tartışmalara dönüp baktığımızda sorun olarak kabul edilmekte olanın cinsel şiddet olmadığını görüyoruz. Kuşkusuz bu yaklaşımın ardında kadınlara ve çocuklara şiddet uygulamanın erkeklere tanınmış bir hak olduğuna dair toplumsal ve politik kabul var. O nedenle çare önerilerine baktığımızda, zaten çoğunluğu soruşturma aşamasına dahi gelemeyen bir suça ceza artırımının beyhudeliğini bir kenara bırakırsak geriye zaten bir çocuk istismarı olan çocukların evlendirilmesi çözümü kalıyor. Çocukları destekleyici, koruyucu tedbirler, soruşturma sürecinin çocuk temelli yürütülmesi, çocuk istismarını önlemek için ulusal plan, çocuklara cinsellik eğitimi, istismarı bildirmekle yükümlü meslek elemanlarının eğitimi ve desteklenmesi gibi çözüm önerileri ise sadece kadın örgütlerinin bastırılan sesiyle birlikte duyulmaz hale getiriliyor.

Evlilik meselesi vesilesiyle kadınlar ve çocuklara dair her türlü politikanın içine gömüldüğü aile temelli politikayı hatırlamakta fayda var. Her vatandaşın mümkün olduğunca erken evlenmesi, üremesi ve boşanmaması çabasına dayanan bu politika kadınları şiddet gördükleri evlerine, çocukları istismar edildikleri ailelerine mahkûm ediyor. Kadınlar öldürülme riskine rağmen hayatlarına sahip çıkarak boşanıyorlar. Çocukların sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir ortamda büyümesi ise hepimizin sorumluluğu.

Son olarak, İslam hukuku referanslı “zina” ifadesiyle tartışılan yetişkinler arası rızaya dayalı cinselliğin yeniden suç olarak tanımlanması tartışmasının ortaya fırlatılması ile düzenleme yapılıp yapılmamasından bağımsız olarak kadınların zarar göreceği aşikar. Kadınların cinselliğini denetleme işini elinden hiç bırakmamış bir toplumda yaşıyor ve bu alandan hiç elini çekmemiş bir devlet ile idare ediliyoruz. Bu gelişmelerin kadınları iffetli-iffetsiz diye ayırmanın, bu ayrışma vesilesiyle kadınların maruz kaldığı kadın düşmanlığı ve erkek şiddetini örtmenin ve kadınları erkeklere itaat etmeye zorlamanın bir aracı olacağına hiç kuşku yok.

İffetli-iffetsiz kadın ifadesinin feministlerin 1980’lerde yaptığı kampanyaları anarken kullanılan anakronik bir ifade olmasını tercih ederdim ama hayat işte. Zaman ileri doğru akarken bizler aynı çamurun içinde debelenmeye mecbur bırakılıyoruz. Bu çamura saplanmamanın, yitip gitmemenin yolları halen açıkken mücadele etmeye devam etmek lazım. Bağırarak, söylenerek, zıvanadan çıkarak.

1 Yorum

  1. Sevgili arkadaşlar;İnsanın biyolojik ve fizyolojik hatta psikolojik cinsellik yaşlarını dikkate alıp konuyu bu bağlamda da tartışılmasını sağlamakta yarar var.Çünkü Aile,devlet,ahlak kavramlarına feda edilen çocuk cinselliği ve sağlıksız eğitim söz konusu.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.